Evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennem azabından kurtuluş olan mübarek bir Ramazan ayına daha kavuştuk. Dün gece teravih namazlarımızı belki de ilk defa cami yerine evlerimizde kıldık. Malum salgın hastalık yüzünden birbirimize sarılamaz hale geldik. Rabbim tez zamanda bizleri bu illetten muhafaza etsin.
İşte hasretle beklediğimiz, yolunu gözlediğimiz Mübarek Ramazan-ı Şerif ilk gününe ve ilk Cuma’sına ulaşmış bulunuyoruz. Dün arefe günü rahatça istediğimiz vakit yiyip içerken, bugün yapamıyoruz. Dün milyonlarca insan öğle saatinde yemek yerken aynı insanlar yemiyor, içmiyor. Niye? Çünkü Allah böyle emrediyor. Dün yememizi içmemizi helal kılarken, bugün yemeyi, içmeyi ve nefsanî arzulara ve isteklere uymayı yasaklıyor.
Bizi bizden daha iyi bilen Cenab-ı Allah’ın emirlerinde ve yasaklarına birçok hikmetler vardır. Bir mağazadan son model pahalı bir elektronik cihaz aldığımız zaman ambalajında, kutusunda “Kullanma talimatını okumadan çalıştırmayınız” şeklinde uyarılar görmekteyiz. Niye böyle bir uyarıya ihtiyaç duyulmuştur hiç düşündünüz mü? O cihazı üreten firma cihazın bozulmasını istemez. Onun için nasıl kullanılacağını, nereden açılıp kapanacağını, hangi durumlarda cihaza zarar verilebileceğini gibi hususları en iyi o cihazı yapan, üreten firma bilir.
Peki, insanı bir kan pıhtısından yaratan, onu okumayı, yazmayı, düşünmeyi, yemeyi, içmeyi öğreten Cenab-ı Allah da kulunun 11 ay serbestlikten sonra bir ay dinlenmesinin daha faydalı olacağını düşünmüş ki orucu emretmiş. Bu emredilen oruç, sadece ümmeti Muhammed’e emredilmemiş. Geçmiş ümmetlere de farz kılınmış bir ibadet. Bunu da Kur’an-ı Kerim’den öğreniyoruz. Cenab-ı Allah şöyle buyuruyor:
“Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.” (Bakara 2/183)
“Korunursunuz” kelimesi orucun gayesini özetliyor: İnsanın iman edip Allah ve Peygamberin emir ve yasaklarına uyarak dünya ve ahirette kendisine zarar verecek inanç, söz, eylem ve davranışlardan, kötülük ve haramlardan sakınmayı ve korunmayı, nefse ve şehvete hâkim olma melekesi kazanmayı ifade eder. Bu fiil, Kur’an’da daha çok iman ve ibadet etmenin amacını bildirmek için kullanılmıştır.
Orucun kötülük ve haramlardan korunmak için farz kılındığının bildirilmesi ibadetin insanın kişisel ve sosyal hayatındaki yerini ve etkisini bildirmeye yöneliktir.
“Biriniz oruçlu iken çirkin, kötü ve saba söz söylemesin, bağırıp çağırmasın, cahillik etmesin. Birisi oruçlu kimse ile kavga etmek, tartışmak ve dövüşmek isterse ona “ben oruçluyum, ben oruçluyum” desin. (Müslim, Sıyâm, 160, I, 806; Buhari, Savm, 3, I, 226.)
Hadisler, orucun amacının insanın terbiye ve ahlakını iyileştirmek, onu mükemmele ulaştırma olduğunu açıkça ifade ediyor. Eğer oruç, insanı kötü söz ve davranışlardan uzaklaştırmıyor, edep ve ahlakını güzelleştirmiyorsa amacına ulaşmamış demektir.
Oruç tutan insan; yalan, yalancı şahitlik, gıybet, iftira, hile, aldatma, kötü söz ve benzeri davranışlardan uzak, iş ve işlemlerinde, söz ve sözleşmelerinde, alım ve satımlarında dürüst ve doğru olmalıdır.
Peygamberimizin beyanı ile “Oruç kalkandır”. (Müslim, Sıyâm, 162, I, 806.) Gerçek anlamda tutulan oruç, hem kötü söz ve davranışlara, hem de cehennem ateşine perde olur; kişiyi fuhuş ve edep dışı davranışlardan alıkoyar.
Bugün tutmuş olduğumuz orucun kalitesini ölçmek istiyorsak, yukarıdaki ayeti kerime ve hadisi şerifler ışığında kendimizde bir deneyelim. Orucun ilk gününde, gözümüzü, kulağımızı, dilimizi haramlardan ne kadar uzak tutabildik? Dün oruçlu olmamız ancak bugün oruçlu olmamızdan dolayı bizde değişen nedir? Onu bir düşünelim. Çünkü Ramazan aynı zamanda bir düşünme ve tefekkür etme ayıdır.
Ramazan-ı şerifin hayırla vesile olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum.
Cuma’nın rahmeti ve bereketi hepinizin üzerine olsun.
Allah’a emanet olun.Ramazan-ı Şerif'in mübarek olsun.