Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) sağlığı, “Bedensel, ruhsal ve sosyal yönlerden tam bir iyilik hali” olarak tanımlamaktadır. Hastalık nedenleri, genetik ve çevresel olabilir. Genetik nedenler, genetik ile ilişkili nedenleri içerirken, çevresel nedenler fiziksel, kimyasal, biyolojik, psikolojik ve sosyal etkenleri içerir. Genetik nedenleri önlemek pek mümkün olmasa da çevresel nedenleri önlemek mümkündür.
Çevre ve sağlık ilişkisi ele alındığında çevre, hastalıklar için zemin hazırlayabilir, doğrudan hastalık nedeni olabilir, bir kısım hastalıkların yayılmasını kolaylaştırabilir ya da hastalıkların gidişatını ve sonucunu etkileyebilir.
İnsanla etkileşim içinde olan tüm çevresel faktörler, insan ve toplum sağlığı ile yakından ilişkilidir. Çevrenin kirlenmesi veya bozulmasının yaşam üzerinde çok fazla etkisi vardır.
Yaşadığımız çevrede hastalığa yakalanma olasılığını artıran faktörlere çevresel risk faktörü denir. Çevresel risk faktörleri fiziksel (iyonize-non iyonize radyasyon, elektromanyetik radyasyon, gürültü) , kimyasallar (ağır metaller, toksik kimyasallar ve gazlar), biyolojik (bakteri, virüs ve mantarlar) ve sosyokültürel faktörler (sosyoekonomik durum, stres, kültür ve davranışlar) olarak dört grupta sınıflandırılmaktadır.
Çevre sağlığının düzeyini gösteren göstergelere çevre sağlığı göstergeleri denir. Temel çevre sağlığı göstergeleri; Su-toprak-hava kirliliği; Gürültü; Radyasyon; Bulaşıcı hastalık salgınları; Bina-konut; Mesire ve spor alanları; Okul sağlığı; Katı atıklar; Toksik ve tehlikeli maddeler; Zoonozlar ve vektörle yayılan hastalıklar; Kazalar; Yaşlılar-çocuklar; Besin kaynaklı etkenlere bağlı hastalıklar’dır.
DSÖ’nün 2016 yılında yayınladığı rapora göre hava, su, toprak, besin kirliliği, radyasyon, iklim değişikliği, kimyasallar gibi çevresel risk faktörleri yüzden fazla hastalığa neden olmaktadır.
Kanser, dünya genelinde giderek artan bir sağlık problemidir ve toplumlarda önemli bir sosyoekonomik yüke, bireylerde de hem maddi hem de manevi kayıp ve zorluklara yol açmaktadır. Sık görülmesi ve öldürücülüğünün yüksek olması nedeniyle de önemli bir halk sağlığı sorunu haline gelmiştir. Kanser vakalarının yüzde 5-10'u genetik, yüzde 90-95'i ise çevresel faktörlere bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Kanser için en önemli çevresel risk faktörleri sigara, fiziksel inaktivite, alkol ve sağlıksız beslenmedir. Kansere bağlı ölümlerin yaklaşık üçte biri (1/3) bu dört faktöre bağlı olarak gerçekleşmektedir. Diğer çevresel risk faktörleri ise çevre kirliliği, enfeksiyonlar, radyasyon ve mesleki kanserojenlerdir.
Dünyada 2012 yılında uygun olmayan çevresel koşullar nedeniyle 12.6 milyon kişi ölmüştür. Bu da küresel ölümlerin dörtte birine (1/4) karşılık gelmektedir.
Yine 2012 yılında dünyada yaklaşık 14 milyon yeni kanser vakası gelişmiştir. Kanserde benzer seyir devam ettiği takdirde 2030 yılına gelindiğinde yıllık 22 milyon yeni vaka ortaya çıkması, yani 2008 verilerine göre yeni vakalarda yüzde 75 artış olması beklenmektedir. Türkiye Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü’nün kanser istatistikleri raporuna göre, Türkiye’de 2002-2015 yıllları arasında yaşa standardize kanser hızı toplamda yüzde 59.2 artmıştır. Kanser aynı zamanda dünyadaki ölümlerin önde gelen ikinci nedenidir ve 2015 yılında 8,8 milyon ölümden sorumludur. Bu da altı küresel ölümden birinin (1/6) kansere bağlı olarak gerçekleştiği anlamına gelmektedir.
Hava kirliliği kanser açısından önemli bir çevresel risk faktörüdür. Kanser için bir diğer çevresel risk faktörü su kirliliğidir. Toprak kirliliği, kanser için diğer bir çevresel risk faktörüdür. Toprak kirliliği, dolayısıyla da besin kirliliğine yol açmaktadır. Hava kirliliği tek başına dünyadaki çevre sağlığı sorunlarının başında gelmektedir. Hava kirliliği hem insan hem çevre sağlığına zarar vermektedir. DSÖ ve Dünya Çevre Koruma Ajansına göre hava kirleticilerinden partiküler madde, kükürt dioksit, azot dioksit, azot oksitler, kurşun, benzen, karbon monoksit, ozon, arsenik, kadmiyum, nikel, benzo piren ve ozonun insan sağlığına etkileri kanıtlanmıştır. DSÖ’nün 2016 yılında yayınlanan “Hava Kalitesi Yönergeleri”ne göre, kentsel alanlarda yaşayan insanların yüzde 80'inden fazlası DSÖ’nün eşik sınırlarını aşan değerlerde hava kirliliği olan kentlerde yaşamaktadırlar. Türkiye Temiz Hava Hakkı Platformu’nun yayınladığı “Hava Kirliliği ve Sağlık Etkileri: Kara Rapor”’una göre 2016-2018 yılları arasında Türkiye’de 81 ilin yarısından fazlası kirli hava soludu, kirli hava 52 bin kişinin erken ölümüne neden oldu. Bu rakam, Türkiye’de trafik kazalarında hayatını kaybedenlerin yedi katına denk gelmektedir. Hava kirliliğinin, akut ve kronik solunum yolu hastalıkları, iskemik kalp hastalığı, inme, katarakt, yanıklar, zehirlenmeler, olumsuz gebelik sonuçları, tüberküloz, sindirim sistemi, servikal ve diğer kanserlere neden olduğu yapılmış çalışmalar ile ispatlanmıştır. Her yıl hava kirliliğine bağlı olarak bu hastalıklar nedeniyle yaklaşık 6.5 milyon erken ölüm meydana gelmektedir. Akciğer kanserinden kaynaklanan hastalık ve ölümlerin yüzde 36’sından hava kirliliği sorumludur. DSÖ'ü 2013 yılında dış ortam hava kirliliğinin insanlar için kanserojen olduğunu ve hava kirliliğinin partiküler madde bileşeninin artan kanser insidansıyla, özellikle de akciğer kanseriyle en sık bağlantılı olduğu sonucuna varmıştır.
Dünya genelinde halen, insanların yüzde 30’u evinde güvenilir içme suyuna ulaşamamaktadır. Güvenli içme ve kullanma suyu, hastalıkların önlenmesi konusunda oldukça önemlidir. Güvenilir olmayan sular pek çok hastalığa neden olmaktadır. Su kirliliği, fiziksel, kimyasal, bakteriyolojik veya radyoaktif bazı maddelerin suya karışması olayıdır. Sağlıklı ve temiz suda sağlığa zararlı kimyasal maddeler bulunmamalı ya da belirlenmiş sınır değerleri aşmamalıdır. Kimyasal kirleticiler, içme ve kullanma suyuna doğal kaynaklardan, endüstriyel ve tarımsal atıklardan, şebeke sistemindeki borulardan karışabilmektedir. Kimyasal kirliliğin en önemli tehlikesi kirlilik oluştuğu andan itibaren geri dönüşün, arıtımın çok zor, pahalı ve zaman alıcı olmasıdır. Sularda yapılan çalışmalarda kirletici kaynak yok edilse bile kirletici düzeyinin 15-20 yılda geri dönmediği saptanmıştır.
Toprak kirliliği, toprağın fiziksel, biyolojik ve kimyasal yapısının bozulması olarak tanımlanmaktadır. Sanayi ve kentsel katı atıklar-atıksuları, tarım ilaçları ve kimyasal gübreler, egzoz gazları günümüzde toprak kirliliğine sebep olan en önemli etkenlerdir. Toprak kirliliği, yaşayan tüm canlı organizmaları etkilemekte ve besin zincirinin son halkası olan insanları da ciddi anlamda tehdit etmektedir.
Toprakta olmaması gereken kimyasal maddelerin toprağa karışması ya da bu maddelerin belirli bir değerin üzerinde olması toprağın kimyasal kirliliği olarak tanımlanmaktadır. Toprakta kimyasal kirliliğe neden olan kimyasal maddeler çoğunlukla insan kaynaklı faaliyetlerden kaynaklanmaktadır. Sanayi atıkları, tarım ilaçları, kimyasal gübreler, evsel atıklar, madencilik faaliyetleri topraktaki kimyasal kirliliğinin başlıca nedenleridir. Ağır metaller, toprağın kirlenmesine neden olan önemli kimyasal kirleticilerdir.
Besin kirliliği önemli çevre sağlığı sorunlarının başında gelmektedir. Besinlere çeşitli kaynaklardan karışan ya da dışarıdan eklenen fiziksel, kimyasal ve biyolojik maddelerin neden olduğu kirlenmeye besin kirliliği denir. Besinlerin kirli topraklarda yetiştirilmesi, etkeni taşıyan kirli sularla sulanması, besin hazırlayanların ve işleyenlerin kirli elleriyle besinlere etkeni taşıması en önemli kirlenme yolları arasında sayılmaktadır. Besinlere çeşitli kaynaklardan karışan ya da bir amaçla dışarıdan eklenen bazı kimyasal maddelerin neden olduğu kirlilik, besinlerin kimyasal kirliliği olarak tanımlanmaktadır. DSÖ’ne göre, besinlerdeki kimyasal kirliliğin en önemli nedenlerinin başında hava, su ve toprak kirliliği, tarım ilaçları ve katkı maddeleri gelmektedir. Besinlerde kimyasal kirliliğe neden olan kirleticiler sıklıkla, ağır metaller, tarım ilaçları, deterjanlar, plastikler ve katkı maddeleridir. Kurşun, bakır, çinko, kadmiyum, civa gibi ağır metaller besinlere bulaşan başlıca ağır metallerdir. Günümüzde, tarım ilaçlarının yanlış kullanımı, hava su ve toprak kirliliğinin giderek artması gibi nedenlerle besinlerde kimyasal kirliliğe neden olan ağır metaller ciddi bir tehlike yaratmaktadır. Besinlerle ve toprakla bulaşan mikroorganizmalar pek çok enfeksiyöz hastalığa neden olurken, besinlerle bulaşan kimyasal maddeler uzun dönemde pek çok kanser türüne neden olabilmektedir.
Aydın’ın önem sırasına göre çevre kirliliği problemleri 1)Su kirliliği 2)Hava kirliliği 3)Atıklar 4)Toprak kirliliğidir. Aydın’ın en önemli yerüstü su kaynağı B. Menderes nehridir. Bugün B. Menderes nehri Türkiye’nin en kirli üçüncü nehri olup, su kirliliği bakımından tarımsal sulama yapılmaması gereken seviye olan 4’cü sınıf sudur. B. Menderes nehrini kirleten unsurlar endüstriyel ve kentsel atıksular-katı atıklar, jeotermal akışkanlar, zirai ilaçlar ve gübreler, zeytin karasuyu ve maden atıklarıdır. B. Menderes nehir suyunda en fazla kirliliği ağır metaller meydana getirmektedir.
2014 yılında Aydın, Türkiye’de hava kirliliğin en fazla olduğu 8’ci il olmuştur. Aydın’da hava kirliliğin en önemli sebepleri karayolu trafiği, evsel ısınma, jeotermal santraller, imalat sanayi tesisleridir. Hava kirliliği içinde en fazla kükürt dioksit(SO2) ve partikül madde10(PM10) yer almaktadır. 2011 yılı TÜİK verilerine göre Aydın yıllık SO2 ort. bakımından Türkiye’de 3’cü, yıllık PM10 ort. bakımından 4’cü il olmuştur. 2015 yılında ise Aydın yıllık SO2 ort. bakımından Türkiye’de 10’cu, yıllık PM10 ort. bakımından 30’cu il olmuştur.
Toprak kirlenince herşey kirlenir. Çünkü topraklar yenilenemeyen ve mutlak gerekli doğal kaynaklardır. Aydın’da toprakları sanayi kaynaklı atık boşalımı, jeotermal sular, vahşi depolanan evsel katı atıklar, aşırı gübre ve tarım ilacı kullanımı, plansız kentleşme, madencilik atıkları, hayvancılık atıkları kirletmektedir. 2015 yılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı raporuna göre Aydın’da toprak kirliliği yapan en önemli 2’ci sebep jeotermal akışkanlardır. B. Menderes havzası topraklarındaki kirlilik B. Menderes nehrinden 5 kat daha fazladır. Bunun sebebi ise B. Menderes nehri suyu içindeki ağır metallerin sulama sonrası topraklarda birikmesi ve uzun süre topraklarda kaybolmamasıdır.
Bugün B.Menderes havzasında 130 bin hektardan fazla tarım alanı Bor ile kirletilmiş durumdadır. Yine B. Menderes havzasındaki tarımsal ürünlerin yüzde 80’ni Bor ile toksik düzeyde kirletilmiştir. 2008 yılında ADÜ tarafından yapılan araştırmada B. Menderes nehir suyu ile sulanan ve nehir yakınında yer alan sebze ve meyvelerdeki ağır metal seviyeleri, B.Menderes nehir suyu ile sulanmayan ve nehre uzakta yer alan sebze ve meyvelerden 2 kat fazla saptanmıştır.
Ağır metal kirliğine maruz kalan topraklarda yetişen ve ağır metallerle kirlenmiş yemlerle beslenen hayvanların dokularında da ağır metaller birikebilir. Böylece hayvansal üretimle elde edilen süt, et, vb. gıda maddeleri de ağır metalleri içerir. Bu gıda maddelerini tüketen insanların sağlığı da ciddi şekilde etkilenir.
Aydın’da nüfus başı en fazla ölümlerin-en fazla ölüm artışlarının-kan örneklerinde en yüksek gen polimorfizmi saptanan insanların yaşadığı ilçeler ile B. Menderes nehrinde en fazla su kirliliğin olduğu-B. Menderes nehrine en yakın yerleşim yerlerinde yaşayan insanların-topraklarında ve tarımsal ürünlerinde en fazla ağır metal kirliliğin ölçüldüğü ilçeler aynı ilçelerdir. 2018 yılında Türkiye’de Lösemi, Tiroid-Solunum sistemi-Mide-Mesane kanserleri Dünya ve AB ortalamasından fazla olmuştur. Aynı dönemde Aydın’da kansere bağlı ölümler ise Türkiye ortalamasından yüzde 15 daha fazla olmuştur. 2018 yılında dünyada yaşayan 6 kişiden 1 tanesi kanser olmuş iken, Aydın’da yaşayan 3 erkekten-6 kadından 1 tanesi kanser olmuştur. TÜİK verilerine göre 2010-2017 döneminde Türkiye ortalama değerlerine göre Aydın’nın ölüm sayısı yüzde 27.3, kaba ölüm hızı yüzde 52 daha fazla artmıştır. Sonuç olarak baktığımızda, Aydın’da çevre kirliliği kanser ve ölüm sebebidir. Aydın’daki kanser ile ölüm sıklığı ve artışı da dünya ortalama değerlerinden daha fazladır.