Zenginin biri ölümden ve kabirdeki yalnızlıktan çok korkuyormuş. "Öldüğüm geceyi kim kabre girerek sabaha kadar benimle geçirirse servetimin yarısını ona bağışlıyorum" diye vasiyet etmiş. Öldüğünde "Kim birlikte kabre girip sabahlamak ister?" diye araştırmışlar. Kimse çıkmamış. Nihayet bir hamal, "Benim sadece bir ipim var, kaybedecek bir şeyim yok. Sabaha kadar durursam zengin olurum." diye düşünerek kabul etmiş. Vefat eden zengin ile birlikte defnetmişler. Sorgu sual melekleri gelmiş. Bakmışlar kabirde bir ölü, bir canlı var. "Nasıl olsa bu ölü elimizde... Biz şu canlı olandan başlayalım" demişler ve hamalı sorgulamaya başlamışlar. "O ip kimin? Nereden aldın? Niye aldın? Nasıl aldın? Nerelerde kullandın?" Sabaha kadar sorgu sual devam etmiş, adamın hesabı bitmemiş. Sabahleyin kabirden çıkmış.
- Tamam, servetin yarısı senin, demişler.
- Aman,demiş hamal, istemem, kalsın. Ben, sabaha kadar bir ipin hesabını veremedim. O kadar servetin hesabını nasıl veririm?* * * Hayatını ve hayatın içerisinde istifade edilen lütufların hesabını vermek hafife alıncak şey değildir.
Ahlak kitaplarında yazılan menakıp (serüven)lerden birisi de şudur: Zamanın birinde odunculukla geçinen takva sahibi, halim selim birisi var idi. Kendisi Müslümandı. Komşu köylüleri ise putperestti. İki köyün arasında yıllanmış tarihi bir sakız ağacı vardı. Putperest köylüler o ağaca taparlardı. O ağacın dibine gelir orada meclis kurar, ayin yaparlardı. Sofi kişi, komşu köylülerin bu anlamsız inançlarına üzülür dururdu. Bir gün aklına bir fikir geldi. Ben bu sakız ağacını kesersem bu insanlar bu batıl inançtan belki kurtulurlar. Hem de o ağacı odun yapar satarsam kazanç elde ederim diye düşündü.
Ayın aydınlık olduğu bir gecede ağacı kesmek için baltasını iyice biledi. Yola koyuldu. Yolda birisi karşısına çıktı. Nereye gittiğini sordu. Önce söylemedi. Sonra o kişi ben senin niyetini biliyorum deyince, onu iyi niyetli sanıp olayı anlattı. Bu ağaç bu sapık insanların tapınağı, onu kesmeye gidiyorum dedi. Yolda sofunun önüne çıkan kişi, bu işten vazgeç diye türlü bahaneler üretti. Neticede aralarında kavga çıktı. Sofi olan kişi önüne çıkan ve o ağacı kestirmemek için kavga çıkaran kişiyi yere vurup göğsüne oturuyor, şimdi seni öldüreyim mi diyor, sırtı yere değen kişi, beni öldüremezsin. Çünkü ben şeytanım. O insanları o ağacın kutsallığına ben inandırdım. Gel seninle bir anlaşma yapalım. Sen bu ağacı kesmekten vazgeçersen insanların kazanmak için peşine düştükleri madde olan altından sana her gün bir altın yastığının altına koyarım. Sen de odunculuktan kurtulur rahat bir hayat sürersin. Ne diyorsun? Günahları başlarına varsın. Ağaca tapsınlar, deyince, aha ilk altını şimdi vereyim diyor ve veriyor, anlaşıyorlar. Sofi ağacı kesmekten vazgeçiyor. İyi niyetini bozup altına tamah ediyor. Gerçekten şeytan her sabah adamın yastığının altına bir altın koyuyor.