Geçtiğimiz hafta bu köşede Nazilli Belediyesini eleştirmiş, üç dönem belediye başkanlığı yapmayı hedefleyen Kürşat Engin Özcan’ın çevresini saran ve kendi bir dönemlik hesapları olanlar yüzünden ikinci dönemin hayal olabileceğini yazmıştım.
Yazının ardından gelen tepkileri analiz ettiğimde aralarında İYİ Partililerin de olduğu yüzde 80 oranında benim gibi düşünen olduğunu gördüm.
Benim gibi düşünmeyenlerin profiline baktığımda da belediyeden nemalananlar veya nemalanmayı düşünenler olduğunu tespit ettim.
Kişisel çıkarlarına zarar gelmesinden korkanlar objektiflikten uzaklaşıp, cepheleşmeyi tercih edenlerdi.
*
İmam Gazali'nin “Cevizin kabuğunu kırıp özüne inemeyenler tamamını kabuk zannederler” diye bir sözü vardır.
Meselelerin derinliğine inmeden ve ontolojik bir sorgulamanın içerisine girmeden, meseleleri farklı boyutlarıyla ele almadan ortaya koyacağımız her yaklaşım bizi kabukta bırakır.
Yönetim, kabuğu kırıp öze inmeyi gerektiren bir faaliyettir.
*
“Yönetmek sanatların en eskisi, ilimlerin en yenisidir” derler.
Yönetim 1880'li yıllardan sonra ilim dalı haline gelmiştir ama bir sanat olarak Hz. Adem’den bugüne kadar var olagelmiş bir hakikattir, bir eylemdir, bir faaliyettir.
*
Özellikle büyük organizasyon ve işletmeler için çalışma esaslarını bilimsel temeller üzerinde şekillendiren endüstriyel ve örgüt psikolojisi bilimsel bir disiplin olarak gelişmiştir.
Şirket ve organizasyonlar çalışma esaslarını oluştururken bu bilimin verilerini kullanırlar.
*
Bu bilimsel disiplin alanının en temel kavramları içinde:
İş analizi, performans değerlendirmesi, verimlilik politikaları, işe uygun insan ve insana uygun iş seçimi gibi kaliteyi ve niteliği geliştirmeye yönelik temel kavramlar vardır.
*
Her ne kadar Nazilli Belediyesi üzerinden örnek vermiş olsam da bütün belediye başkanlarının iyice kavraması gereken tespitleri yazdığımı bilin.
*
Belediyeyi bir şirket gibi düşünün.
Amacı kar etmek değil, kendisine verilen bütçe ve kaynakları doğru kullanıp insanlara hizmet üretip, yaşam kalitelerini yükseltmeyi amaçlayan bir şirket.
Bu şirketi yönetecek kişi de seçimle iş başına geliyor.
Mesela seçilen kişi yöneteceği yer babasının şirketi olsaydı, sadece aynı siyasi düşünceye sahip oldukları için veya kendisinin seçilmesine yardımcı oldukları için liyakatsiz insanları şirketinde yönetici yapar mıydı?
*
Belediye kişinin veya bir siyasi zümrenin malı değildir.
Belediye başkanı seçildikten sonra siyasi gömleğini çıkartır, hizmet ceketini giyer ve profesyonel kadrolar kurarak yönetir.
“Bizim partimizin adayı kazandı” diye kendisini belediyenin sahibi zannedenlere prim vermez.
Çevresindeki 15-20 kişiyi memnun etmek için çalışmak yerine, kendisini o koltuğa oturtan asıl kitlenin memnuniyetini göz önüne alır.
*
Nazilli Belediyesi gibi yüzlerce hizmet üreten büyük bir organizasyonun en basit bir işi yapmakta zorlandığını görmek üzüyor beni.
Rol karmaşasının yaşandığını görüyorum.
Kimin hangi işi yapacağının sadece kağıt üzerinde kaldığını, iş tanımın doğru yapılamadığını hissediyorum.
Kafa kol ilişkileri ile profesyonel yönetim anlayışının içerisinde yer almaması gereken yönetim tarzı olduğu için eleştiriyorum.
*
Çok yakın bir örnek vereyim.
Geçtiğimiz Perşembe günü uçurtma dağıtımı yapıldı.
Plansızlık öyle bir şey ki, önceden kaç uçurtma dağıtımı yapılacağı planlanmamış, öngörülmemiş.
Uçurtmalar Söke ilçesinden temin edildiği için üç kez Söke’ye gidilip uçurtma alındı.
Kendi şirketiniz olsa Nazilli’den Söke’ye aynı gün üç kez araba, şoför ve görevli sevk eder misiniz?
Bunun getireceği maddi zararı bile hesap edersiniz.
Bu aksaklığı yaşatan yetkiliyi iş yerinizde çalıştırmayacağınızdan da eminim.
*
Sevgili Kürşat Engin Özcan ve tüm belediye başkanları, paranoyak olmaya gerek yok.
Ben ve benim gibiler sizin kuyunuzu kazmaya çalışmıyor.
Ben ve benim gibilerin ne maddi ne siyasi kazanımlarımız yok.
Öyle hayallerimiz de yok.
Ben ve benim gibiler, sizlerin başarılı olmasını isteyen insanlar olduğumuz için çevrenizdeki dalkavuklarca çok sevilmeyiz.
Geçmişte de birçok örneği olduğu gibi belediye kaynaklarından beslenip, sizleri sürekli öven, her yaptığınızın doğru olduğunu savunanlar yerine sizlere gerçekten doğruyu söyleyenleri dinleyin.
Sizde iyi bilirsiniz ki, kazançları azaldığında övenler ‘sövene’ dönüşür.


İYİ NİYETLİ BAŞKAN OLMAK YETMEZ

Karacasu Belediye Başkanı Zeki İnal’ın iyi niyetli bir başkan olduğuna inananlardanım.
Ancak sadece iyi niyetli olmak iyi bir başkan olmaya yetmez.
*
İyi bir başkan olmak, belediyedeki tüm birimlere hakim olmayı ve onları yönetmeyi de gerektirir.
Memur, başkandan daha çok yetkiliyse, üstelik mevzuatlara rağmen başkana kendi istediğini yaptırıyorsa iyi bir başkan olamazsınız.
*
Başka konuları çok bilmem, bilmediğim konuda da ahkam kesmem.
Ancak kendi mesleğimle ilgili hakimiyetim olduğu için bir konudan örnek vereceğim.
*
Devletin bir kurumu olan, kanun ve mevzuatlarla yönetilen Basın İlan Kurumu, sadece resmi ilan dağıtımından sorumlu değil.
Kamu kurumlarının vereceği ilan ve reklamlara da aracılık eden bir kurumdur.
Belediyeler, meslek odaları, borsalar gibi tüm kurumlar, oluşturulan bir sistem üzerinden ilan veya reklamlarını Basın İlan Kurumu aracılığı ile gazetelerde yayınlatır.
*
Örneğin A belediyesi veya A ticaret odası, Basın İlan Kurumu’nun sistemine “19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı kutlama görselini A gazetesinde yarım sayfa 300 lira, B gazetesinde çeyrek sayfa 100 lira ve C gazetesinde tam sayfa 500 lira olmak üzere yayınlatılması” diye bir iş emri verir ve ücretini yatırır.
Basın İlan Kurumu da o görseli ilgili gazetelere gönderir ve iş emrini veren kuruma fatura eder.
Reklam veya ilan ücretinin de yüzde 15’ini alıp, kalanını gazeteye öder.
*
Yani, gazeteler belediyeden reklam istemez, belediye reklamı istediği gazeteye verir.
Parasını da gazeteye ödemez.
*
İş emri ile yapıldığı için ve faturayı gazete kesmediği için gazeteci belediyeye gidip teklif vermez.
Tüm Türkiye’de işleyen sistem budur.
Kanun ve yönetmeliklerle de belirlenmiştir.
*
Karacasu, Portekiz devletinin sınırları içerisinde olduğu için sistem öyle işlemiyor.
Yayınlanacak olan ilan veya reklam için gazeteci Karacasu Belediyesi’ne gidip, ıslak imzalı ve kaşeli teklif veriyor.
Belediyenin büyüklüğü ve bütçesi de göz önüne alındığında 100 liralık reklam için birkaç kez Karacasu’ya gitmek zorundasınız.
*
Bu durumu cemiyet başkanı olarak ben defalarca ilettim.
Basın İlan Kurumu eski müdürü Mevlüt Uluçamlıbel defalarca iletti.
Basın İlan Kurumu çalışanları defalarca izah etti.
Nato mermer, nato kafa derler ya, Karacasu Belediyesi’nin satın alma birimi ve muhasebesi anlayamadı.
Başkan da onların sözünden çıkmadığı ve üzerlerinde hiçbir yaptırımı olmadığı için çözüme kavuşturamadı.
*
Geçtiğimiz Perşembe günü, Ses Gazetesi Karacasu muhabiri Özgür Dedeoluk, çocukların sokağa çıkması ile ilgili parklarda temizlik yapılmadığını ve günler sonra ilk kez sokağa çıkan çocukların hayal kırıklığı yaşadığını haberleştirdi. Haberdeki fotoğrafları tek tek inceledim ve gerçekten içler acısı haldeydi, üzücü olan ise hata yaptıklarını kabul edeceklerine başka bir gazeteye başka bir parkın fotoğraflarını servis ederek sözde algı yapıldığı haberinin yayınlatılmasıydı.
Bir ilginç nokta ise haber konusu olan parkın işletmecisinin belediye satın alma biriminde çalışan eşi de Ses Gazetesi’nin belediyeye aboneliğini iptal etti.
O anlarda bu konudan başkanın haberi yoktu elbette.
Çünkü kendilerini başkandan daha yetkili gören memurlar ve çalışanlar da istedikleri kararı vermeyi de kendilerinde hak olarak görüyorlar.
*
Akıllarınca gazete satın almayarak ekonomik darbe vuracaklar.
Hani bir söz vardır “Keçi esrik olunca dövüşmeye kurt arar” diye.
Belediye de personel olup, eşi de belediyenin parkını işletiyorsa esrik olması normal tabi.
*
Peki başkan Zeki İnal bu durumu öğrenince ne oldu?
Hiçbir şey.
Özel günlerde “Basın özgürlüğü” falan diye ahkam kesmelerine bakmayın.
Eleştiriden rahatsız olan, elini kolunu memura veya personele kaptırmış, kendi karar veremeyen bir başkanın niyeti iyi olsa ne olur, olmasa ne olur.


GÜNÜN FIKRASI

Zamanın birinde bir hükümdar, kendi dalkavuğunu kendi seçmek istemiş ve dalkavuk seçimine bizzat katılmış.
İlk adaya sormuş:
“Sen dalkavuk musun?”
Dalkavuk adayı:
“Evet efendim” demiş.
Hükümdar:
“Hiç de dalkavuğa benzemiyorsun” demiş.
Dalkavuk adayı:
“Olur mu efendim” demiş ve referanslarını sıralamış.
Hükümdar biraz düşünüp ona yol vermiş.
Bu şekilde epey elemeden sonra yine biri huzura alınmış:
Hükümdar:
“Sen dalkavuk musun?” diye sormuş.
Dalkavuk adayı:
“Dalkavuğum sultanım” demiş.
Hükümdar:
“Hiç de dalkavuğa benzemiyorsun” demiş.
Dalkavuk adayı:
“Haklısınız efendim. Pek dalkavuğa benzemem” demiş.
Hükümdar:
“Sanki biraz benziyorsun” demiş.
Dalkavuk adayı:
“Evet sultanım, biraz benzerim” demiş.
Hükümdar görevlilere dönerek konuşmuş:
“Geri kalan adaylarla görüşmeye gerek yok. Ben dalkavuğumu buldum”

GÜNÜN TESPİTİ

“..yolunu başkalarının belirlemesine izin verme.. başkaları seninle birlikte yürüyebilir ama senin için yürümez..”

BEN

"..hoşlandığım kıza, hoşlandığımı 'anlamasın' diye sırtına vurup 'naber lan' dediğim günden beri yalnızım.."

GÜNÜN SÖZÜ

“..zor günde ‘el’ olanın, iyi günde uzattığı eli tutmaya gerek yok..”

KADINLAR ERKEKLER

"..kadınlar 'güzel' olduklarını bilirler, 'kimden' güzel olduklarını merak ederler.."