Jeotermal Aydın’ın en büyük sorunudur.
Temiz enerji olmasına sözümüz yok.
Kurallara uyanlara da sözümüz yok ancak önceki gün yaşanan olay basitçe üstü kapatılacak bir olay değildir.
ÇED kararı iptal edilen ve bu iptale rağmen başka bir santrale bağlamaya çalışan Ken Kipaş Elektrik Üretim A.Ş adlı jeotermal firması, Yılmazköy'de bulduğu jeotermal suyu borularla komşu mahalle İmamköy'de bulunan JES tesislerine götürmek için çalışma yaptı.
Çalışma yapılırken bağlantı hattında bir kopma oldu ve 160 derece su gökyüzüne saatlerce fışkırdı.
*
Neresinden bakarsanız hukuksuz bir durum ortada.
Mahkeme kararlarına rağmen, firmanın uyanıklık yapma çalışması bu olayla gün yüzüne çıkmış oldu.
*
Olaydan kısa bir süre sonra Aydın Valiliği bir açıklama yaptı ve olayı basit bir iş kazası olarak lanse etti.
Açıklamada ayrıca “İkaz ettik” denildi.
*
Valilik anlayamadığım sebeplerden dolayı jeotermal şirketlerine karşı sınırsız bir hoşgörü içinde.
Bu hoşgörünün nedenini eminim ki sadece ben merak etmiyorum.
Açıklama yapılacağını da düşünmüyorum.
Bildiğim tek şey, dünyanın en verimli topraklarının Aydın’a hiçbir katkısı olmayan rant çetesine kurban edilmemesidir.
HERŞEYİ ÇOK BİLENLER
Boğularak ölenlere dikkat edin.
Büyük çoğunluğu yüzme bilir.
Bu yüzden açılırlar ve o yüzden boğulurlar.
Trafik kazalarında ölenlerin tamamına yakını da şoförlüğü iyi olanlardır.
Bu yüzden hız yaparlar ve kaza kaçınılmaz olur.
*
Acemi şoförler ölümcül hata yapmazlar ve yüzme bilmeyenler boyunu geçen yerlere gitmezler.
*
Bilmek her zaman iyi değildir.
Çok bildiği için ego sahibi olanların ilk bilmesi gereken en önemli şey “Ego öldürür” olmalıdır.
TÜRKÇÜLER GÜNÜ
Normalde bu tür tartışmalara girmeyi sevmem ancak sosyal medyada 3 Mayıs Türkçüler Günü kutlayanların aslında neyi kutladıklarını bilmediklerini fark ettiğim için yazmak istedim.
Sosyal medyada Arapça ve Farsça şiirlerden alıntı yapılarak Türkçüler Günü kutlandığına şahit oldum mesela.
Bu günü kutlamak için önce dilimize sahip çıkılması gerektiğine inananlardanım.
Sosyal medyada verdiğim tepkiden sonra kafatasçılıkla da suçlandım.
Evrensel değerlere, her görüşe, her inanca ve her millete saygı duymayı bilen biriyim ancak hümanistim diye ırkımı inkar edecek değilim.
*
Yazmadan geçemeyeceğim bir konu da kendisini ‘Atatürkçü’ olarak tanımlayanların tepkileridir.
Kendilerine ‘Atatürkçü’ diyenler, Mustafa Kemal Atatürk’ün nasıl bir Türk Milliyetçisi olduğunu hiç öğrenmemişler.
Bunu daha geniş başka bir zaman anlatacağım çünkü Atatürkçü bir arkadaşımın “Çok iyi birisin ama bir de şu Türkçülüğün olmasa” demesi içime dert oldu çünkü.
*
Eskiden cahillik bilgisizlikten geliyordu. Şimdi fazla bilgiden gelen cahillik var. O nedenle aydınlatmak gerekiyor.
Şimdi kısaca anlatayım da özellikle siyaset yapan bazı arkadaşlar da öğrensin.
*
3 Mayıs 1944 Türkçülerin şaha kalktığı, zalime boyun eğmediğini gösterdiği, sahalara indiği, “Biz varız" dediği gündür.
Piknik günü değildir.
Bayram değildir.
Özellikle günümüzde milliyetçi maskesi takmış ‘Mankurtların’ Türklüğü kullanmadan andığı gibi ‘Milliyetçilik günü’ hiç değildir.
*
19 Mayıs 1919'da Samsun ne ise, 3 Mayıs 1944'de Ankara Tandoğan Garı da odur.
İki tarih ve iki yer Türk'ün zalime ve zulme karşı şahlandığı, ayağa kalktığı tarih ve yerlerdir.
*
Türk yurdunda Türkçülük yaptıkları için 23 yiğit insan yargılanmıştır.
Düzmece bir yargılama yapılmış ve aralarında Hüseyin Nihal Atsız, Alparslan Türkeş, Nejdet Sancar ve Aydın Maliye Tahsilat Şefi Hamza Sadi Özbek gibi toplam 23 yiğit nezdinde Türklük ve Türkçülük mahkum edilmek istenmiştir.
*
Dava, İstanbul 1 Numaralı Örfi İdare (Sıkıyönetim) Mahkemesinde görüşülmeye başlanmış, 65 oturum süren dava sonunda 13 kişi beraat etmiş, Zeki Velidi Togan, Alparslan Türkeş, Hüseyin Nihal Atsız, Reha Oğuz Türkkan, Cihat Savaş Fer, Nurullah Barıman, Fethi Tevetoğlu, Nejdet Sançar, Cebbar Şenel ve Cemal Oğuz Öcal gibi sanıklar da 26 Ekim 1945'e kadar tutuklu kalmışlardır.
*
3 Mayıs'ın ilk yıldönümü örtüsüz bir masa etrafında o davada yargılananlar tarafından yapılan bir toplantı ile anılmış, daha sonraki yıllarda ise çeşitli törenlerle kutlanmış ve Türk Milliyetçilerinin bir geleneği olmuştur.
3 Mayıs daha sonraki yıllarda Atsız’ın da arzusu doğrultusunda 1954 yılından itibaren "Türkçüler Günü” olarak anılmaya başlanmıştır.
3 Mayıs’ın isim babası Atsız’dır.
*
Bugün ise, kendilerini Atsız’ın talebesi gibi anlatan, Atsız’ın ve Türkeş’in izinden gittiklerini vurgulayan, süslü sözlerle slogan milliyetçiliği yapanların 3 Mayıs'a “Milliyetçiler veya milliyetçilik günü” demeleri gariptir.
Her millet kendi içinde milliyetçidir.
Biz Uganda milliyetçisi değiliz.
“Türküm” demekten utanıyor muyuz ki, 3 Mayıs’a ‘Milliyetçiler’ diye isim takıyoruz.
3 Mayıs bizzat Atsız’ın sözüyle Türkçüler Günüdür.
GÜNÜN FIKRASI
Temel hastaneye gider.
Girişte birinin ağladığını görünce yanına yaklaşır ve sorar:
“Hayrola hemşerim, neden ağlıyorsun?”
Adam:
“Kan tahlili yaptırmaya geldim. Parmağımı kestiler” der demez bu sefer de Temel hüngür hüngür ağlamaya başlar.
Ne olduğunu anlamayan adam Temel’e sorar:
“Hayırdır hemşerim, sen neden ağlamaya başladın şimdi?
Temel gözyaşları içinde cevap verir:
“Ben idrar tahlili yaptırmaya geldim”
GÜNÜN TESPİTİ
“..doğru yolda giden kaplumbağa, eğri yolda giden yarış atını geçer..” BEN
“..ayağıma ‘çarık’ olamayacakları başıma ‘sarık’ yaptığımdandır başıma gelenler..” GÜNÜN SÖZÜ
“..hayat, hesapla değil ‘nasiple’ yaşanır..” KADINLAR ERKEKLER
“..’sırıtarak’ konuşan erkekten daha kötüsü ‘kırıtarak’ konuşan erkektir..”