Merhaba değerli okurlar.
2000-2015 yılları arasında 15 yıl süren köşe yazarlığı ve bu tarihler arasında 7 yıl süren Nazilli Gazeteciler Cemiyeti üyeliği ve delegeliğini büyük bir keyif ve gururla icra ettikten 5 yıl sonra tekrar yazmak nasipmiş. Düşünecek aklımız, söyleyecek sözümüz varsa ne mutlu bize. Öncelikle benim için kıymeti çok büyük kadim ve değerli dostum merhum M.Şevket Altınayarı’ı saygı, rahmet ve özlemle anıyorum onu hep yaşatıyor asla unutmuyoruz mekanı cennet olsun inşallah. Gene nazik tavırları ve teşvikleri için başta Aydın Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Cem Ulucan ve Nazilli Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Ümit Özmen kardeşlerim olmak üzere medya sektöründeki tüm değerli kardeşlerime dostlarıma duayen büyüklerime teşekkür ediyorum.
O zaman başlayalım...
2019 Nisan ayından itibaren yerel seçimlerin sonuçlanmasıyla birlikte şehir siyasetindeki hararet bitmedi. Nazilli’de her zaman yerel seçimler genel milletvekili seçimleri ile kıyaslanmayacak kadar hararetli geçer ve sonrasında tartışmalar da bir süre bitmek bilmez! Şehrin yapısı gereği, nüfusun ve seçmenin büyük bir kısmının birbirini şahsen tanıyor olması vesilesi ile basit yerel siyasetimizden çok daha fazla etkileniyoruz. Geçen gün dost meclisinde sohbet ederken bu yazının konusunu düşünmeye başladım. Sohbet Belediye Başkanı’nın başarılı olup olmadığı noktasına gelince kafamda Nazilli’nin son 25 yılını canlandırdım. Bir siyasetçi olan belediye başkanının başarılı olup olmamasının kriteri nedir diye düşündüm?
Ölçü ;
* Cazgır ve yüzsüz azınlığın temelsiz çığırtkanlığı mı?
* Müzmin ve kendini yenilemeyen muhaliflerin “istemezük” nidaları mı?
* Takıntılı ve kompleksli tiplerin kişisel husumetleri mi?
* İleride aday olmayı düşünen insanların duygusal siyasi beklentileri mi, kiminin Başkana dost görünüp arkadan dolaşması ve kulisleri mi?
* Herkes için geçerli olmasa da her devrin adamı olup da seçimde söylemediği laf bırakmadığı ve karşısında çalıştığı aday veya siyasetçiler kazanınca iskeleye yanaşan “Ne şiş yansın ne kebapçılar mı?"
* Seçimde 2 oy getirmekten aciz hatta oy kaybettiren kıymeti kendinden menkul yalaka, ego, etiket ve avanta takımının gereksiz kalabalığı ve kaybettirdiği vakit mi?
* Yoksa icraatların doğrudan muhatabı olan ve genelde susmayı tercih eden ve hizmet eden memlekete bir çivi çakandan Allah razı olsun diyen sessiz çoğunluğun ne düşündüğü mü olacak?
Benim şahsi fikrim kafasında hiçbir hesap olmayan, olaylara daha mantıklı yaklaşan, icraatın doğrudan muhatabı olan sessiz çoğunluğu ciddiye almak daha doğru...
Ama bunun için özellikle ve öncelikle Belediye Başkanlığı makamını temsil eden Başkan ve Heyet-i umumiyenin çevrelerindeki lüzumsuz kalabalığı nazikçe uzaklaştırmaları ve prim vermemeleri gerekiyor, yani söylemem o ki doğru nitelikli ve donanımlı bir ekip ile işlerine güçlerine bakmaları icap ediyor... Çünkü yerel yönetimlerin ve şehir siyasetinin genel olarak en büyük sıkıntısı budur !
Bu prensip ve tavırla hem azgın ve cazgır azınlığın şehrin siyaseti ve düşünce hayatı üzerindeki ipoteğini değersizleştirmiş olurlar, hem de özlem duyulan nitelikli tartışma ortamına kavuşulmuş olunur.
Öyleyse, bir başkanlık döneminde yapılan icraatların hem artıları vardır hem de eksileri. Yapılanları beğenilerimize veya ihtiyaçlara göre sıraladığımızda başarı kriterini daha sağlıklı ortaya çıkartabiliriz. Bu yöntem sonunda notunuzu daha sağlıklı vereceğinize eminim. Bu şehirde sürekli kendini pazarlayıp odaları, sivil toplum kuruluşlarını ve sportif kanalları basamak ve kendilerine reklam aracı yapanların sözünün geçer akçe olmasını istemiyorsak, sessiz çoğunluk da olayların karşısında tepkisini ortaya koymalı. Azgın, cazgır ve yüzsüz azınlıktan korkmanın anlamı yok. Ar perdesinin yırtılmasından başka sermayesi olmayan insanlarla muhatap olmanın şehre bir getirisi olmadığını yıllardır gördük. Daha iyi şeyler yapacağını iddia edenleri de dinleyelim. Belki hakikaten ufkumuzu artıracak şeyler öğreneceğiz. Ama lütfen kırmadan, dökmeden, edebimizi muhafaza edelim. Önceliğimiz Nazilli ise, ancak sağlıklı tartışma ortamı ile bir fayda sağlayabilirsiniz “E yahu Nazilli’ye ne yapılmış?” demek bir irade beyanı olabilir ama mantık ilmiyle çelişip, zekâdan nasibini almadığı muhakkak ! Olana bakalım. Ne kadar zamanda ne kadar şeyin yapıldığına bakalım. Eldeki imkânlarla yeterli mi, değil mi, onu düşünelim. Daha sonra nelerin yapılabileceğine kafa yoralım zamanı geldiğinde de takdirimizi veya tepkimizi sandıkta ortaya koyalım ...
Birde son günlerde Nazilli’de moda olan şu adamlık söylemi var ! “Adam”, “Adamın dibi”, “.... diye yazılır Adam diye okunur”, “Adam gibi adam” herkese ve kişiye göre değişen adamlık günümüzde çok kullanılan bir tabir olmaya başladı. Herkesin adam olmaktan anladığı farklı bir şey var tabi ki! Kimine göre zenginlik, kimine göre makam, kimine göre mevki, kimine göre şan şöhret, kimine göre tevazu ve mahviyet... Ne yazık ki günümüzde birçok kişi her hangi bir mevkiye geldiği veya bir makama seçildiğinde, günün birinde öyle yada böyle zengin olduğunda, maalesef toplum olarak o kişilere karşı tutum ve davranışlarımızda bir takım değer kaymalarımız olduğundan o insana hak etmediği unvanları verme gibi bir hastalığımız ve alışkanlığımız var. Özellikle sosyal medya üzerinden kraldan fazla kralcılık yapmak adına bazen iyi tanımadan bazen de yeteri kadar fikrimiz olmadan, kendini pazarlayan bazı şahsiyetlere “adam gibi adam, adamın dibi, adamsın, büyük adam'' gibi lafları basitçe yakıştırıveriyoruz. Oysa adamlık nedir adam olabilmenin vasıfları nelerdir, ne gibi değerlere sahip olacaksın, önce aileden iyi bir terbiye alacaksın, amaçların uğruna insanları aldatmayacaksın, çalmayacak çırpmayacaksın, hak ve adaletli olacak yetimin hakkını yemeyecek yedirtmeyeceksin, masum insanları haksız iftiralarla karalamayacaksın dün başka bugün başka olmayacak ve konuşmayacaksın, insanların değer verdiklerine ağza alınmaycak sözler söylemeyeceksin, insanların ölüsüne de dirisine de saygılı olacaksın ayrıştırmayan toplumu germeyen bir üslup kullanacaksın, her ne mevki veya makamda olursan ol, hangi işi yaparsan yap menfaatlerine göre değil hakka ve hukuka göre hareket edeceksin, haksızlık karşısında susup riyakarlık yapmayacaksın, üç kuruş para kazanınca şımarıp yakın çevreni ve insanları hakir görmeyeceksin ya göründüğün gibi yada olduğun gibi görüneceksin, idealist olacak hem kendin hemde başkaları için yaşayacaksın, gönül insanı olup gönüllere gireceksin, insanlığın ve insanımızın dertleriyle dertlenecek, kimse yok mu dendiğinde bir adım öne çıkacak ve karşılık beklemeyeceksin iyi ve güzel işlerde hep önde, mükafatında gerilerde olacaksın, kırılıp dökülecek ama asla kırmayacaksın ve ''adam gibi adam olacaksın ''.
Şimdi soruyorum sizlere bu gün geldiğimiz şu noktada çok basit bir söylemmiş gibi adamsın dediğimiz veya diyebileceğimiz yukarıda saydığımız insani değerlere sahip kaç kişi görüyor, tanıyor veya biliyorsunuz, adam olmak başka bir şey, adam gibi yaşamak başka, adammış gibi görünmekte başka bir şey, adam kimmiş bundan sonra çok iyi karar verin ve sahte kişiliklerle ilgili içi boş algılar yaratıp gereksiz tezahürat yapmayın...
Tekrar buluşmak üzere sevgiyle kalın.