“Vücuttaki demir eksikliğini gidermek için demir döküm tencere tava kullanmak faydalı olur mu?” diye soran TRT spikeri gibi uyandığım için kafam pırıl pırıl.
Sonuçta, katıldığı yemek yarışmasında, 'keki kabarmadığı' için canlı yayında ağlayan erkek yarışmacı gibi de uyanabilirdim.
Mutsuz uyanacağıma, böyle torpille spiker olan biri gibi pırıl pırıl bi kafayla uyanmak en iyisi.
*
Şimdi size kısa kısa bi hikaye anlatayım.
*
Otellerin olmadığı, insanların ‘Han’ dedikleri ortamlarda konakladığı, kafeler yerine dostları ile buluştuğu ve önemli meselelerini görüştüğü bir zamanda Han’ın birine yine eski tabiri ile kelli felli bu günkü tabiri ile elit görünüşlü birkaç yolcu gelir ve bir masaya otururlar.
Hancıya siparişlerini verdikten sonra hararetli bir tartışma başlar.
Öyle ki, hancı bu kalabalık gurubun kavganın eşiğine geldiğini ve kavga sonucu hanının ve diğer müşterilerinin zarar görecekleri endişesi ile bunların aralarındaki tartışmanın sebebini öğrenmek üzere konuşmalara kulak kabartır.
Fakat pek anlam veremez.
Aralarında at kelimesi, diş kelimesi ve bazı rakamların ifade edildiğini duyar ama bir türlü anlam veremez.
Korka korka yaklaşır ve “Beyler nedir bunca hararetle ile üzerinde tartıştığınız konu?” der.
Aralarından biri, “Sen anlamazsın. İşine bak” deyince “Ama kardeşim çevreyi rahatsız ediyorsunuz. Söyleyin bizde anlayalım sizi bunca hararetli bir tartışmaya götüren sebebi” diye ısrar eder.
Tartışmacılardan birisi, “Biz bahçedeki atın kaç tane dişi olduğu üzerine tahminler geliştirip, onun üzerine tartışıyoruz” der.
Hancı şaşkın bir şekilde, “Be kardeşim bunca şamata patırtı tartışma bunun için mi? Siz burada, at orada biriniz kalkıp saysa ya. Sizde hiç mi akıl yok?” deyince tartışanlar kızgın bir şekilde sert bakışlar ile hancıya öfkelerini belli ederler.
Sonra aralarından birisi, “Sen işine bak hancı. Sen ne anlarsın be kardeşim. Biz felsefe yapıyoruz” diye söylenir.
*
İşte bizim de etrafımızda böyle ‘yolcular’ var.
Yaşadıkları kente hiçbir faydası dokunmamış, insanların saadetine ve mutluluğuna hizmet etmemiş, sevgi ve kardeşlik bağını kurmamış, liderlerine biat etmekten kendi fikirleri bile olmayan ancak biat ettikleri için temsil makamlarını işgal eden yolcular bunlar.
*
O yolcular ki, hancının bin bir emekle güzelleştirdiği, yaşanabilir bir ortam oluşturduğu, insanların rahatı ve saadeti içinde olduklarını, yataklarına ‘aç’ girmediklerini görmezler, görmek istemezler.
Sokağa çıkıp halkı anlamak yerine, yaşadıkları yere hiçbir faydası olmayan konularda felsefe yapmayı tercih ederler.
*
İşte bu nedenle, işin felsefesini yapanlar ‘yolcu’, kentini daha yaşanabilir kılanlar ‘hancı’ olarak kalacak.
ÇAĞRIMIZI YANLIŞ ANLAYAN TEK BELEDİYE: KOÇARLI
Geçtiğimiz hafta bu köşeden bir çağrıda bulundum.
Belediyeler, odalar, borsalar, sivil toplum örgütleri ve imkanı olan vatandaşlarımız yerel gazetelere bu zor günlerde destek olsun dedim.
Çağrımıza ilk yanıt veren kişisel olarak Barış Altıntaş olurken, kurumsal olarak da Yenipazar ve Germencik Belediyeleri yerel gazete satın aldı.
Didim Belediyesi çağrımızı dikkate alarak gazete satın alarak dağıttı.
Bu zorlu süreç boyunca gazetelere reklamlarını kesmeyen Büyükşehir, Nazilli ve Efeler Belediyeleri desteklerini sürdürmeye devam ediyor.
Duyarlı bazı vatandaşlarımız da destek verdi.
*
Hiç sesi soluğu çıkmayanlar ise Ticaret Odaları, Borsalar, Ziraat Odaları, Esnaf Odaları, her etkinlikleri gazetelerde yayınlansın isteyen sivil toplum örgütleri ile daima basın açıklaması gönderen milletvekilleri oldu.
*
Çağrımızı yanlış anlayan tek belediye ise Koçarlı Belediyesi oldu.
*
Koçarlı Belediyesi, Yeni Asır ve Milliyet Gazetesi satın alarak sadece Koçarlı’da değil Aydın’ın merkezinde bile dağıttı.
Koçarlı sınırlarının bile dışında ulusal gazete dağıtacak kadar Yerel Basına uzak kalan Koçarlı Belediyesi’nin kaç gazete aldığını bilmiyorum.
Aydın’ın yerel gazeteleri dururken başka gazeteleri satın alıp, dağıtan Koçarlı Belediyesi şunu bilsin; vallahi de billahi de o değer verdiğiniz ulusal gazeteler cenazenize gelmez.
TEBRİKLER SAYIN VALİM
Koronavirüs günleri başladığından beri sadece yerel yönetimlerin değil, Aydın Valisi Yavuz Selim Köşger’in de çalışmalarını takip ediyorum.
Yerel yönetimlerle uyumlu çalışması, başka illerde yaşanan birçok olumsuzluğun Aydın’da yaşanmamasını sağladı.
*
Vefa Destek Grubu çalışmalarını koordine etmesi, yedi dilde sokağa çıkma yasağı duyurusu, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda 5 bin çocuğa yaptığı pasta sürprizi, Vefa Destek Grubu ile yardıma muhtaç bin 200 aileye ulaştırılan iftar yemekleri takdir topluyor.
*
Ancak bu süreçte Sayın Valimizin sosyal medyayı özellikle de Twitter’ı da çok aktif kullandığına şahit oluyorum.
Hatta bizzat kendisinin takip ettiğini ve olumlu veya olumsuz her yoruma cevap verdiğini, sorunları bizzat takip ettiğini ve çözüme kavuşturması da önemli.
İstese birini görevlendirir ‘Sen takip et’ der ama bunun yerine kendisi takip ediyor ve ulaşılabilir olmayı tercih ediyor.
*
Sağlık çalışanlarını da ‘yük’ olarak görmediği, kıymet verdiği ve süreci doğru yönettiği için kendisini tebrik ediyorum. KURT YÜRÜYÜŞÜ
Bazı insanlar var.
Ben onlara ‘yalaka’ diyorum.
Onlar kendilerini ‘nimet’ sanıyor.
Onlar bazı dönemlerde değerlenirler.
Bazı dönemlerde ön plana çıkartılırlar.
Önde olduklarında kendilerini ‘lider’ zannetmeye, gücün kendi güçleri olduğunu zannetmeye başlarlar.
Onları gördükçe aklıma ‘kurt yürüyüşü’ gelir.
*
Nedir kurt yürüyüşü?
En önde sürünün en zayıf ve hasta üç kurdu yürür.
Pusuda ilk onlar gidecektir.
Diğer bir görevleri de arkadan gelenler için karda ilk yolu onlar açar.
*
Ardından en tecrübeli 5 savaşçı kurt yürür.
Ortada 11 dişi kurt korunma düzeninde yürür.
Dişi kurtları, sürünün arkasından sorumlu 5 deneyimli savaşçı kurt izler.
*
En arkada sürüden mesafeli olarak yürüyen kurt ise sürünün lideridir.
O, sürekli olarak sürünün tamamını görmeli, izlemelidir.
*
Sizce de çok etkileyici değil mi?
Liderlik en önde gitmek değil, en doğru şekilde ilerlemektir.
*
Önde olanlar dikkat etmeli.
Bazen hiç anlam veremediğiniz bir şekilde öne çıkarılıp, anlamsız bir şekilde değer verilmeye başlarsanız bu yazıyı hatırlayın.
*
Önde olmanız başarılı olduğunuz anlamına gelmez.
İlk olumsuzlukta ‘harcanır’ gidersiniz.
İKNA
Yatırıldığı akıl hastanesinde ölü olduğuna inanan ve bu nedenle de yemek yemeyen ve hiç bir yaşamsal faaliyete katılmayan bir akıl hastası, tüm uzman psikiyatristlerce girişilen her çabaya rağmen, ölü olmadığı konusunda bir türlü ikna edilememiş.
*
Hastanın bu kararından vazgeçmeyeceğini anlayan ve tedavisini üstlenen psikiyatristlerden biri, sonunda hastaya, ölülerin kanayıp kanamayacağına dair bir soru yöneltmiş.
*
Hasta:
“Tabii ki kanamaz. Çünkü, ölülerin tüm hayat fonksiyonları durmuştur” demiş. Bunun üzerine psikiyatrist, küçük bir iğne alıp hastanın parmağına batırmış.
*
Bir müddet şaşkınlıkla parmağına bakan ve kanadığını gören hastanın tepkisi ilginç olmuş:
“Lanet olsun! Ölüler de kanarmış”
*
Sözün özü:
Bir kişiyi ikna edemeyecekseniz, edemeyeceksiniz demektir.
GÜNÜN FIKRASI
Temel gemide işe başlamış ve ilk kez yurt dışına gitmiş.
Gemi, Liverpool Limanı’na yanaşırken, Temel iskeledeki İngiliz’e bağırmış:
“Tut şu halatı”
İngiliz anlamadığı için cevap vermemiş.
Temel yine bağırmış:
“Tut şu halatı”
İngiliz’de gene hareket yok.
Temel ortaokulda öğrendiği İngilizcesi ile bağırmış:
“Do you speak English?”
İngiliz bu kez cevap vermiş:
“Yes. Yes.”
Temel bu kez öfkeyle bağırmış:
“O zaman tutsana şu halatı”
GÜNÜN TESPİTİ
“..çiçek yetişir ‘bahçe’ güzelleşir.. çocuk yetişir ‘vatan’ güzelleşir..” BEN
“..yükseklerde gözüm yok.. başım öne eğilmesin yeter..” GÜNÜN SÖZÜ
“..üryan geldiniz, gene üryan gideceksiniz.. bu dünya hırsı niye ki..” KADINLAR ERKEKLER
“..kadınlar ‘sevilmek’ için yaratılmıştır, ‘anlamak’ için değil..”