Yaklaşık bir hafta önce adliyenin karşı köşesinde dükkanı bulunan ve Aydın’a geldiğimden beri berberim olan Faruk abiyi ziyaret ettim.
Dükkanın önünde çay içip sohbet ederken, konu yine pandemi ve koronavirüs yasaklarına geldi.
Türkiye’de ilk kapatılan işletmelerden olan berber ve kuaförlerin yeniden açılması üzerine konuştuk.
Açılma şartlarını da değerlendirdik haliyle.
Faruk abi benim atladığım bir genelgeden bahsetti ve “Berberlere gelen yasaklara konuşma yasağı da eklendi” dedi.
“Nasıl yani?” dedim.
“Yani müşteriyi traş ederken konuşmamız yasaklandı. Bir şey konuşacaksak dışarı çıkıp, konuşup tekrar içeri giriyoruz” dedi.
Siyasetin, ekonominin, ülke ve yaşadığımız kentin gündemini takip ettiğimiz, en güncel dedikoduları dinlediğimiz mekanda konuşma yasağı olmasına şaşırdım.
“Abi dayamayı da yasaklasınlar, komple bitirsinler berberliği. Berber sadece traş eden adam değil ki. Bazı alışkanlıklar var. Eğer bunlara engel olunursa mesleğin tadı tuzu kalmaz” dedim.
*
Biraz daha sohbet ettikten sonra Kuşadası’nda 17’inci yılını kutlayan Jade Beach Clup’ta düzenlenen Haktan konserine katılmak için yola çıktım.
Ben yola çıkarken CHP’nin 37’nci Kurultay’ı da başlamak üzereydi.
Kuşadası’na vardığımda canlı yayınları izleme imkanım oldu.
Aydın’ın Topuklu Efe’si Özlem Çerçioğlu, Mustafa Kemal’in emaneti ve Cumhuriyet’in kurucu partisinin kurultayını yönetmek için neredeyse yüzde yüz oyla Divan Başkanı seçildi.
*
Özlem Başkan kürsüye çıkıp konuşmasına başladığında, oturduğum kafedeki insanların gözyaşlarını tutamadığına şahit oldum.
*
Özlem Çerçioğlu, “..İradesini Mustafa Kemal Atatürk'ten almış bir neslin evlatlarıyız..” diye konuşurken ben düşünüyordum.
Mustafa Kemal; Yunanla savaşırken, Mangal Dağı kana bulanırken, padişah Vahdettin 19 yaşındaki beşinci karısını nikahlayıp İstanbul’da düğün yapıyordu.
Şimdi kurtarılmış vatanın ekmeğini yiyenlerin, kurtarıcısına nasıl hakaret ettiklerini düşünüyordum.
*
Özlem Çerçioğlu, bir kadın olarak kurultay divan başkanı olması nedeniyle Atatürk’e kürsüden şükranlarını ifade ederek, “Siyasette eşit haklara sahip olmamızı sağlayan Gazi Mustafa Kemal’e şükranlarımı sunarım. Cumhuriyetin tüm kadınları adına önünde bir kez daha saygıyla eğiliyorum” derken ben düşünüyordum.
Sibirya Türkleri’nden Tuvaların topraklarında 2 bin 600 yıl önce baltası, okları ve yayıyla gömüldüğü için araştırmacılarca 30 yılı aşkındır erkek zannedilen mumyanın sadece 12-14 yaşları arasında bir kız olduğu anlaşıldı.
O günlerden, işlenen kadın cinayetleri sonrası “O saatte orada ne işi varmış” denilen bu günlere nasıl gelindiğini düşünüyordum.
*
Ben bunları düşünürken, Özlem Çerçioğlu’nun konuşması çılgınca alkışlanıyor, kafede canlı yanını izleyenlerin gözyaşları alkışlarına karışıyordu.
“Doğduğum değil, doyduğum yerin milliyetçisi” olmayı kendime şiar edinmiş biri olarak Aydınlılara gurur yaşatan Topuklu Efe’ye bin selam olsun.
Sosyal Belediyeciliği bu ülkede belki de en iyi uygulayan, yanlış politikalarla bitme noktasına gelmiş tarıma ve hayvancılığa verdiği destekle rol model olan, yapılan hizmetlerde insan başta olmak üzere tüm canlıları düşünen, “Aydın’da kimse yatağa aç girmeyecek” sözü ile bu kentin anası olan Özlem Çerçioğlu’na bin selam olsun.
Türkiye kamuoyu gündeminden düşmeyen kadına şiddete karşı konuşmasında İstanbul Sözleşmesinden çekilme tartışmalarını da unutmayan, “İstanbul sözleşmesini feshetmek, kadına şiddete ve cinayetlerinden yana olmak anlamına gelmektedir. Kadınların yanındayız ve her zaman da yanında olmaya devam edeceğiz” diye konuşan, bunu sadece lafta bırakmayıp yönettiği kentte kadına pozitif uygulamaları hayata geçiren Özlem Çerçioğlu’na bin selam olsun.
*
Bakmayın siz aylardır oluşturulmaya çalışılan ve suni gündemlerle yıpratılmaya çalışılmasına.
Bizde bir söz vardır, “Kuş konduğu dalın kırılmasından korkmaz, güvendiği dal değil kendi kanatlarıdır” diye.
Özlem Çerçioğlu’nun anne şefkatine sahip kanatları yaptığı hizmetlerle daha da güçlendi.
Karşısında yenilmekten bıkmayanların kapalı kapılar ardında kurdukları oyunlar o kanatları kırmaya yetmez.
*
NOT: Kuşadası ile ilgili izlenimlerini, Ömer Günel’in neden Aydın’ın en başarılı ilçe belediye başkanları arasında olduğunu, sevgili abim Tümer Apaydın ile yaptığımız özel sohbeti, gecesini gündüzünü Kuşadası’na adayan Kuşadası Belediyesi Başkan Vekili Tibet Özer ile yaptığımız özel röportajı da en kısa zamanda sizlerle paylaşacağım.

BU FERYADI DUYUN

Koronavirüs hayatımızı birçok konuda olumsuz etkiledi.
Gazeteciler olarak yaşadıklarımızı anlatmaya kalksam sayfalar yetmez.
Bazı konuları özellikle vurgulamak istiyorum.
Pandemi döneminde alınan önlemlerin haklılığını savundum ama bazı şeyler sonradan cıvıdı diye düşünüyorum.
En basiti kahvehaneler açıldı önce saat sınırı konuldu, sonra o sınır da kalktı.
Ancak halen daha kahvehanelere gazete satamıyoruz.
*
Kuaförler ve berberler açıldı saat sınırı konuldu.
Restoranlar ve kafeler açıldı saat sınırı konuldu.
Sanki virüsle anlaşma yapılmış, virüs saat: 24.00’den önce bulaşmama sözü vermiş gibi.
Tüm bunları da bir yana bırakayım.
Türkiye’de 20 bin halı saha işletmecisi iflas etme noktasına geldi.
Ayın 15’i gelince maaşını alan devletin ilgili kurumlarında görev yapanlar belki anlayamaz ama binlerce insan neredeyse aç kalacak.
***
Bakın Aydın’dan yükselen feryadı yazayım size.
Kıymetli dostum Volkan Demirci’nin kaleminden:
*
1 Haziran itibariyle plajlar açıldı, millet tıklım tıklım denizlere doluşmuş iğne atsan yere düşmez. Birbirine değen değene, sosyal mesafeyi takan yok.
Halı sahalar hala kapalı.
Plajlar temiz de halı sahalar virüslü mü birader?
1 Haziran itibariyle kahveler açıldı. Adamlar okey oynamaya başladılar şakır şakır taşlar diziliyor, taşlara elleriyle dokunan dokunana ama halı sahalar hala kapalı.
Kahvehaneler temiz de halı sahalar virüslü mü birader?
Dahasını sayayım,
Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle milli parklar, bahçeler, müzeler ve ören yerleri, deniz turizmi, balıkçılık, kütüphaneler, kafeler, gençlik kampları bireysel spor ve dikkat edin spor tesisleri açılacak dendi ve açıldı.
Resmi Gazete’de bile yayımlandı.
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi demek elbette ki ‘Türkiye’ demek değil mi birader?
*
Her yer şakır şakır çalışıyor.
Halı sahalar yaklaşık 5 aydır kapalı.
Bu kararı alanlar 5 ay maaş almadan yaşasınlar da görelim birader.
*
Bu ülkenin her vatandaşının karnını doyurmaya ve yaşamaya ihtiyacı var. Vallahi de billahi de ne bir halı saham nede bir halı saha ile ortaklığım var ama bir yerde mağduriyet varsa o benim boynumun borcudur. Çünkü halı sahayı işletende benimle aynı vatanda yaşamını sürdürmektedir.
Neden kahveler, kafeler, plajlar açıkta sadece halı sahalar kapalı birader?
Diğer işletmelerin yaşam hakkı var da halı sahaları işletenlerin yaşam hakkı yok mu birader?
Her yer açık, bir halı sahalar kapalıysa bu adaletsizliğin daniskasıdır.
Her yer temiz de bir halı salar mı virüslü birader?
Bu yapılan ayıptır.
Halı saha işletmecilerini halka kirli gösterip nefret kazandırmaktır ve halkı halı sahalardan uzaklaştırmaktır.
Buradan yetkililere sesleniyorum.
Siz siz olun bu yanlıştan dönün. Halı saha işletenlerin de bakmakla yükümlü olduğu eş ve çocuklarına daha fazla eziyet etmeyin.
***
Hemen hemen her kelimene katılıyorum sevgili Volkan Demirci.
Pandemi döneminde işe gitmeden maaşını tıkır tıkır alanların halden anlayacaklarını umut ediyorum.


BU KEBAP YENİR

Mimar Sinan Mahallesi’ndeki tripleks villamın en üst katındaki yatak odasına güneşin girmesiyle uyandım.
Neden bilmem üzerimde yağmur yağarken bahçe sulayan adam aptallığı vardı.
Miskin miskin yatakta bi kaç tur döndükten sonra kalkıp rutin ritüellerimi yerine getirdim.
Taze sıkılmış portakal suyumu yudumlarken Gar Park Restoran’ın sahibi sevgili abim İrfan Cayhanoğlu aradı.
“Cem’cim senin gibi zengin ve yakışıklı bir aristokrata kebap yiyelim teklifinde buluncam ama vereceğin cevaptan tırsıyorum” dedi.
“Haklısın İrfan abim, birazdan yola çıkıyorum. İtalya’da Piazza Monte Citorio da bir kafede sabah kahvaltısı yapıp ardından Fransa’da ünlü Şef Alain Duasse’nin üç Michelin yıldızlı restoranında akşam yemeği yiyeceğim” dedim.
İrfan abi bastı kahkahayı ve, “Evladım mahkeme sana yurt dışı yasağı koydu diye biliyorum. Sana trüf mantarlı, kremalı linguine ikram etmek isterdim ama akşam gel özel bir kebap yapayım” dedi.
*
“Özel de olsa kebap benim gibi bir aristokratı bozar” diye düşünsem de teklifi kabul ettim ama yalnız gelmeyeceğimi de söyledim.
Aydın Büyükşehir Gazeteciler Cemiyeti’nin kıymetli yönetim kurulu üyelerine mesaj atıp, akşam yemeğini birlikte yiyeceğimizi haber verdim.
*
Akşam, yönetim kurulu üyelerimizle birlikte İrfan abinin sahibi olduğu Gar Park Restoran’a gittik.
Öncesinde çay içip, sohbet ederken yeni hazırladığımız cemiyet hizmet binasında iki tane klimaya ihtiyaç olduğu gündeme geldi.
İrfan abi üstüne vazife olmasa da “Birini ben alırım” dedi.
“Abi bak ben zengin ve yakışıklı bir aristokrat olabilirim ama inceden çingeneliğim de var. ‘Alırım’ dedin mi alana kadar yakanı bırakmam” dedim.
10 dakika sonra da klima alınmıştı.
*
Sonra hep birlikte yemeğe geçtik.
Ortaya gelen kebabı görmenizi isterdim.
Hani bunca yıllık gurmeyim, sunumun güzelliği ve etlerin görüntüsü bile tadına bakmadan lezzetini hissettirdi.
Şimdi sizlere tane tane anlatmayacağım.
Gar Park Restorana gidin “Cem Ulucan’ın yediği kebaptan istiyorum” deyin.
Sonradan gurme bile olsanız demek istediğimi anlarsınız.


HERKESİN VAR BİR LEYLA’SI

Cemiyet hizmet binamızda çalışırken bir yandan da Hirai Zerdüş’ten Leyla adlı şarkıyı dinliyordum.
Cemiyette görevli arkadaşımız Çağla da gizlice görüntü çekmiş ve sosyal medya hesabından “Başkanı böyle derin düşündüren Leyla da kim?” diye paylaşmış.
Haliyle birçok mesaj geldi, “Kim bu Leyla?” diye.
*
Herkesin vardır bir Leyla’sı.
Leyla, kokusunu aldığı toprağın tenidir.
Leyla, kokladığım gülün, esen yelin adıdır.
Leyla, Aşık Veysel’in görmeyen gözü, gönlümün nikahlısıdır.
*
Sizin de vardır bir Leyla’nız.
Siz siz olun, ilişkilerinizde birbirinizin ‘tatili’ olun.
Benim Leyla’m kimdir söylemeyeceğim ama hayat zaten stresli, biz Leylamla birbirimizde dinlenebiliyoruz.
Siz de Leyla’nızda dinlenin.


GÜNÜN FIKRASI

Temel bir süredir gaz problemi yaşıyormuş.
Uzun zamandır birlikte olduğu Fadime:
“Temel, ailemle tanışma vaktin geldi” demiş.
Temel:
“Fadimem bunu bir süre ertelesek” dese de Fadime çekmiş resti ve:
“Ya gelir tanışırsın yada bu iş biter” demiş.
Temel, iki arada bi derede kalmış ve gaz problemi olduğunu nasıl söyleyeceğini de bilememiş.
“Neyse sıkarım kendimi olur biter” diye düşünüp kabul etmiş.
Akşam olmuş yemek için her şey hazır derken damat adayı Temel de gelmiş.
Tanışma faslından sonra yemeği yiyip geçmişler salona.
Temel oturmuş bi köşeye kıvranmaya başlamış.
Evin köpeği Boncuk da Temel’in yanına uzanmış.
Temel, “Ya ne olacak sessiz bi tane bıraksam” diye düşünüp usulca gazını bırakmış.
Fadime’nin babası:
“Boncuuk” diye köpeğe seslenmiş.
Temel, köpekten bilindiği için rahatlamış ve bir daha bırakmış gazını.
Fadime’nin babası:
“Boncuuukkk” diye seslenmiş tekrar.
Temel iyice rahatlamış ve “Kimse benden bilmedi” diye düşünüp biraz daha sesli bırakmış gazını.
Fadime’nin babası hiddetle konuşmuş:
“Boncuukkkk kalk oğlum ordan, adam üstüne sıçacak”

GÜNÜN TESPİTİ

“..evde yapılan rakı kaçak oluyorsa, evde yapılan salça ve turşu da kaçak olmalı..”

BEN

"..en 'tırstığım' davet, gelinle damadın 'bu mutlu gecede sizi de aramızda görmek istiyoruz' daveti.. o gece, o araya girilir mi.. maazallah.."

GÜNÜN SÖZÜ

“..’ne oldum’ demeyeceksin ‘ne olacağım’ diyeceksin..”

KADINLAR ERKEKLER

“..kaldıracak başka bir şeyi olmayan erkek, kadına ‘el’ kaldırır..”