Yaş meyve ve sebzeler hayatımızda önemli yer tutmaktadır.
Dünya yaş sebze ve meyve üretim alanı dünya toplam tarım üretim alanının yüzde 6,3‘ünü oluşturmaktadır. Bu üretim alanının yüzde 49’da da yaş meyve, yüzde 51’de yaş sebze üretimi yapılmaktadır. TÜİK’in 2016 verilerine göre Türkiye’de toplam tarım üretim alanının yüzde 14’ünde meyve, yüzde 3,4’de sebze üretimi yapılmaktadır. Toplam sebze ve meyve üretim miktarının yüzde 75’ni sebze, yüzde 25’ni meyve üretimi oluşturmaktadır.
Türkiye’de yaş meyve ve sebze üretimi önemli olduğu kadar, ihracatı da büyük bir öneme sahiptir. Türkiye’de 2016 yılında 1.071.114 tonluk taze sebze ve 811.286 tonluk taze meyve ihracatı gerçekleşmiştir. Taze sebze ihracatı bir önceki yıla göre miktar olarak yüzde 12 oranında artış göstermiştir ancak değer olarak yüzde 22 oranında bir azalış olduğu raporlarda bildirilmektedir.
Türkiye için ihracatta en büyük sıkıntılardan biriside pestisit kalıntılarıdır.
Meyve ve sebze tarımında pestisit kullanımı yoğundur. Pestisitler tarımsal ürünleri hastalık, zararlı ve yabancı otların zararından koruyabilmek, kaliteli üretim sağlamak için kullanılan kimyasal maddelerdir. Pestisitlerin kullanımları sonucunda tarım ürünleri üzerinde veya içinde kalan, metabolitlerini ve dönüşüm ürünlerini içeren bir ya da birden fazla maddelere pestisit kalıntısı denir. Pestisitler ve pestisit kalıntısı insan sağlığı için tehlike oluştururlar ve bunun için pestisit kalıntılarının ülkelere göre değişen bitkiler ve hayvanlar üzerinde bulunmasına izin verilen yasal bir sınır değer vardır. Bu değere Maksimum Kalıntı Limiti (MKL) denir ve birimi mg/kg (ppm)’dır. İlaçlama yapıldıktan sonra üründeki kalıntı miktarı Türk Gıda Kodeksi’ne uygun olan insan tüketimi için sorun teşkil etmeyen MKL değerine düşeceği süre ise bekleme süreleriyle belirlenmiştir. Bekleme süresi etkili madde ve ülkelere göre değişiklik gösterir. Gıdalar MKL değerlerinin üzerinde pestisit kalıntısı içerirse, pestisitin kalıntı miktarı, toksik özelliği ve tüketim miktarına bağlı olarak insanda akut veya kronik sağlık sorunlarına yol açıyor. Akut sorunlar genellikle bir pestisite fazla maruz kalındığında yaşanan zehirlenmelerdir. Kronik sorunlar ise pestisitlere uzun zaman boyunca düşük miktarlarda maruz kalmayla açığa çıkar. Sindirim, sinir, üreme ve hormonal sistem gibi çeşitli hayati sistemler üzerindeki olumsuz etkiler nedeniyle kronik sorunlar daha önemlidir. Ve bu etkiler yaş küçüldükçe artar, dolayısıyla anne karnında ve doğum sonrasında etki daha yüksektir. Yüksek toksik etkiye sahip bazı pestisitlerin kanser yaptığına dair bulgular vardır.
Dünyadaki egemen anlayış gıdanın MKL üzerinde kalıntı içermesinin sağlığa zararlı olduğu yönündedir. Son yıllarda yapılan toksikolojik çalışmalar bu anlayışın yetersiz olduğunu ortaya koydu. Kalıntı limiti değerlerinin altında olduğunda bile sağlığa olumsuz etkileri gösteren pek çok çalışma var.
Şimdiye kadar bir kimyasal madde MKL değerlerini aşmıyorsa bir sorun yaratmayacağına inanılıyordu. Oysa endokrin sistem bozucu olarak adlandırılan bazı kimyasal maddeler MKL değerlerinin altında olsa bile bir takım sağlık sorunlarına yol açabiliyor. Bu kimyasallar vücuda alınınca, mental bozukluklar, enerji metabolizmasında bozulmalar, cinsiyet gelişimi bozuklukları, cinsiyetsiz doğumlar, doğum anomalileri, sperm sayılarında azalmalar gibi çeşitli sağlık sorunlarına yol açıyorlar.
Dünyada ve ülkemizde pestisitler yaygın olarak kullanılmaktadır. Dünyada tarımsal ürünleri çeşitli zararlılardan korumak için kullanılan pestisitlerin sayısı 800 civarında. Türkiye’de 2015 itibariyla tarımda izinli olarak 335 civarında pestisit kullanılıyor. Tarımda aynı üründe birden fazla sayıda pestisit kullanılabildiği için bir ürün birden fazla pestisit kalıntısı içerebiliyor.
Dünya 2015 yılı pestisit kullanımı 2.752.758 tondur ve birinci sırada 1.763.000 ton ile Çin bulunmaktadır. Türkiye’de yıldan yıla değişmekle birlikte ortalama olarak 40.000-50.000 ton/ yıl pestisit kullanılmaktadır. Türkiye’de diğer ülkelere oranla daha az pestisit kullanılmaktadır. Ancak ülkemizde heterojen bir dağılım vardır. Türkiye’de en fazla pestisit Akdeniz, Ege ve Marmara bölgelerinde kullanılmaktadır. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına ait Türkiye genelinde 41 tane, 22 ilimizde dağılmış 85 adet özel ve 10 adet kamu kurum ve kuruluşlarına ait gıda kontrol laboratuvarlarımız bulunmaktadır. Ne kadar gıda kontrol laboratuvarlarımızda kontrol edilerek ürünlerimizi ihracata gönderiyor olsak da bu bölgelerimiz, beslenmemizde önemli yeri olan sebze ve meyvelerin en fazla yetiştirildiği alanlardır ve bu ürünlerimiz üzerindeki pestisit kalıntıları, insanların sağlığı için çok önemli sorun oluşturduğu gibi, ülkemiz ihracatın da önemli engeller oluşturmaktadır. Rusya ile 2006 yılında başlayan ve halen devam eden yaş meyve ve sebze ihracatı problemleri ve AB’den zaman zaman geri döndürülen ürünlerimiz buna örnek gösterilebilir.
Dünyada ve Türkiye’de sebze ve meyvelerde pestisit kalıntılarıyla ilgili pek çok çalışma yapılmıştır.
2010-2014 yılları arasında Çin’in Sincan bölgesinde toplanan sebze örneklerin yüzde 32’de kalıntıya rastlanmış, yüzde 4’ünde MKL değerini aşan kalıntı bulunmuştur. En sık rastlanan pestisit Procymidone ve en yüksek konsantrasyon Cypermethrin olarak bulunmuştur. 2010-2012 yılları arasında Polonya’nın güneydoğusunda incelen meyve ve sebze örneklerin yüzde 36,6’sında pestisit kalıntısı bulunmuş, yüzde 1,8’i MKL limitini aşmıştır. Danimarka’da 2004-2011 yılları arasında meyve, sebze, tahıl ve işlenmiş gıdalarda yapılan ölçümlerde örneklerin yüzde 2,6’sında MKL üstü kalıntıya rastlanmış ve yüzde 27’sinde birden fazla pestisit kalıntısı bulunduğu belirtilmiştir. 2007’de sekiz Güney Amerika ülkesinde incelenen meyve ve sebze örneklerin yüzde 19’da pestisit kalıntısına rastlanmamış, yüzde 72’sinde MKL değerinin altında kalıntıya rastlanmış ve yüzde 8,4’ünde MRL değerinin üstünde kalıntı tespit edilmiş. 2006-2009 yılları arasında Çin'in Xiamen kentinde toplanan meyve ve sebzelerde en sık Cypermethrin pestisit kalıntısı bulunmuş. Pestisitlere maruz kalma ile en kritik sağlık tehlike indeksi baklagillerde bildirilmiştir.
2010-2012 yılları arasında Ege Bölgesinde inceleme yapılan sebze ve meyve örneklerin yüzde 53’de pestisitler MKL altında, yüzde 9’da MKL üzerinde kalıntı tespit edilmiştir. Salatalık, limon ve üzüm örneklerinde genellikle MKL değeri aşılmış.
En çok saptanan pestisitlerin Acetamiprid, Chlorpyrifos ve Carbendazim’dir.
2015-2016 yılları arasında Uşak ilinde örtü altı üretim yapılan domates numunelerin yüzde 63’de pestisit kalıntısına rastlanmamış, yüzde 37’de bulunan kalıntı oranları MKL değerini aşmamış. Tespit edilen pestisitlerin yüzde 40’nın Imidacloprid olduğu bildirilmiştir. Isparta’da 2006 hasat yılında elma örnekleri incelenmiş. Bu incelemede yüzde 26 örnekte diazinon kalıntısı bulunmuş ve yüzde 23’de MKL değerini aşmıştır; yüzde 29’da paration-methyl bulunmuş ve tümü MKL değerini aşmıştır; yüzde 17’de methidathion bulunmuş ve yüzde 1’de MKL değerini aşmıştır, yüzde 35’de chlorpyrifos bulunmuş ve yüzde 29’da MKL değerini aşmış; yüzde 65’de trichloro-pyridinol bulunmuş ve yüzde 17’de MKL değerini aşmıştır; yüzde 67’de carbendazim bulunmuş ve yüzde 49’da MKL değerini aştığı bildirilmiştir.
Akdeniz Üniversitesi Gıda Güvenliği ve Tarımsal Araştırmalar Merkezi Antalya’da 2013-2014 yıllarına ait gıda ürünlerinde pestisit analizi yaptı.
2013 yılında domates, biber, salatalık, kabak, çilek ürünlerin yüzde 21’de; 2014’te domates, biber, salatalık, kabak, çilek, patlıcan, portakal ürünlerin yüzde 25’de limit değerlerin üzerinde pestisit kalıntısı saptandı. Domates’lerin 2013’te yüzde 6’da, 2014’te yüzde 12’de pestisit kalıntısı MKL üzerindeydi. Biberde bu oranlar 2013 ve 2014’te yüzde 31 ve yüzde 30; kabakta yüzde 40 ve yüzde 36; çilekte yüzde 10 ve yüzde 5 şeklinde saptandı. Analiz yapılan örneklerin yüzde 85’inde birden fazla sayıda pestisit vardı. Domates örneklerinin yüzde 14’ünde beş; biber örneklerinin yüzde 5’inde altı; salatalık örneklerinin yüzde 3’ünde dokuz pestisit kalıntısı belirlendi. Çok sayıda pestisitin aynı üründe bulunması uzun vadede sağlık riskleri doğuruyor. 2013’te analiz edilen domateslerin yüzde 36’sı, 2014’te analiz edilenlerin yüzde 26’sı en az bir endokrin sistem bozucu pestisit içeriyordu. Bu oranlar biber için yüzde 36 ve yüzde 32; salatalık için yüzde 24 ve yüzde 13; kabak için yüzde 4 ve yüzde 9 ve çilek için yüzde 25 ve yüzde 19 olarak tespit edildi.
Tarımsal alanlara uygulanan pestisitler sadece uygulandığı bölgede kalmıyor, zamanla çevreye yayılım gösteriyor. Çalışmalar herhangi bir bölgeye uygulanan pestisitlerin sadece yüzde 1-2’sinin o bölgede kaldığını geriye kalan yüzde 98-99’luk kısmının doğaya yayıldığını; yani havaya, su ve toprağa, oradan da bu ortamlarda yaşayan çeşitli canlılara geçtiğini gösteriyor. Son yıllarda bütün dünyada gözlenen arı ölümlerinin de olası nedenlerden biri olarak bu yayılma gösteriliyor.
Avrupa Birliği ülkelerine giren tüm ürünler, gıda güvenliği açısından ortaya çıkabilecek tüm tehlikelere karşı tüketiciyi korumak ve hızlı bilgi alışverişi sağlamak, gıda güvenliğine yönelik kontrol ve denetim mekanizmaları arasındaki bilgi akışını sağlamak üzere 1979 yılında kurulan RASFF sistemine tabi tutulmaktadır. RASFF gıda veya yemlerden kaynaklanan tehlikenin direkt veya endirekt şekilde halk sağlığına etkisini belirleyerek, bu bilgiyi ilk elden Avrupa Birliği Komisyonuna iletmektedir. Türkiye’den 2014, 2015 ve 2016 yıllarında AB ülkelerine giden ürün sorunları incelendiğinde en çok sıkıntı yaşadığımız beş ürünümüz sırasıyla biber, kuru kayısı, asma yaprağı, limon ve nar; en çok sıkıntı yaşadığımız pestisitlerimiz ise sırasıyla Formetanate, Chlorpyrifos, Kükürt, Acetamiprid, Clofentezine olmuştur. EFSA(Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi); Gıda zincirlerindeki risklerin bilimsel olarak belirlenmesi ve değerlendirilmesi ile Avrupa’da güvenilir gıdanın garanti edilmesine yardımcı olur. EFSA raporlarına göre; 2013 yılında test edilen örneklerin yüzde 2,6’da, 2014 yılında yüzde 2,9’unda, 2015 yılında yüzde 2,8’inde kalıntı miktarı MKL değerini aştığı bildirilmiştir.
Gazetede ve haberlerde çıkan onca şeye rağmen aslında insanlar pestisitin ne anlama geldiğini bilmemektedirler. Çiftçilerimiz verimi arttırdığı düşüncesiyle çok fazla çeşit ve miktarda pestisit kullanabilmektedirler. Ayrıca ne kadar fazla dozda ilaç kullanırlarsa o kadar çok zararlıyı öldürdüğü düşüncesinde olabilmektedirler. Pestisitler tavsiye edilen doza veya bekleme süresine uyulmadığı durumlarda gıda maddelerinde fazla miktarda kalıntı bırakabilmektedirler. Bunun için önce çiftçimizin bilinçlenmesi sağlanmalı ve eğitilmelidirler. İlaç kullanımının gerekli olup olmadığı, hangi ilaçları kullandıkları, ne kadar doz kurallarına uydukları ve bekleme süresine ne kadar dikkat ettikleri gerekli kurumlar tarafından belirli bir aralıkta kontrol edilmelidir. Kullandıkları ilaçların kalıntılarının ne kadar zararlı olduğu çiftçilerimize anlatılmalı ve gerekirse cezai yaptırım uygulanarak engellenmeye çalışılmadır. RASFF verilerine göre AB ülkelerine yaptığımız ihracatta ülkemizin en çok sıkıntı yaşadığı sebzemizin biber olduğu ve azımsanmayacak kadar tırımızda da sıkıntı yaşamakta olduğumuz görülmektedir. Ayrıca ihracata gönderilen her ürünümüzün aslında ülkemizde gıda kontrol analizini yapılmakta ve kalıntı sıkıntısı olmadığı belirlenip o şekilde gönderilmektedir. Ancak AB ülkelerine yaptığımız ihracattaki sıkıntılar RASFF verilerinde görülmektedir. Bu da analizlerin daha dikkatli ve her partiye yapılmasının gerekli olduğunu verilerle anlamamızı sağlamaktadır. Tüm her şey incelendiğinde ülkemiz için hem iç pazarda hem de dış pazarda güven oluşturmak adına; analizler iyi yapılmalı ve denetimden geçmeli, ilaçların bekleme süreleri ve MKL değerleri tekrar güncellenmelidir. Eğer çiftçilerimiz ihracat yapacaklarsa yapacakları ülkelere göre bilgilendirilmeli, hangi ilaçları kullanmamaları gerektiği, hangi doz kurallarına uymaları ve bekleme süresinin ne kadar değişeceği hakkında bilgilendirilmelidirler.