Dünyanın en tehlikeli, en netameli coğrafyasında yaşamanın elbette bir takım sorumlulukları var. Hem Dünyanın merkezinde, hem en tehlikeli hem de belki de en zengin bölgesinde yaşayacaksınız, sonra da bacaklarınızı uzatıp keyif yapacaksınız. Yok böyle bir dünya arkadaşlar.
Türkiye Asya, Avrupa ve Afrika’yı birbirine bağlayan bir köprü konumunda belki de dünyanın en stratejik noktasında. Dünyada böyle 3 kıtayı birbirine bağlayan bir başka ülke yok arkadaşlar. Sonra ben ilim adamı değilim, işin bilimsel boyutunu bilemem ancak okuduklarımdan anladığım şu; Emperyalizm Uzaydan, uydudan bakmış, Türkiye'nin hangi dağında, hangi ovasında hangi maden var, rezervi ne kadar, ederi ne kadar hepsini hesaplamış ekrana dizmiş. Öğrendiğim ülkemizde 3 katrilyon dolarlık yer altı serveti var arkadaşlar. Dikkatinizi çekerim trilyon dolardan bahsetmiyorum, katrilyon dolar diyorum. Sadece Eskişehir ilimizin ülkemizin bin yıllık enerji ihtiyacını karşılayacak madenlerin üzerinde oturduğu belirtiliyor.
Neticede arkadaşlar böylesine tehlikeli bir coğrafyada, böylesine zenginlikler üzerinde oturuyorsanız elbette tüm emperyalist ülkelerin gözü üzerinizde olacaktır.
Arkadaşlar her ülkenin yöneticileri kendi ülkelerinde yaşayan insanların refah seviyelerini daha yükseğe çıkarmak, kendi vatandaşlarının can güvenliklerini sağlamak için çalışırlar. Şayet kendi ülkelerindeki kaynaklar bu konuda hedeflerine ulaşmaları için yeterli değilse komşularımız Ortadoğu ülkeleri ya da bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin zenginliklerine göz dikerler. Nitekim Dünyanın haydut devleti ABD Başkanı Trump’ın birkaç hafta önce “Suriye’de petrolü aldım” sözü hala hafızalardadır. Ne yazık ki bu gün ülkeler arası ilişkilerde genel anlamda Orman Kanunu hüküm sürmektedir. 100 yıl önce Dünyada Orman Kanununun en büyük uygulayıcısı İngiltere iken, günümüzde Orman Kanununu Haydut Devlet ABD uygulamaktadır. Bu arada Rusya’yı da göz ardı etmemek gerekiyor. Zira ABD ve Rusya Ortadoğu, Suriye, Libya, Doğu Avrupa ve Kafkaslar da etki alanları konusunda daha doğrusu bu bölgelerdeki bölgelerde ki zenginliklerin paylaşılması konusunda anlaşmış görünüyorlar.
10 Kasım 1938’de Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucu lideri, Türk’ün Son Başbuğu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatının peşinden ABD etkisi altına giren ülkemizde maalesef sanayi, savunma ve üretim alanlarında yeterli yatırım yapılamamıştır. Kişisel çıkarlarını ülke menfaatlerinin önünde tutan yöneticiler yüzünden sahip olduğu zenginliklerle adeta para kasasının içinde oturan Türk Halkı maalesef hiçbir zaman hak ettiği refah düzeyine ulaşamamıştır.
Dünyanın üreten emperyalist ülkeleri göz koydukları ülkemizde hiçbir zaman Türk halkının refah seviyesinin yükselmesine izin vermemişlerdir. Maalesef içimizde bir takım işbirlikçilerde bu konuda emperyalizme hizmet etmeyi kişisel çıkarları için daha uygun bulmuşlardır.
Bu durum gerçekten halkının refahını ve güvenliğini düşünen iktidarlar yönetime gelene kadar böyle devam edecek gibi görünüyor. Kendileri deveyi hamuduyla götürürken “Emekliye, işçiye hak ettiği parayı verirsem, enflasyon azar” diye düşünen, vicdan eksikliği yaşayan yöneticiler bu millete yeterli hizmeti veremezler Arkadaşlar.
Tabii bizim bu coğrafyada yaşayabilmemizin ilk şartı 83 milyon tek yürek olmak zorundayız Arkadaşlar. Hiçbirimiz peygamber değiliz, neticede her kesin eksiği kusuru var. Ne demişler;”Kusursuz dost arayan, dostsuz kalır.” Şu halde kendi aramızda hoş görüyü artırıp, kusurlarımızı görmezden gelip birilerinin bölmeye kamplaştırmaya çalıştığı gibi 36 etnik parça değil tek parça Türk Milleti olmak zorundayız Arkadaşlar. Ne demişti Gazi Mustafa Kemal Atatürk; "Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran unsurlara Türk Milleti denir.” Dememiş miydi. Neticede “Türk Milleti” denince aklımıza kültür milliyetçiliği geliyor. Arkadaşlar bu coğrafyada yaşayan Türkler ve kendisini Türk hissedenler tarihte olmadığı kadar uyanık olmak ve yaşanan her gelişmeyi güzelce sorgulamak zorunda. Bu konuda Aziz Türk Milleti’ne sonsuz güven duyduğumu belirtmeden geçmem doğru olmaz Arkadaşlar. Çünkü Yüce Allah’a hamdolsun ki Türk Milleti’nin feraseti yüksektir. Yeri geldiğinde tek yürek olmasını çok iyi bilir.
Göktürkler, Göktürk Devletini kurmadan önce 50 yıldan fazla Çinlilerin esiri konumunda kalmışlar. Çin’in esiri olarak doğan İlteriş Kağan’ın kendisi gibi 17 bahadırla Çin’i terk edip dağları kendisine mesken edinmesi Göktürk Devleti’nin temelini oluşturmuş. Demem o ki arkadaşlar şayet yeterince uyanık ve akıllı olmazsak tarihte olduğu gibi Emperyalizm ve onun uşağı konumundaki Yunanistan, Güney Kıbrıs gibi ülkeler ülkemizi işgal etmek ve bizleri esir etmek için pusuda beklemektedirler. Ermenistan ve Rusya’yı, ayrıca ABD’yi saymıyorum bile. 1200-1300 yıl önce Çinlilerin Türk Milletine oynadıkları oyunların, yaptıkları hilelerin benzerini bu gün ABD,İsrail ve İngiltere bizlere karşı oynamaktalar. Fransa, Almanya ve diğer batı ülkelerini de dost sanmayın sakın.
Bu arada arkadaşlar yurdumuzun bir çok bölgesi gibi birinci derece deprem kuşağında yaşayan Ege ve Aydın ilimizde, özellikle Kuyucak’ta depreme dayanıksız bir çok bina olduğu gerçeğinden hareketle öncelikli olarak yaşadığımız binaların depreme ne kadar dayanıklı olduğu tespit edilip bir an önce kentsel dönüşüm mü olur, başka türlü nasıl olur bilmiyorum ama yaşadığımız binalar bir an önce depreme dayanıklı hale getirilmelidir. Bu arada önceliğin okullara verilmesi gerektiğini söylemeye gerek yok sanırım. Yöneticilerimiz ülkemizde yaşayan her ferdin can güvenliğinden sorumlu olduklarını bir an bile unutmamalılar bence.
Yeterli mi? Binaları yenilemek zaman alabilir ama 5 üstü depremlerde ben dahil halkımız deprem anında ne yapması gerektiğini yeterince bilmiyor. Bence deprem anında sağ kalabilmenin yöntemleri halkımıza bir an önce anlatılmalı ve bu konuda gerekli eğitimler verilmelidir diye düşünüyorum. Sanırım bu eğitimleri AFAD verebilir ve bu eğitim yeni bina yapmak gibi maliyetli bir iş değildir.
Bu arada arkadaşlar aylardır ilçemizde çocuklarımızı, öğrencilerimizi tehdit eden sokak köpekleri sorunu artık çözülmüş görünüyor. Komşularım geçen hafta Aydın Büyükşehir görevlilerinin sokak köpeklerini toplayıp, barınaklara götürdüklerini söylediler. Araştırdım sokak köpekleri an itibariyle çocuklarımız ve kadınlarımız için tehdit olmaktan çıkmış. Yani şimdi Kuyucak sokak ve caddeleri daha güvenli. Bu hizmetlerinden dolayı Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Özlem Çerçioğlu ve ilçemizi güvenliğe kavuşturan büyükşehir çalışanlarına teşekkür ederiz.
Selam ve Saygılarımla...