Nedendir bilinmez yurdumuzda bize 4800’ün üzerinde can kaybına, dünyada 100 binlerce insanın ölümüne sebep olan Covid-19 yeni tip koronavirüs salgın hastalığı ile mücadele kapsamında 14 kural var. Bu kuralların en önemli 3 tanesi maske kullanmak, sosyal mesafe ve hijyen kurallarına uymak. Ancak insan vücudunda kendisini 14 gün gizleyebilen sinsi bir mikrop karşısında sanırım yakınlarımızdan birini bu yolda kurban vermediğimiz için çevremde kimsenin bu konuyu ciddiye almadığını görmekten oldukça endişeli olduğumu belirtmeliyim. Daha doğrusu halkımızın yüzde 5’i görünüşte kurallara uyuyor, yüzde 95’i ise “Saldım çayıra Mevla’m Kayıra” modunda.
Bu sinsi düşmanla mücadele kapsamında maske taktığını gördüğüm bir çok vatandaşımızın da ancak yarısı maskeyi nizami olarak kullanıyor. Bir kısmı maskeyi çenesinin altında, bir kısmı burnunun altında kullanıyor diyebilirim. Bazı vatandaşlarımız da süs olsun diye otomobilinin dikiz aynasında, kimisi markete filan girmek gerekirse sigorta olsun anlamında cebinde taşıyor.
Covid-19 pandemisinden korunmak için Sağlık Bakanlığı’nın belirlediği 14 kural var. Bunların bir çoğunu TV haberlerinde bilim insanlarımız anlatıyor zaten. Maskenin faydalarını, nasıl kullanılması gerektiğini hep anlatıyorlar. Elbette bilim insanlarımız da halkımızın hastalıklardan uzak daha sağlıklı bir yaşam sürmesi için çene yoruyorlar.
Ancak görünen o ki Mayıs ayı ile birlikte getirilen kontrollü sosyal hayat yani normalleşme adımlarını halkımız eski normale dönüş olarak algılamış. Oysa Sayın Bakan sık sık hatırlatıyor, “Kontrollü sosyal hayat” diyor. “Bu adam ne demek istiyor?” diye düşünen yok hiç.
9 Haziran 2020 Salı itibariyle 45 yıldır görmediğim okul arkadaşımla buluştum Kuyucak Cumhuriyet Parkı’nda. Arkadaşım elini uzattı, ama ben uzatmadım. “Bende virüs olabilir.” Dedim. Karşıdan selamlaştık. Günlük yaşam içerisinde Covid-19’un nereden geleceği belli değil. Bunca tehlikeli bir ortamda hiç kimsenin “Bende virüs yok” deme şansı yok. O zaman fiziksel temastan da uzak durmamız lazım. Şayet ben Coronalı isem kimseye zararım dokunsun istemem. Ama bakıyorum çevreme hemen herkes tokalaşıyor. Sosyal mesafe unutulmuş. Her kes sütten çıkmış ak kaşık. Kimse de Corona yok görünüşe bakılırsa.
Oysa hiç hesabını yapmadığımız bir husus,son günlerde elektro manyetik dalgalar ve 5G'nin yaydığı radyasyon’un Covid-19’u tetiklediği yönünde oldukça fazla soru işareti var. 3G, 4G ve 4,5G’nin frekanslarının 3'er 4'er adet ve yatay geldiği, ama 5G’nin 3000 frekansının olduğu ve dikey geldiği yönündeki anlatılar inanın insanların kafasında çok fazla soru işareti bırakıyor. Bizde bir ata sözü vardır bilirsiniz. “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.” Derler.
Aslında kendi başına tokalaşmakta sorun yok. Ancak kişioğlu günde ortalama 60 ile 90 kez arasında elini yüzüne götürüp, gayri ihtiyari işaret parmağı ile burnunu, gözünü, vs. yüzünü kaşıyor. İstem dışı yapılan bu hareket, şayet tokalaşmadan dolayı alınan bir virüs varsa işte onu kendi bedeninde aktif hale getiriyor. Yani asıl tehlike elimizi yüzümüze götürüp kaşınmamızda. Yani bu yüzümüzü otomatik olarak günde 60 ya da 90 kez kaşımanın önüne nasıl geçilecek.? Bunu bende yapıyorum zaman zaman ancak şöyle bir yöntem geliştirdim kendimce. Gömleğimin cebinde bir adet selpak mendil bulunduruyorum,yüzüm,burnum,gözüm yada dudaklarım kaşındıkça hemen selpak mendili elimle alıp yüzümün mendille kaşıntısını almaya çalışıyorum.
Yukarıda da arz ettiğim gibi biz yönetenlerin bize sağladığı kontrollü sosyal hayatı ya da normalleşme sürecini eski normal hayatımız gibi algılamışız. Mesela 13 Haziran 2020 Cumartesi günü saat 12.30 gibi aylardır Çarşamba günleri kurulan Kuyucak Cumartesi Pazarı’nı haber yapmak için kameramı aldım pazara gittim. Çekimlerimi yaparken maalesef sosyal mesafenin çoğunlukla ihlal edildiğini gördüm ki kayıtlarımda mevcuttur. Allah’tan maske işini Kuyucak Belediyesi çözmüş, bu güne kadar pazara gelenlerin arasında maskesi olmayanlara kendi ürettiği maskelerden veriyordu. Maske vardı ancak sosyal mesafe yoktu. Hatta dün kendisiyle görüştüğümüz Belediye Başkanımız Metin Ertürk kendisi ifade etmiş, Belediye imkanları ile 42.000 maske dağıttıklarını söylemişti.
Tabii maskelerin hepsinin nizami takıldığını söyleyemeyiz. Ki her gün televizyon ekranlarında söylenen günlük vaka sayılarında son birkaç gündür artış olduğunu gözlemliyorum. Bilim insanlarımız hızla geçilen kontrollü normalleşme sürecinin bu artışa neden olduğunu ve günlük tablolarda vaka sayısının artmasını beklediklerini söylüyorlar. Bence eksik kaldığımız husus Covid-19 Salgın hastalığının halkımıza yeterince anlatılamamış olduğudur. Ki sıcak havalarda virüs kendisini pek fazla belli etmiyor. Bu konuda halkımızın daha fazla bilinçlendirilmesi gerektiğini, gerekirse virüs nedeniyle hayatını kaybedenlerin kimlikleri ile yaşadıkları şehirlerin ekranlardan halkımıza gösterilmesi gerektiğini. Yetmedi virüs nedeniyle hayatını kaybedenlerin hayatlarını nasıl kaybettikleri kayda alınarak yine halkımıza ekranlardan izlettirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Nitekim yaklaşık 1.5 ay önce yine bir bilim insanımız “Corona'dan ölenlerin nasıl öldüklerini bilseydiniz, sokağa çıkmazdınız.” Demişti. Bu anlamlı cümlenin üzerinde biraz düşünmemiz gerekir sanırım. Benim bildiğim Corona'dan hayatını kaybedenler, oksijen alamadıkları ve nefessiz kaldıkları için titreyerek yani çok zor bir şekilde can veriyorlar. Oysa elimizden “Allah kimseye Corona'dan ölüm nasip etmesin inşallah.” Diyerek dua etmekten başka bir şey gelmiyor.
Oysa kişisel görüşümü sorarsanız inşallah ben yanılırım ama henüz ortada ispatlanmış bir şey olmamasına rağmen grip virüsü ile HIV yani Aids virüsünün laboratuar ortamında birleştirildikten sonra ortaya çıkarılan Covid-19’un bir biyolojik silah olarak ortalığa saçıldığını ve elektromanyetik dalgalar ile radyasyonun bu virüsün tetikleyicisi olduğuna inanıyorum. Bu nedenle Sağlık Bakanlığımızın önerdiği 14 adet virüsten korunma kuralının da yeterli olmadığını düşünüyorum. İşte bu yüzden Yüce Allah’ın bizlere emanet etiği sağlığımızı korumak açısından 14 kurala uymanın yanında kendimizi elektro manyetik dalgalardan ve radyasyondan da korumamız gerektiğine inanıyorum. Görünen o ki ileri teknoloji, yani insan gözünün göremediği robotlar yapabilen Nano Teknoloji iyi niyetli insanların elinde değil. İşte bu yüzden çok dikkatli olmak zorundayız.
Selam ve Saygılarımla...