Koronavirüs zengin ve yakışıklı aristokratlara etki etmez diye bir kural olmadığından, virüs haberleri gelmeye başlar başlamaz kendi kendime karantina uygulamayı vazife edindim.
Bugünle birlikte 10 günde sadece bir kez sokağa çıktım.
Kendim virüs kaparım korkusuyla yapmadım bunu.
İşin ciddiyetinin farkındayım ve çevremdekilerin de sağlığını düşünmek zorundayım.
İzmir’de bulunan annemi ve babamı da arayıp, evden çıkmamalarını söyledim.
65 yaş üstü olan ve gençliğinden beri yerinde durmayı sevmeyen babam önce itiraz etti.
“Oğlum, camiye, markete, pazara nasıl gitcez. Çıkmadan olmaz. Zaten yaşımız geçti ölürsek de Allah’tan” dedi.
“Sevgili babacığım, kendini düşünmüyor olabilirsin. Tabi ki ölüm Allah’ın emri ama bak 5 tane torunun var. Onlara sarılıp öpmek isteyeceksin. Ya onlara da bulaşırsa. Sen ömrünün belki sonundasın ama sevdiklerin daha çok başındalar” dedim.
Nihayet kabullendi ve annemle birlikte kendilerine karantina uyguladılar.
*
Türkiye'nin her yerinde olduğu gibi Aydın’da da birçok önlem alındı. Gerek Aydın Büyükşehir Belediyesi, gerekse ilçe belediyelerin tamamı konuya gerekli refleksi gösterdi.
Özellikle 60 yaş üzeri ve kronik sağlık sorunları olanların dışarıya çıkmaması için onca duyuru yapılmasına karşın dedeleri zaptedemedik bir türlü.
*
Belediye meydanlarında ki banklar yaşlılarla doldu taştı.
Belediyeler bankları sökmekte veya şerit çekerek kapatmak gibi çözümler buldu.
Nazilli’de mesela bir vatandaş, belediye banka şerit çekip kapattı diye evinden sandalye getirip oturdu.
Aydın merkezde de benzer manzaraları gördük.
*
Şanlıurfa’da Camiye girmek için ısrar eden, kapıyı kırıp girmeye çalışanı gördük.
Özellikle cami ve ibadethanelerin kapılarını zorlayanlara sesleniyorum:
“Soğan ve sarımsak yiyen camiye gelmesin” diyen Hz. Peygamberden daha mı dindarsınız da “Virüs de olsa camideyiz” diyorsunuz.
Ha unutmadan dindarlık adı altında şov yapan cahilin yaşadığı yer kaçak elektrik kullanımında ikinci sırada.
Allah'a inanmak, ibadetini camide yapmayı gerektirmez.
İbadet evde de yapılabilir.
Dindarlık adı altında dincilik yapanların anlamadığı şey camilerin kul yapısı olduğudur.
Taştan bir binaya değil Allah'a inanın yeter.
*
Banklar kapatıldığı için çocuk parkına gidip birbirlerini salıncakta sallayan dedeler gördük yahu.
*
Devlet baktı ki dedeler zaptedilmiyor evden çıkmama yasağı getirdi.
*
Peki sadece dedeler mi risk altında?
Sağlık ekipleri, polis ve jandarma ekipleri ne olacak?
Sınırlı sayıda maske ve eldiven yeter mi sanıyorsunuz:
Canla başla mücadele eden o insanların aileleri yok mu?
*
Bankacılar, Mali Müşavirler ve Muhasebeciler mesela.
Bence en riskli grupların başında geliyor.
Gerek kimlerin ellinden geçtiği belli olmayan evraklar, gerekse virüsün en çok bulaştığı para ile birebir temas etmek zorunda kalıyorlar.
Vergi beyannamelerinin süresinin uzatılması veya ertelenmesi çok zor bir karar olmasa gerek.
Dedeleri koruyalım, kendimizi de sorumsuz dedelerden koruyalım ama sağlık çalışanları, polis, asker, bankacı ve muhasebecilerin de insani haklara sahip olduklarını göz ardı etmeyelim.
*
Unutmayın;
Dünya küçücük bir virüsle yeniden şekillenecek.
İnsanlık; açlığı, esareti, özgürlüklerin ve seyahatlerin kısıtlanmasını yaşayarak öğrenip empati yapacak.
Dil, din, ırk, sosyal statü gibi insanları ayrıştıran her şey belki de tekrar sorgulanacak.
*
Keşke dünyaya ölümcül bir virüs yerine,
iyi niyet,
merhamet,
aşk,
sevgi,
saygı
ve mutluluk yayılsaydı. AMERİKA’DAN MESAJ VAR
Kuşadası Belediyesi Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü sevgili meslektaşım Eşber Okayer bir mesaj paylaştı.
Eşber’in Amerika’da yaşayan ve doktor olan arkadaşı Koronovirüse yakalanmış ve atlatmayı başarmış.
Yaşadıklarını bizimle de paylaştı.
*
“Öncelikle paniklemeyin, fakat ben geçen hafta hastalığı yaşadım ve atlattım, şu an iyiyim ve bi sıkıntım yok” diye başlayan mesajını mutlaka okuyun.
***
Tecrübemi sizlerle de paylaşmak istiyorum, hem başınıza gelirse nasıl bişey olduğunu bilin, hem de ailemizin yaşlılarını korkutmak istiyorum, eğer halen ciddiye almayanlar var ise diye.
Geçen Cuma akşamı eve geldiğimde başladı.
O akşam burun doluluğu ve yoğun bi hapşırma vardı, alerji olmuşsunuz da bir anda ağzınız burnunuz dolmuş gibi ama çok yoğun.
O akşam Otrivine ile burnumu açıp bi tane Nurofen içip uyudum.
Cumartesi sabah kalktığımda burnum tamamen açılmış fakat boğazım yanmaya başlamıştı.
Bademcik şişmesi gibi değil.
Yutkunamama sorunu yoktu fakat sanki boğazım sanki yırtılmış, çizilmiş veya kanıyormuş gibi acıyordu.
Bu aşamada Corona olduğunu anladım.
*
Bi yandan internetten, özellikle yabancı kaynaklardan araştırmaya başladım.
Zaten Corona olduğunu anlamamanız mümkün değil, hem siz hem de vücudunuz çok çok farklı bişeyle karşı karşıya olduğunu anlıyor.
Hastaneye gitmedim çünkü hastanede yapılabilecekleri de benim yaptığım gibi.
Her sendroma ona uygun yöntemle saldırmak gerekir. Şu aşamada virüse zarar verebilecek bi ilaçları yok.
Sadece vücuda virüsü dışarı atabilmesi için yardımcı olmak gerekiyor.
Ben de bunu yaptım.
*
Vücut da tam olarak bu tepkiyi veriyor: “Hiç tanımadığım çok garip bir şey girdi, bunu atmalıyım” diye deli gibi sıvı salgılıyor.
Cumartesi akşamına geri dönelim.
Boğazımdan ciğerlerime doğru inmeye başladı, nefesim hırıltılı olmaya başladı, geceye doğru boğazımdan tamamen gidip, ciğerlerime doldu,
İlginç yanı terk ettiği yeri tamamen bırakması.
Sabah parçalanan boğazımda akşam olduğunda hiç bişey kalmadı, fakat ciğerlerim çok dazla doldu, yatağa yatınca sıvılar boğazımı tıkadığı için nefes alamıyordum, o yüzden koltukta dik oturarak 5 er 10 ar dakika uyabildim saat başı belki.
*
Tabi bu arada devamlı öksürerek balgam atıyordum ama öyle iltihaplı değil, bembeyaz bol sulu balgamlar. Zaten ateşim fazla yükselmedi, hiç öyle soğuk soğuk terleyip yorgan altına girmedim. Zaten tam olarak hasta olmuş gibi halsizleşmedim, sadece fiziki olarak yoruldum. Herkeste ateş yapmıyormuş.
Bütün gece Asist Plus (suda eritelen bi solunum yolu ilacı, balgam söktürücü) kullandım, çok faydasını gördüm.
Bi şekilde hiç uyumadan sabah ettim.
*
Pazar sabahına geldik;
Ciğerlerimin doluluğunu hem hissediyor hem de her öksürmede fena bi şekilde ağrı yapıyordu.
Ellerimi sırtıma atıp kürek kemiklerimin altından tutarak zar zor öksürüyordum. Fakat her öksürükte attığım balgamla rahatlıyordum.
Akşama kadar bu şekilde ciğerlerimi boşalttım ama çok çok zor oldu. Çünkü sanki ciğerlerinizde 2 kilo sıvı var da, siz her öksürükte 2 gram balgam atabiliyorsunuz.
Hem de her öksürük büyük acı veriyor, boğazınızı değil resmen içerden ciğerlerinizi acıtıyor.
Gece olunca hem azaldı sıvı miktarı hem de yorgunluktan uyuyabildim. Pazartesi sabah uyandığımda ciğerlerim neredeyse tamamen rahatlamıştı.
Öğlen gibi hayatımda yaşadığım en kötü ishali yaşadım. Bu da akşama kadar sürdü ve ertesi gün geçti.
*
Özetle virüs resmen içimden geçti 3-4 günde.
Olay çok mekanik.
Normal griple alakası yok.
Vücut içine giren sentetik bi maddeyi atmaya çalışır gibi uğraş veriyor.
*
Birinci ağızdan tecrübemi sizlerle paylaşmak istedim.
Başınıza gelir ise hem tanıyın, hem de ne yapacağınızı bilin.
Yaşlılar için tehlikeli olan ise ciğerlerin dolup nefes darlığı, solunum yetmezliği yaşanılan kısım.
Benim yaşadığım Cumartesi gecesini 70-80 yaşında biri atlatamazdı.
Bunu sizi korkutmak için söylüyorum.
Burundan ciğere inip doldurması aşırı hızlı ilerliyor, bu yüzden lütfen durumu ciddiye alın ve önlem alın.
*
Evinizde bu ilaçları bulundurun, en azından gargara yapın ara sıra.
Virüs kendini yağ tabakası ile koruduğu için yağ çözücüler işe yarıyor.
Sabun ve alkol gibi.
Anti bakteriyel jel veya mendiller işe yaramaz çünkü bu bakteri değil.
*
Ciğerleriniz sağlam değil veya yaşınız varsa, anlattığım belirtilerin başında bi hastaneye gidin, çünkü ciğerlere inince oksijen veya solunum cihazına ihtiyaç duyabilirsiniz.
Ben şu anda gayet iyiyim,
Hastalığın başından beri evde karantinadayım.
İhtiyaçlarımı siparişle giderip online ödüyorum, kuryelere kapıyı bile açmadan kapı önüne bıraktırıyorum.
Bağışıklık kazanmış olma ihtimalim yüksek fakat kimseye de yaymamak için kendi karantinamı yapıyorum.
***
Birinci ağızdan yaşanmış bu tecrübeden alınacak dersler var.
En önemlisi de kendi kişisel karantinanızı uygulamak olacak.
KÜÇÜK ESNAF KAN AĞLIYOR Okuyucularımdan gelen bir mesajı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Aydın’da esnaflık yapan ve adını yazmamı istemeyen bir arkadaşım aradı ve aynen şunları söyledi:
“Biz küçük esnaflar halen devletimizin varlığını yanımızda hissedemedik. Esnaflar kan ağlıyor. virüsten dolayı ödemeleri aksıyor. Para akışı resmen durdu. Ama dükkan sahibi günde beş defa ‘kira’ diye arıyor, doğal gaz, telefon şirketi, internet sağlayıcı şirket ‘Faturanızın son günü’ diye mesaj atıyor. Esnafta para akışı olmazsa biz bu ödemeleri nasıl yapacağız?
Konut kredisini düşürdünüz, bize ne faydası var?
Konaklama vergisi almıyorsunuz, bize ne faydası var?
Seyahat vergisini düşürdünüz, nereye gideceğiz?
Kredisi olana erteleme yaptınız, Allah razı olsun ama oda sadece halk bankasından kredisi olana. Peki ya diğerleri ne olacak?
Ha birde gelir vergisi ertelendi bir ay tek faydası o bizlere.
Devlet devletliğini yapmalıdır. Böyle bir günde bizim yanımızda olmayacaksınız ne zaman olacaksınız?”
*
Tüm Türkiye’deki küçük esnafın durumu budur, duyurulur.
DUA EDİN Doğal gaz faturası için Ayet-el Kursi (Günde 100 kez)
Elektrik faturası için Fatiha (Günde 100 kez)
Telefon faturası için Ettehiyyatü (Faturası 100 liranın üzerinde olanlar günde 200 kez)
Su faturası için Sübhaneke (Günde 30 kez)
Kredi Kartı için Salli-Barik (Günde 50’şer kez)
Ev kirası için 3 Kulhü bi elham (Aklınıza geldikçe)
İşsizlik için ihlas (İş bulana kadar günde 1000 kez)
Koronavirüs için Felak Nas (Yatmadan önce 2000 kez)


DETONE OLANLAR SÖYLEMESİN

Koronovirüs yüzünden sokağa çıkma yasağı olursa halkımız muhtemelen sosyal bir aktivite olsun diye balkonda şarkı söyleyecek.
Eğer böyle bir şey söz konusu olursa rica ediyorum balkonunu mutfakla birleştirenler sadece nakarat kısmında bize eşlik etsinler.
Ses uyuşmazlığı olur, detone oluruz, birlik beraberliğimiz bozulur.
*
Ayrıca böyle bir durum olursa diye bende şarkı sözü yazdım bestesi kaldı.
*
Elini sürme üstüme üstüme,
Ölürsem yüz sürersin büstüme.
Bilmem bu feleğin bana kastı ne?
Yürekten özledim Koronalı yarim.
*
Kuru kuru öksürürdün köşede,
Şifayı aradın hep dolu şişede,
Bakayım dedim şu tasa bi işe de,
Uzaktan izledim Koronalı yarim.


DÜNYANIN EN PAHALI EKMEĞİ

“Sokağa çıkma yasağı başlamadan bulvarda bir tur atayım, yaşlılar da evlerine çekildi şöyle rahat rahat bi yürüyeyim” diyerek çıktım evden.
Normalde ellerim montumun cebinde yürürken tanıdık birilerine rastlamaktan nefret ederim.
“Napıyon?" diye başlayıp, birbirimize klasik ve samimiyetsiz sorular sorup ayrılıyoruz.
Bir türlü selam verip geçmeyi beceremiyoz.
*
Hele bazıları var ki deli oluyorum.
“Napıyon, görünmüyon” diye bi başlıyor, yürüyüp yoluma gitmek istedikçe ısrarla muhabbete tutuyor.
Bu ısrarcı tiplerle çok samimi olmasam da hepsi tüm akrabalarını biliyor.
Hiçbir şeyi unutmuyor.
“Senin amcanın gelinin yeğeni vardı. Zeynel dayının kayınçosunun oğlu Salih. Şerife teyzemgilin evde de oturdular hatta. Onun okul bitti mi? Noldu?” diyor mesela.
Bahsettiklerini ben bile tanımıyom düşünün.
*
İşte böyle tiplerle karşılaşmadan rahat rahat yürümeyi hayal ederek bulvara çıktım.
Gerçekten en sakin günlerinden birini yaşayan bulvarda tanıdığım ve sevdiğim bir aile ile karşılaşınca yüzüm de güldü.
Serap Cambazoğlu ve eşi Volga Murat Cambazoğlu.
Çocukları yanlarında yoktu. Karı-koca el ele tutuşmuşlar onlarda benim gibi boş bulvarın tadını çıkartıyorlarmış.
*
Uzun zamandır da görüşmediğimizden bulvar boyunca birlikte yürüyüp sohbet ettik.
Konular bildiğiniz gibi.
Ekonomi, Koronavirüs, Ne olcak bu memleketin hali?
*
“Sokağa çıkma yasağı uygulanırsa ne yapacaksınız? Var mı bi önleminiz?” diye sordum.
Volga abi güldü ve “Valla Cem'cim, evde iyi kötü malzeme var. Hiç bişeyimiz kalmasa bile ekmeğimiz olur” dedi.
Ekmek üzerinde baskı kurunca “Var bunda bişey” diye düşünüp, “Hayırdır abi?” diye sordum.
Volga abi biraz hüzünle gülümsedi ve “Ben dünyanın en pahalı ekmeğini yiyorum” dedi.
*
“Abi zengin ve yakışıklı aristokrat olan benim. Ben de marketten alıp yiyorum. Seninki nasıl pahalı olur?” dedim.
Serap abla girdi söze ve “Ben evde yapıyorum. Uzun zamandır kurslara katıldım. Ekşi mayalı, Artizan, Taş Değirmen unundan ekmekler yapıyorum. Hepsinin unları da ata tohumundan yapılıyor. O özel unları buluyorum, getirtiyorum. Türkiye'nin başta İstanbul olmak üzere birçok yerinde de kursları ve eğitim programlarını takip ediyorum” dedi.
Volga abi tekrar hüzünle gülümseyerek, “Serap ablan sağlıklı ekmek yapmayı öğrendi. Ticaretini de yapacak ama iki yıldır denemeler, kurslar falan derken evde yapılan ekmekleri ben yiyorum. Kursların, eğitimlerin ve malzemelerin parasını da ben ödediğimden inan bana dünyanın en pahalı ekmeğini ben yiyorum” diyerek sözü noktaladı.
*
Serap Cambazoğlu, İnstagram da “SooMunArtizan” diye bir de sayfa açmış yaptığı ekmekleri orada sergiliyormuş.
İsteyen olursa bu özel ekmekleri satıyormuş ayrıca.
Evde kalırsanız ekmeksiz kalırım diye korkmayın, sipariş verin.
Korkmayın size çok pahalıya mal olmuyor.

GÜNÜN FIKRASI

Küçük Temel, parkta bir bankın üzerinde oturmuş şekerlerini yiyormuş.
Yaşlı adamın birisi gelmiş çocuğun yanına oturmuş ve:
“Bak evladım bu kadar şeker yersen bütün dişlerin dökülür” demiş.
Küçük Temel:
“Bak amca benim dedem 110 yaşına kadar yaşadı” demiş.
Yaşlı adam hayretle:
“Yaa deden demi çok şeker yiyordu?” diye sormuş.
Temel cevap vermiş:
“Hayır amca. Dedem her şeye burnunu sokmuyordu”


GÜNÜN TESPİTİ

“..bu dönemde en sağlıklısı evde kendi ‘ohalini’ yapmak.. zaten dışarda yapılanın içine ne koyuyolar bilmiyosun..”

BEN

“..2020’ye girerken hedefim 10 kilo vermekti.. şimdi hedefimi ‘götü kurtarmak’ olarak güncelledim..”

GÜNÜN SÖZÜ

“..umarım faturaları ‘sabır ve dua’ ile ödeyebiliriz..”

KADINLAR ERKEKLER

“..erkeklerin evde kalması için, kadınların susması lazım..”