Gün geçmiyor ki dünyada olağan üstü meteorolojik olaylar olmasın, tarım alanları ve ürünleri zarar görmesin, çiftçiler mağdur olmasın. Gün geçmiyor ki dünyada tarım ürünlerin veriminde-kalitesinde-miktarında-dağıtımında sorun yaşanmasın, tarım ürünlerin fiyatları artmasın, temiz-sağlıklı ve yeterli gıdaya halkın ulaşımı konusunda sorun yaşanmasın. Bu sürecin dünyada sürdürülebilirliği mümkün değildir. Ve bu sürecin tek sebebi küresel iklim değişikliğidir.
İklim değişikliği çağımızın en tehlikeli çevre sorunlarından birisi olup, etkisi gündelik yaşamdan ekonomi içindeki sektörlerin tümüne kadar hissedilmeye başlamıştır. Gelecekte de etkisi artarak devam edecektir. Küresel iklim değişikliği, insan etkinlikleriyle atmosfere salınan sera gazlarının doğal sera etkisini kuvvetlendirmesi sonucunda, yerkürenin ortalama yüzey sıcaklığının artmasını ve iklimde oluşan değişiklikleri ifade etmektedir.
Sera gazı emisyonlarındaki artış sanayi devriminden günümüze net olarak gözlemlenmektedir. Araştırmalar 1880’lerden günümüze dünyadaki yüzey sıcaklığının yaklaşık olarak 0,85 oC arttığını ve gelecek 100 yılda daha da artacağını bildirmektedir. Nüfusun ve tüketimin artması, tüketim alışkanlıklarının değişmesi, fosil yakıt tüketiminin artması, ormanlık alanların azalması gibi insan kaynaklı faaliyetler, atmosferdeki sera gazı birikimini artırarak iklim değişikliğine yol açmaktadır.
2000’li yıllarda, mevsimlerde kaymalar, yağış rejimlerinde değişmeler, kuraklık, sel, kasırga gibi doğal afetlerde artış gözlenmektedir. Gelecekte bu afetlerin daha sık ve şiddetli yaşanacağı tahmin edilmektedir. İklim değişikliği sadece canlı yaşamına etkisi ve yaşamın sürdürülebilirliğinin ötesinde, ekonomik, sosyal ve politik etkileri de doğurmaktadır. İklim değişikliğine neden olan sera gazı emisyonunun azaltılması, ülkelerin üretim faaliyetlerini de etkilediği için iklim değişikliği aynı zamanda bir kalkınma problemidir. Bu nedenle, ülkelerin politikalarını, çevreye zarar vermeden kalkınmalarını sağlayacak yönde dönüştürmeleri gerekmektedir.
Bilim adamlarına göre hiçbir önlem alınmadığı takdirde, iklim değişikliğinin özellikle çevre, gıda, su ve sağlık üzerine olumsuz etkilerinin ekonomiye olan yansımasının gelişmekte olan ülkelerde daha büyük olacağı ifade edilmektedir.
İklim değişikliğinin getireceği ilave maliyetlerin Gayri Safi Yurt İçi Hâsıla (GSYİH)’nın yüzde 20’sine ulaşması beklenmektedir. Diğer yandan bilim adamlarına göre, iklim değişikliği etkilerinin azaltımına yönelik yapılacak sera gazlarının azaltımı çalışmaları maliyetlerinin etkisi ise GSYİH’nın yüzde 1’i ile sınırlı olabileceği ifade edilmektedir. Bunun anlamı iklim değişikliğinin ülke bütçesine getireceği maliyetin 20’de 1’i ile sera gazı azaltımı yapmak mümkün.
Çevre sorunları ülkelerin sınırlarını aşan bir konu olup, bu nedenle uluslararası işbirliği ile çözülmesi gereklidir. 1992 yılında Rio’da imzalanan İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (İDÇS)’nin amacı sera gazlarının atmosferdeki konsantrasyonunun iklim sistemi üzerindeki tehlikeli insan kaynaklı etkisini önleyecek bir seviyede sabit tutulmasını sağlamaktır. Türkiye 24 Mayıs 2004 tarihi itibariyle bu sözleşmeye taraf olmuştur.
Türkiye’nin iklim değişikliği kapsamındaki ulusal vizyonu, “iklim değişikliği politikalarını kalkınma politikalarıyla entegre etmiş, enerji verimliliğini yaygınlaştırmış, temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını arttırmış, iklim değişikliğiyle mücadeleye özel şartları çerçevesinde aktif katılım sağlayan ve yüksek yaşam kalitesiyle refahı tüm vatandaşlarına düşük karbon yoğunluğu ile sunabilen bir ülke olmaktır” şeklinde ifade edilmektedir (CŞB,2014).
Tarım sektörü doğal koşullara bağımlılığı dışında, iklim değişikliğinin etki, uyum ve mücadele yönlerinin tümüyle de ilgili olması sebebiyle diğer sektörlerden daha ön planda, hassas ve stratejik bir sektördür. Diğer yandan tarım, iklim değişikliğine neden olan bir faaliyettir. Türkiye’de tarımsal faaliyetlerden kaynaklanan sera gazı emisyonları, tarımsal ürünlerin üretimi ve sektörlerden biridir. Hayvancılık, toprak işleme, gübreleme, zirai mücadele ya da çeltik ekimi gibi tarımsal faaliyetler sera gazı emisyonuna neden olarak iklim değişikliğine yol açmaktadır. Türkiye’de 1990-2012 yıllarında sera gazı emisyonlarında %133 oranında bir artış gerçekleşmiştir. Tarım kaynaklı sera gazı emisyonları ise bu dönemde %6 oranında artmıştır. Bu nedenle tarım, hem iklim değişikliğinden etkilenen hem de etki eden yönüyle yine diğer sektörlerden farklı konumdadır.
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporlarına göre Akdeniz kuşağında yer alan ülkeler, iklim değişikliği etkilerine en hassas ülkelerdir.
Türkiye’de Akdeniz kuşağında bulunan bir ülke olarak iklim değişikliğine en duyarlı ülkelerdendir.
İklim değişikliğinin yol açtığı afetlerden en önemlisi kuraklıktır. Ülkemiz, yarı kurak bir bölgede yer aldığı için kuraklık riski altındadır. Türkiye’nin içinde bulunduğu Akdeniz havzasında kuraklığın, gelecekte şimdikinden 2 kat daha sık gerçekleşeceği tahmin edilmektedir. Ayrıca, kısa süreli fakat şiddetli sağanak yağış görülen günlerin sayısındaki artış ile beraber, ani oluşan sellerde de önemli artışların olması öngörülmektedir. Böylece iklim değişikliği tarım ve su kaynakları üzerinde olumsuz etkilere yol açabilecek ve hidro-meteorolojik afetlere bağlı can ve mal kayıplarını da artırabilecektir (CŞB, 2012).
Kuraklığın, en önemli etkisi tarımsal üretim miktarının azalması ile gıda güvenliğini tehdit etmesidir. Kuraklık yaşanan yılda, tarımda üretimin azalması, ürünlerin kalitesinin düşmesi, gıda arzının azalması, gıda fiyatlarının yükselmesi, özellikle düşük gelirli grupların gıdaya erişiminin zorlaşması, yetersiz beslenme, açlık, ölümlere neden olabilmekte, böylece ülkenin gıda güvenliği tehdit altına girebilmektedir. Diğer yandan, hayvansal kökenli gıdalar açısından Türkiye’de bir yılda kişi başına et tüketimi düzeyi Avrupa Birliğinden 4, ABD’den 6 kat daha azdır (FAO 2012). Bu verilerle birlikte, kuraklık dönemlerinde üretim azlığı nedeniyle fiyatların daha yüksek seviyede gerçekleşmesi, özellikle düşük gelirli grupların ve çocuk ve gençlerin sağlıklı ve dengeli beslenme için gıdaya erişimini, özellikle hayvansal kökenli gıdaya erişimlerini zorlamaktadır.
Ülkemizin büyük çoğunluğu yarı kurak iklim şartlarının etkisi altındadır.
Bu nedenle hem su kaynakları, hem de genelde yağışa bağlı olan kuru tarım nedeniyle yağışın miktar ve dağılımında meydana gelebilecek değişiklikler ülkemizde ciddi bir şekilde etkilerini hissettirebilecektir (CŞB, 2012).
Türkiye’de yaklaşık 24 milyon hektar olan tarım arazisinin yaklaşık 5 milyon hektarında sulu tarım yapılmaktadır. Başka bir deyişle tarım arazilerinin %80’inde kuru tarım yapılmakta, yani yağışa bağlı üretim gerçekleştirilmektedir.
Bu nedenle olası bir yağış azlığı üretim miktarı üzerinde önemli etkiler yapmaktadır. Bununla birlikte Türkiye’de sulanan alan sadece toplam tarım alanımızın yüzde 20’si olmasına rağmen, yıllık su tüketiminin yüzde 75’i bu alanların sulamasına harcanmaktadır. Tarımsal sulamaların toplam su tüketiminden büyük oranda pay alması, su azlığı dönemlerinde tarım ve tarım dışı alanların su kullanımı açısından rekabetine neden olmakta, tarımda su kullanımı sorgulanmaktadır.
İ.Dellal ve arkadaşları 2011 yılında İklim Değişikliğinin Türkiye’de Tarım Sektörüne Ekonomik Yansımaları konulu araştırma yaptılar. Araştırma sonuçlarına göre Türkiye’de tüm bölgelerde ele alınan ürünlerin verimlerinde azalış olacağı tahmin edilmektedir. Verimdeki azalmalar nedeniyle buğday-arpa-mısır- pamuk ve ayçiçekte üretim miktarları yüzde 2,24 ile 12,89 oranında azalacağı tahmin edilmektedir. Üretim deseninde ise bölgeler itibariyle değişiklikler olacağı, yurtiçi talebi karşımak için bazı bölgelerde ürünlerin ekim alanlarının genişleyeceği, bazı bölgelerde daralacağı tahmin edilmektedir.
Verim, üretim miktarı ve ekim alanlarındaki bu değişiklikler Türkiye’nin dış ticaretini de etkilemektedir. Araştırma sonuçlarına göre, buğday ve ayçiçeğinde ihracatın azalacağı, mısır ve pamukta ithalatın artacağı tahmin edilmektedir.
Verimdeki ve üretim miktarındaki azalma nedeniyle buğday-arpa-mısır ve ayçiçek ürün fiyatları yüzde 0,1 ile 12,6 oranında artacağı tahmin edilmektedir (CŞB, 2012). Ürün fiyatlarında artış karşısında üretici ve tüketicinin toplam refahın ise yüzde 0,7 oranında azalacağı tahmin edilmiştir.
Özetle, iklim değişikliği Türkiye’de tarımsal ürünlerin verimlerinde azalmaya neden olacaktır. Tarım ürünlerinin verimlerinde azalma nedeniyle, üretim miktarı azalacak, üretim deseninde değişiklikler olabilecek, ihracat azalacak, ithalat artacaktır. Üretimdeki bu daralma, gıda fiyatlarının yükselmesine neden olacaktır. Üreticiler her ne kadar bu fiyat artışından düşük bir oranda kazanç sağlasa bile, Türkiye için toplam refahta azalma gerçekleşecektir. Çünkü, tüketiciler halihazırda gıda satın alırken ödedeği fiyattan daha yüksek bir fiyattan gıda temin edecektir. Yani aynı miktarda malı daha fazla bedel ödeyerek satın alabileceklerdir. Bu durum özellikle düşük gelirli grupların gıdaya ulaşımını zorlaştırabilecektir.
İklim değişikliği projeksiyonları için esas alınan 2050 yılı için Türkiye nüfusunun 100 milyona ulaşacağı ve gıdaya talebin artacağı, dünya genelinde olası bir üretim azalışı ile birlikte ithalatın zorlaşacağı ve ithal fiyatlarının artacağı dikkate alınırsa, gıda üretimindeki tahmin edilen azalışın etkisinin daha fazla olacağı beklenebilir. Bu durum, Türkiye’de düşük gelirlerin yanında orta gelirliler ve toplumun tümü için gıda temininde ve gıda güvencesinde önemli sorunlar yaşanmasına neden olabilir.
B.Menderes Havzasında 1970-2011 yılları arasında en fazla aylık, mevsimsel, ortalama maksimal ve minimal sıcaklık artışları Yatağan, Denizli, Aydın ve Sultanhisar’da olmuştur. İklim değişikliğinin en önemli nedeni olan sera gazı artışına sebep olan genel faktörler dışında B. Menderes Havzasında sera gazı artışına sebep olan en önemli faktörler termik santraller, jeotermal santraller, endüstriyel işletmelerdir. Termik santraller Yatağan, JES’ler Aydın, endüstriyel işletmeler Denizli için en önemli sera gazı artışı ve iklim değişikliği sebepleridir.
B. Menderes Havzasında iklim değişikliği ve bu iklim değişikliğine bağlı olarak, kuraklık, çölleşme süreci hız kazanmıştır. Havzada toprakların kentleşmeye ve yapılaşmaya açılarak tarım dışı kalması ve azalması, sulak alanların azalması ve kirlenmesi, ormanların azalması ve maden sahalarının artması, CO2 salınımına sebep olan JES’lerin çok fazla yapılması ve denetimsiz çalışmaları, havzada iklim değişikliğinin Türkiye ortalamasından daha fazla olmasına ve artmasına sebep olmaktadır. Bunların sonucunda B.Menderes Havzasında yaşayan insanlar Türkiye ortalamasından daha fazla işsiz kalarak, fakirleşerek, hasta ve kanser olarak, ölerek bunun bedelini ödemektedir.
2017 yılı TÜİK verilerine göre Türkiye ortalama değerlerine göre Aydın’da tarım alanları hızlı bir şekilde azalmaktadır; Tarım alanların azalması ve tarım topraklarının verimsiz hale gelmesi nedeni ile üretilen tarımsal ürünlerin miktarı ve kalitesi, toplam tarımsal ürün değerleri azalmaktadır; Azalan ve verimsiz hale gelen tarım alanlarından üretilen tarımsal ürünler ve ürün kalitesi azaldığı için çiftçilerin gelirleri azalmakta, çiftçiler yoksullaşmaktadır; Aydın’da sanayi tarıma dayalı olduğu, tarımsal üretim ve değeri azaldığı, çiftçiler üretim yapamadığı ve fakirleştiği için Aydın’da sanayi ve sanayici sayısı, sanayi gelirleri azalmaktadır.
İklim değişikliğinin olumsuz etkilerini azaltmak için uyum ve tarım kaynaklı sera gazı emisyonlarını azaltılması için mücadelede çalışmalarının etkin yapılması ve uygulanan ve uygulanacak olan politika araçlarının iklim değişikliğini de gözeterek alınması önemlidir. Tarıma dayalı sera gazı emisyonlarının azaltılması için arazi toplulaştırılması-organik tarım-iyi tarım uygulamaları yapılmalı, tarımsal arazileri korunması programları uygulanmalı, su tasarrufu sağlayacak modern sulama ve işleme yöntemleri desteklenmeli, gübre yönetimi uygulanmalıdır. Bu çalışmaların yanında çiftçilerin iklim değişikliği konusunda bilinçlendirilmesi için yayın çalışmaları yapılması, etki, uyum ve mücadele faaliyetlerinden beklenenlerin gerçekleşmesi için kilit rol oynamaktadır.