Kimi sıkıldığından, kimi süsü bozulacak diye, kimi havası bozulmasın diye kimi de sağlık mazeretiyle maske takmıyor. Kimi de acil durumlarda mesela markete yada kamusal alanlara girerken kullanmak için cebinde taşıyor. İktidarın erken normalleşme kararlarına karşın Sağlık Bakanı sayın Fahrettin Koca kendini yırtıyor, "Tedbirleri elden bırakmayalım, kontrol altına aldık ama kontrolü elden bırakırsak ikinci bir dalga gelebilir, çok dikkatli olalım” diyor. Ama bakıyorum kimsenin umurunda değil. Ortalık Korona Efelerinden geçilmiyor.
Dünyada her gün binlerce insanın ölümüne yol açan ve kendisini bir insanın vücudunda 14 gün saklayabilen, girdiği bünyede hücreyi parçalayarak,hücrenin kana karışıp zehirlenmesine yol açabilen, çok sinsi bir virüs,çok sinsi bir düşman var karşımızda. Dünya da henüz aşısı bulunmadı, hafife alınacak bir durum değil. Azrail A.S.’e davetiye çıkarmanın bir anlamı yok.
“Bir musibet,bin nasihatten iyidir.” diye bir söz vardır bizde. Görüyorum ki bazı arkadaşlarımıza bu virüs nedeniyle hayatını kaybeden resmi rakamlara göre 3 bin 600’ün üzerinde insanımız yeterince ders olmamış. Bazıları sanki illa da virüsün en yakınlarına ya da kendilerine gelmesini bekliyorlar.
Valla ben söylemiyorum her akşam televizyonlarda tıp bilim insanlarımız çıkıp anlatıyorlar. Maskesiz iki kişi sosyal mesafeyi dikkate almadan karşılıklı konuştuğu zaman Covid-19 salgınının bulaşma riski yüzde 97,5. İki şahıstan biri maske taktı ise takılan maske sadece maske takan kişinin başkasına virüs bulaştırmasını önlüyor, maskesiz şahsın ağzından çıkan virüsün maskeli şahsa bulaşma riski yüzde 70. Ancak her iki şahıs ta maske takarsa bu musibetin bulaşma riski yüzde 2.5'a düşüyor. Bırakın sosyal mesafeyi yüzde yüz karşılıklı konuşmak maskeli olsanız bile riskli. Şu halde direk karşılıklı değil biraz çapraz durmamız gerekiyor konuşurken.
Aziz Dostlar, kim bir başkasının ölümüne sebep olmak ister? Kimse istemez diye düşünüyorum, kişisel bir düşmanlığı yoksa. Tekrar söylüyorum insan vücudunda kendisini 14 gün gizleyebilen çok sinsi bir virüsten söz ediyoruz. Bu nedenle hiç kimse “Ben temizim, bende virüs yok.” deme lüksüne sahip değil. İşte bu nedenle çevremizdeki insanlara değer veriyorsak, onlara saygı duyuyorsak,onlara ölümcül bir zarar vermek istemiyorsak maske takmamız gerekiyor.
Oysa bu musibetten korunmak için maske tedbirlerden sadece biri. Yanı sıra kimse ile tokalaşmamak gerekiyor. Yani dostlarımıza zarar vermek istemiyorsak, yada onların bize zarar vermesini istemiyorsak bırakın kafa tokuşturmayı, sarılmayı, tokalaşmaktan bile uzak durmamız gerekiyor.
Yeter mi. Elbette yetmiyor. Sosyal mesafeye dikkat etmemiz gerekiyor. Yani aramızda en az 1,5 metre mesafe olması gerekiyor konuşurken. Yani sıra kalabalık oluşturmamamız gerekiyor. Çünkü konuşurken ağzımızdan çıkan tükürükler ortalama 1,5 metre karşımızdakine ulaşıyor, hatta hapşırdığımız zaman 4 metreye kadar ulaştığını söylüyor ABD’li doktorlar. Kabaca ana hatlarıyla tedbirler bunlarmış gibi görünüyor ama bunlarda yetmiyor. Atıyorum oldu ya elimize para geçti, hemen ellerimizi sabunlu suyla en az 20 saniye köpürterek yıkamamız gerekiyor. Para özellikle madeni para en tehlikeli materyallerden biri. Sonra apartmanda ikamet ediyorsanız herkesin dokunduğu apartmanın dış kapısını açarken küçük bir selpak mendil kullanılabilir. Mendil yoksa elinizle açıp kapadınız, hemen ellerinizi yine sabunlu suyla en az 20 saniye yıkamanız gerekiyor. Olmadı apartmanda 3'üncü kata çıkacaksınız, ya da dördüncü kattan ineceksiniz mümkünse korkuluklara yapışmadan inip çıkmanız da bir tedbirdir. Ola ki korkuluklara yapışmak zorunda kaldınız yine ellerimizi sabunlu suyla en az 20 saniye yıkamamız gerekiyor.
En önemlisi ellerimizi yüzümüzden uzak tutmamız gerekiyor. Çünkü elimizi yüzümüze götürdüğümüz zaman elimizde virüs varsa kendi elimizle virüsü vücudumuzda aktif hale getiriyoruz.
Arkadaşlar her yazıda benzer yazılar yazmaktan inanın bende bıktım, ama önce hayatta kalmamız lazım. Çevremdeki duyarsızlıkları görünce dayanamıyorum. Yoksa yazılacak ülkemin dünya kadar sorunu var. Ülke olarak içinde bulunduğumuz ekonomik sıkıntılar ortada. Türkiye’nin bir an önce üretim ekonomisine dönüş yapması, tarımda yerli tohumlara dönmesi, sanayi ve teknoloji alanında yeni yatırımlar yapması gerekiyor. En önemlisi de bu yatırımları devletin yapması, devletin ekonomideki ağırlığının tez zamanda en az yüzde 51’e çıkması gerekiyor.
İl bazında baktığımız zaman Aydın’ın en önemli sorunlarından biri Jeotermal Enerji Santralleri hala çözülemedi. Kuyucak’lılar, Pamukören’liler, Çobanisa’lılar hülasa yerleşim yerleri yakınında jeotermal Enerji Santrali bulunan her yerleşim biriminde insanlarımızın sağlığı tehlikede kalmaya devam ediyor.
Selam ve Saygılarımla.