Artık, bundan geri dönüş yok… Baskılara boyun eğmek, Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi/Ayasofya Camii Şerifi’nin surunda gedik açmaktan farksızdır. Cami, bizim medeniyet havzamızdır… İnancımızın makes bulduğu mekandır. Ayasofya bir simgedir… Bir milleti var eden aile var ise, camii vardır. Bu takdirde bir anlam ifade eder. Ailesi işgal edilmiş… Cinsiyetsizleştirilmiş bir aile yapısı, İslam’ın temeline dinamit koymaktır. *** Bu sözleşme, istikbalimizi rehin alan… İyice yıpranan aile yapımızı derinden sarsan … Derin delikler açan ithal bir sözleşme…. Janjanlı emperyal sunum… AB dayatması bir Sözleşmedir. *** Baştan ifade edelim… Şiddetin her türlüsüne karşıyız… Kadın şiddeti son bulmalı… Bunun için ne yapılması gerekiyor ise tez elden yapılmalıdır. -Devletimiz, gerekli hassasiyeti zaten gösteriyor.- Bu vesile ile Muğla’daki menfur kadın cinayetini en şiddetli şekilde kınıyorum. Katile en ağır ceza verilmelidir. Bunun son bulmasını temenni ediyorum… *** Ancak, bu ve benzeri caniliklerin son bulması İstanbul Sözleşmesi’ne bağlı değildir… Olmamalıdır da… Eğer etkisi olsaydı 2014 yılından bu tarafa cinayetlerin azalması gerekmez miydi? *** Görünen o ki emperyalizmin sinsi tavrını burada da görüyoruz. Emperyalist merkezlerden çıkan bu sözleşme, her zaman olduğu gibi, zehri altın tepside sunmuştur. Tabiri caiz ise, şekerin içinde kurşun sunumundan başka bir şey değildir. Böylesi sözleşmeleri hazırlayanların zihniyet yapısı ideolojik bir yaklaşıma dayanmaktadır. Metni kaleme alanlar çok incelikli bir iş çıkartarak kadın üzerinde çalışıyorlar. Aynı zihniyetin kadını meta gibi kullanarak modern köleye dönüştürdükleri gibi… Bu sözleşme ile de kendi fikri arka planını devreye sokuyorlar… Rahmetli Osman Yüksel Serdengeçti’nin Kültürel Emperyalizm diye tarif ettiği Türk aile yapısına cepheden değil de; bukalemun gibi arkadan yaklaşmaktadırlar… Dikkat edilirse sözleşmenin içerisinde kulağa hoş gelen… Kimsenin karşı çıkamayacağı… Herkesi mutlu eden pek çok cümle var. Ancak satır aralarında sistemin kılcallarımıza şırıngaladığı zehri görmemiz gerekiyor. Gözlerimizi kapayarak İstanbul’u dinleyebiliriz ama Sözleşmeyi AB romantizmiyle okuyamayız. *** Dikkat edilirse erkek düşmanı kadın örgütler, feministler, PKK ve benzeri çevreler özellikle bu ortamdan nemalanmak için desteklemektedirler. Halbuki Türkiye’nin bir anayasası var. 6284 sayılı çok değerli bir kanunumuz mevcut. Birileri, kendi kanun gücümüzü bir kenara bırakıyor… İstanbul Sözleşmesine sarılıyor. 6284 Sayılı kanunun değişme ihtimali yoktur. Halen İstanbul Sözleşmesi’ni kazanılmış bir mevzi olarak değerlendirmek, her açıdan çok kapsamlı ve olumlu olan 6284’ karşı bir cephe açmak olur. Sayın Cumhurbaşkanı her hususta olduğu gibi bunda da kararlılığını devam ettirmelidir. Özellikler MHP Genel Başkanı sayın Devlet Bahçeli’ye sesleniyoruz: İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararlılığında sayın Cumhurbaşkanı’nın arkasında durmalıdır… Şimdiye kadar durduğu gibi… Ayasofya Camii Kebir’inin açılmasında olduğu gibi… Ama, sayın Bahçeli’nin Muğla’da işlenen canice cinayetten sonraki ifadesinde “sanki çekilmesek mi” anlamına gelebilecek bir ifadesi oldu. Bundan bir takım emperyalist zihniyetli çevreler umutlandı… Umutları boşa çıkartmak sizlerin ellerinde… *** Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in, Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes Ey kahpe rüzgâr artık ne yandan esersen es... Dizelerinde olduğu gibi … Ayasofya Camii Kebir’in açılmasıyla bir gedik açıldı… Emperyalizmin rüzgarları bize işlemez… İşlememeli… İstanbul Sözleşmesi’ne son verilerek bu gedik daha da genişletilmeli…