Arkadaşlar ülkemizde günde ortalama 3368, yılda 1 milyon 229 bin trafik kazası oluyor ve bu kazalarda ortalama günde 18 yılda 5 bin 200 insanımız hayatını kaybederken yine günde 841, yılda 307 Bin insanımız yaralanıyor.
Rakamlar sadece bunlarla sınırlı değil maalesef arkadaşlar. Trafik kazalarında ülkemizde yılda ortalama 5200 kişi hayatını kaybediyor ama yaralanan 306 bin 967 kişiden 30 bini de sakat kalıyor. Yani bu demektir ki yılda ortalama 8 bin kişiyi aktif yaşamdan ve iş hayatından uzaklaştırıyoruz trafik kazalarında.
Peki neden ülkemizde bu kadar çok trafik kazası yaşanıyor derseniz trafik kazalarının nedenlerini şu şekilde sıralayabiliriz; Genel olarak trafik kazalarının ortalama sebebi aşırı hız arkadaşlar. İkinci planda dikkatsizlik geliyor. Yani araç kullanmaya bedenen ve ruhen hazır olmamamız. Bilinçsizlik. Araba kullanmak sadece ehliyet almak anlamına gelmiyor çünkü. Alkollü araç kullanmak ve trafik kurallarına uymamak.
Bana sorarsanız hepsinin ortak noktası egolarımız arkadaşlar. “Hep Ben”, “Önce Ben”, ”Daha çabuk varacağım”, “Benim dediğim olsun, gerisi ne olursa olsun”. Hoşunuza gitmeyebilir ama bence gerçek bu arkadaşlar. Hani bize sürücü kurslarında “Sürücü Belgesi” veriyorlar ya, aslında işini ciddi yapan sürücü kurslarında ciddi anlamda düzgün eğitimler veriliyor arkadaşlar. Çünkü bende ehliyetimi sürücü kursundan aldım.
Sürücü kurslarında bize öğretilen kurallardan biri dönmeden 150 metre önceden döneceğiniz tarafa sinyal verilmesi gerektiği idi. Bir çok kuralın yanında öğretilen bir diğer kural ise kavşaklara, köşe başlarına park edilmemesi gereği idi.
O kadar bencil ve egosu yüksek bir toplum olduk ki arkadaşlar, bazı arkadaşlarımız ehliyetlerini sürücü kursundan değil de bakkaldan almışlar sanki. Araçların üzerindeki sinyal lambaları süs için takılmış sanki, bir çok sürücü Arkadaşımız döneceği kavşağa 2-3 metre kala lütfen sinyal lambalarını yakıyorlar. Altında son model araç kullanan bazı sürücü arkadaşlarımız ise onu da yapmıyorlar. Yani sinyalsiz dönüş yapıyorlar.
Ayrıca bencilliğimiz o kadar tavan yapmış ki adeta vicdanlarımız susturulmuş. Uygulamakta sıkıntı görmediğimiz hatalı park edişlerin, başkalarının kaza yapmalarına sebep olabileceğini ve bu kazalarda birilerinin hayatını kaybedebileceğini aklımıza bile getirmiyoruz. Dedim ya “Beş dakikadan ne çıkar.?”, ”Beş dakika durup gidecem” diyoruz hatalı parklarımıza bahane üretiyoruz. Kuyucak’ta bir Atatürk Caddesi var ve bu caddenin İnönü Caddesine çıkış noktası var. Ziraat Bankasının köşesi de diyebiliriz.
Bu köşeye park etmek yasak. Trafik Memuru arkadaşlar buraya park eden araçlara ceza yazmaktan bıktılar. Bu köşede geçen yıllarda 2 adet ölümlü trafik kazası meydana geldi. İyi biliyorum biri bu köşeye park eden araçlar yüzünden olmuştu. Geçen yaz Aydın Büyükşehir Belediyesi teknik ekibi geldi burada trafik memuru arkadaşların gösterdiği şekilde hatalı park yapılmasını önleyici şekilde duba çakmaya geleceklerdi, ancak sanırım işlerinin yoğunluğu nedeniyle henüz gelmediler. Yada yetkililer burada önlem almak için yine bir ölümlü trafik kazası olmasını bekliyor olabilirler mi? Sanmıyorum ama gerçek bu. Köşeye park eden ehliyetini bakkaldan almış sürücü arkadaşlarımız yüzünden Atatürk Caddesi’nden İnönü Caddesi’nde batıya dönmek için 100 defa salavat getiriyoruz. Ama köşeye park eden araçların sürücüleri hiç oralı değil.
Arkadaşlar neticede hepimiz dünyaya ölmeye geldik. Ama bir amaç uğruna, yani sevdiğimiz bir şey için, bir insan için, ekmek için, namus için, vatan için ölebiliriz. Sonra bizler için ölüm bir “Son” değil, ebedi hayatın başlangıcıdır. Ama trafik kazasında ölmek hoş değil arkadaşlar yaa. Bence trafik kazasında ölmek yada sakatlanmak “Pisi pisine ölmek ya da sakat kalmaktır arkadaşlar.” Egolarımızı tatmin için neden hem kendi hayatımızı hem başkalarının hayatını tehlikeye atıyoruz ki?
“Sabah çocuğum sokak köpekleri yüzünden okula gitmek istemiyor" diyordu az önce bir memur arkadaşım. “12 saat nöbetten gelmişim, her sabah çocuğu okula götüremem” diyordu ve soruyordu; “Sokaklarımız çocuklarımız için ne zaman güvenli hale gelecek?”. ”Köpekten kaçarken çocuğum Allah korusun araba altında kalırsa ben ne yaparım?” diyordu.
Haklı mıydı? Elbette haklı idi. Her ne kadar hayvansever arkadaşlarım bu konuda yaptığım haberler ve paylaşımlar nedeniyle beni “Hayvan düşmanı” ilan etse de, her ne kadar “Köpeklerin laneti üzerine olsun” diye dua etseler de, ben köpekleri de, çocukları da seviyorum. Ama çocukları biraz daha çok seviyorum çünkü çocuklar bizim geleceğimiz. Çocuklarımıza daha güvenli, daha yaşanabilir bir ortam sağlamak için çaba göstermek benim sorumluluğum.
Ama bunu yaparken “Köpekleri öldürelim” demiyorum. Köpeklerde sokaklardan çekilsin, çocuklarımız okul yollarında daha güvenli yaşasınlar diye mücadele ediyoruz. “Köpekler için de barınaklar çoğaltılsın, ya da ormanda yaşamlarını devam ettirsinler, ekolojik denge korunsun” diyoruz. Bunun neresi kötü anlamak zor. Ülkemizin bir çok yerinde olduğu gibi benim ilçem Kuyucak’ta da sokak köpekleri problemi sürmeye devam ediyor arkadaşlar. Burada öğrenci velilerinin özellikle en çok konuştukları konulardan biri sokak köpekleri. Bazıları Aydın Büyükşehir Belediyesi’ni arayarak tepkilerini ortaya koyuyorlar.
Önce de söylediğim gibi çocukların doğasında köpekleri gördüğü zaman korkup kaçmak var, köpeklerin doğasında da kaçan birini gördüğü zaman kovalamak var arkadaşlar. Neticede arkadaşlar Kuyucak’ta anne babalar sokak köpekleri yüzünden, çocuklarının başına bir şey gelecek diye endişe içinde yaşamaya devam ediyorlar ve yetkililerden sorunu bir an önce çözmelerini bekliyorlar. Selam ve Saygılarımla.