'İnsan Bu Su Misali Kıvrım Kıvrım Akar Ya, Bir Yanda Akan Benim, Öbür Yanda Sakarya' satırları Kurtuluş Mücadelemizin en önemli savaşlarından biri olan 22 gün 22 gece süren ve 5713 Şehit, 18.480 yaralı verdikten sonra zaferle taçlandırdığımız Sakarya Meydan Muharebesi’nin ardından 1949 yılında Büyük Usta Necip Fazıl Kısakürek tarafından kaleme alınan 'Sakarya' şiirinin başlangıcından 2 mısra.
Binlerce askerin şehit olduğu, kanla, ateşle, süngüyle kazanılan bu zaferden sonra, Türk milletinin orduya güveni ve geleceğe ümidi arttı. İstanbul’a yapılan baskıyı durduran savaş, Batı Cephesi’nin güçlenmesini sağladı. Yunan ordusu, çok kayıp verdiği için savaş gücü azaldı, taarruz üstünlüğü Türk ordusuna geçti. Aynı zamanda, İtilaf Devletleri’nin Yunanlara güveni azaldı.
Allah muhafaza bu savaş kazara kaybedilseydi halimiz nice olurdu. Düşünmek bile istemiyorum.
Bilindiği gibi Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 10 Kasım 1938’de vefatından sonra ülkemizi ele geçirmek için harekete geçen emperyalistlerin eğittiği satılmış kalemler kendilerini milliyetçi gibi göstererek son dönemde gerçek milliyetçi ve vatanseverlere, Atatürk’e, Cumhuriyet'e ve Türk Milleti’ne karşı saldırılarını artırmış bulunuyorlar. Bu satılmış kalemler kendilerine öğretildiği şekilde Kurtuluş Savaşını, Atatürk’ü, Cumhuriyet'i ve Türk Milleti’ni yok sayan davranışlar sergilemekle beraber, bir kısmı belki de kime hizmet ettiğini bile bilmiyor. Öyle ölçüler getiriyorlar ki onlar gibi düşünmeyen herkes vatan haini, herkes Yunan Tohumu. Tabii ki şimdilik bunlara gülüp geçiyoruz.
Her zaman söylediğim gibi Türkiye gerçekten dünyanın en önemli ülkesi. Bilindiği gibi 1980'li yılların sonunda nükleer denemelerle, egzoz gazlarıyla, kullandığımız deodorantlarla vs. insanoğlu hep birlikte atmosferdeki ozon tabakasını deldik. O ozon tabakası ise güneşin zararlı ışınlarının dünyaya gelmesini önlüyordu. Birkaç yıl önce bazıları ozon tabakasındaki deliğin kapandığını söylese de bugün Sibirya’da bile buzullar erimekte olduğundan deliğin kapanmadığı anlaşılıyor. Ayrıca Kuzey Kutbunda her sene 2 Kıbrıs büyüklüğünde buzulun eriyerek denizlere karıştığını da belirtmem gerekiyor.
Netice de bilim insanları önümüzdeki 50 yıl içinde dünyada insanlar için yaşanabilecek alanların azalacağını söylediler yıllar önce, kim bilir belki de 15 yıl önce. Bu arada dünyadaki tüm kutsal inanışların insanlığın dünyaya Mezopotamya (Dicle-Fırat Havzası) dan yayıldığına ve yine orada son bulacağına inanırlar.
Hal böyle iken kendilerini dünyanın efendisi olarak gören, kendilerinden olmayan her kesin hakkını, hukukunu,hemen her şeyini kendilerine helal gören, ayrıca kendilerini sürekli savaş halinde gören İsrailoğulları kendilerine yeni yerleşim alanı olarak Mezopotamya’yı seçtiler. Üstelik Mezopotamya onlar için Kutsal Kitap’ta kendilerine vaad edilen ve Nil Nehri ile Fırat Nehri arasını tarif eden Arz-ı Mev’ud sınırları içinde idi. Bu arada ABD’nin Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Asya’da uygulamaya koyduğu Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi’nin 2023’te hayata geçirilmesi planlanan Büyük İsrail Projesi olduğunu da belirtmek zorundayım.
Kendisini Dünya İmparatoru olarak gören ABD’yi Neo Conlar’la birlikte on yıllardır yöneten Evanjelistler (Hristiyan Tarikatçilar) önümüzdeki dönemde Yahudilerle Müslümanlar arasında yapılacak bir savaşta (ki bu savaşa Armagedon Savaşı yada Büyük Savaş diyorlar) Yahudilerin galip gelmesi durumunda Hz. İsa’nın yeniden yeryüzüne ineceğine ve ilahi adaletin tecelli edeceğine inanıyorlar. Bu nedenle Evanjelistler Yahudilere yardımcı olmayı kendilerine dini bir emir olarak telakki ediyorlar.
Son 20 yılda ortaya çıkan Ilımlı İslam tartışmalarının özünde bu gelişmeler yatmakta olup, güya Müslüman bir din adamının ABD’ye giderken Roma’da Papa ile el sıkışarak gittiğini de gözden uzak tutmamak gerekiyor. Sonrası malum zaten 15 Temmuz 2016’da yaşanan Hain darbe girişiminin nedenleri üzerinde iyi inceleme yapmak gerekiyor.
Elbette 100 yıl önce işgal etmeye geldikleri ülkemizden silah zoruyla kovduğumuz düşmanlarımız ülkemizi ele geçirmek, içimizde karışıklık çıkarmak, bizi Anadolu’dan atmak için her türlü hile ve desiseyi hayata geçirmeye çalışacaklardır. Hatta ve hatta içimizde bizden görünüp onlara hizmet eden sürüyle Truva Atı vardır. Bu Truva Atları kim midir?
1986 yılında Ülkemizin tanınmış gazetecilerinden Cengiz Çandar’ın ABD Büyükelçisi ile yaptığı röportajın sonunda Büyükelçinin kurduğu iki cümleyi hatırlatmakta fayda görüyorum. Dikkatinizi çekerim yıl 1986, ABD Büyükelçisi diyor ki; "Bizim Türkiye’de toplumu yönlendirmek için kullandığımız insan sayısı, televizyoncu ve gazetecilerin dışında 3 bin ile 15 bin arasında değişir.” ve ilave eder; "Ve bu insanlar benim gibi sarı saçlı mavi gözlü değil, senin gibi kara gözlü kara kaşlıdır.”
Şimdi sormak isterim 1986 yılında sadece ABD adına içimizde toplum mühendisliği yapan o gün 15 bin olan Truva Atı sayısı 34 yıl sonra bu gün kaç bin, kaç yüz bin yada kaç milyon olmuştur? Ve bu Truva atlarının CIA-Mossad ve M16 ile ilişkili olduklarını ve bizden görünerek talimatı onlardan aldıklarını gözardı etmemek gerekiyor.
İstiklal Marşımızın yazarı Rahmetli Mehmet Akif Ersoy; “Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın" demiş ama bizlerde bu vurdumduymazlık olduğu sürece daha çok Kurtuluş Savaşları verip,İstiklal Marşları yazdırırız diye düşünüyorum. Oysa ileride yeni bir Kurtuluş Savaşı vermek istemiyorsak içimizdeki Truva Atlarından bir an önce kurtulmak zorundayız. 98 yıl önce yaptık bunu o gün daha kötü şartlarda idik bu gün o günlere benziyor belki ama durumumuz daha iyi.
Her şeye rağmen Asil ve Aziz Türk Milleti’nin ferasetine sonsuz güvenim var. Aziz Milletim günü geldiğinde Gazi Mustafa Kemal’in ilkelerinin başında gelen tam bağımsızlık için gereğini yapacaktır. Üstelik ikinci bir Atatürk beklemeden yapacaktır.
Selam ve Saygılarımla.