Mübarek üç aylar içinde kutlanan gecelerimizde, bugün için de güzel manzaralarımız camilerimizde görülür. Minareler ışıklandırılır. Mü’minler de arka bölmelere varıncaya kadar camilerin her yerinde diz çöker, namazdan önce yapılan gecenin önemini içeren konuşmayı dinlerler. Herkes huşû içinde ruhunu yücelere yükseltmiş, bir nevi yaratılış sırrındaki espriyi yakalamaya çalışmaktadır.
Her mü’min, içinden yükselen şu sesi cevaplamakla meşguldür:
Ben neyim?
Niçin bu âleme gönderildim?
Yaratılışımdaki esrar nedir?
Belli bir süre yaşayan insan, kendisine verilen süreyi doldurunca niçin bu âlemi terketmektedir?
Günah nedir? Sevap nedir?
Yapılınca içinini tırmalandığını hissettiğin hallerde günah mı işlemiş oluyorsun?
Bunun aksine; huzurlu olunca yaptıklarından dolayı sevap mı kazanıyorsun?
Güzel kitabımız Kur’an bizlere neler emrediyor?
Okunduğu zaman bile insanın gönlüne inşirah veren bu ses nedir?
Seslerdeki mananın kaynağı neresidir?
Şu kadar yıldır insanlar bu sese niçin doymuyorlar?
Gönüller susadığı zaman niçin Kur’an’a yöneliyor?
Bu Kur’an niçin hiçbir zaman eskimiyor, berraklığı kaybolmuyor?
Daha birçok sorular... sorular...
Mü’minler daha nicelerini düşünürken mübarek gecenin bereketiyle yatsı namazların kılarlar. Namazı takiben tebrikleşirler, dağılırlar, evlerine çekilirler. Kur’an okunur, kaza namazları kılınır. Bu hal, tan yeri ağarıncaya kadar devam eder.
Mübarek gecelerimizin hemen hepsinde bu manzaraları yaşarız. Mü’minler şarza bağlanmış bir akü misali bu gecelerde enerji ile yüklenirler. Bu enerji manevi bir güçtür, onun küçük bir zerresi, idraki olanı sonsuza uçurur. Rabbine kavuşturur. İyiliklere, güzelliklere koşturrur. Onun için müslümanlar, bu mübarek gecelere kavuşmayı çok arzu ederler, sevinirler, dolup taşarlar. (285) Cumanın hayrı ve bereketi üzerinize olsun.