Geçen hafta Efeler Belediyesi’nin Mesut Özakcan döneminde yaşanan olaylarla ilgili yazmış ve daha önce yazdıklarımın bir kısmının Sayıştay Müfettişleri tarafından ortaya çıkarıldığını belirmiştim.
Geçtiğimiz hafta Salı günü yayınlanan yazının ardından bir mail aldım.
Maili gönderen Sosyal Hizmet Uzmanı ve Efeler Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Eski Müdürü Veli Yalçın.
Şimdi onun bana gönderdiği maili hiçbir noktasına virgülüne dokunmadan sizlere aktaracağım.
***
Sayın Cem Ulucan,
04.02.2020 tarihli Klozet adlı köşenizde “Adım Mesut, Ailem Bahtiyar” adlı yazınızı ve yazıda bahsi geçen Efeler Belediyesi, Mesut Özakcan ve Sayıştay raporlarını okuyunca, aynı zamanda bazı yerel gazetelerde “Efelerin enkazı” yazısını okuyunca size yazmaya karar verdim.
Bugüne kadar bu konuda gösterdiğiniz tarafsızlık takdire şayandı.
Mesut Özakcan’lı Efeler Belediyesi söz konusu “gazeteci” namusunu koruyan az sayıda ki bir elin parmak sayısını geçmeyen gazetecilerden birisiydiniz.
O dönemin yazıları ortada.
“Söz uçar, yazı kalır” diye güzel bir deyişimiz var.
Unutmamakta yarar var.
*
Kimi gazeteler Sayıştay raporunu manşet yaparken yazıda “Personel korktuğu için imza atmış” diye bir cümle gördüm ve çok güldüm.
Bu haberi yapanlar da, bu yazıyı okuyanlar da ve söz konusu imzaları atanlar da her şeyi Sayıştay raporundan yeni öğrenmişler gibi şaşırıyorlar, hayret ediyorlar ve kelimelerden/cümlelerden hiç tasarruf etmeden ‘hırsıza’ beddua ediyorlar.
Gündelik yaşamda sık kullandığımız bir deyimle “Aklımızla dalga geçiyorlar”
*
Sayıştay raporunda yazan veya yazmayan her şeyi herkes (siyasetçisi, gazetecisi, muhalifi, yandaşı, dönemin meclis üyeleri, il/ilçe yöneticileri) çok iyi biliyor ama görmemezlikten, duymamazlıktan geliyor ya da yeni duymuş gibi şaşırıyor.
Aydın kamuoyu İsmet Paşa’nın çok iyi bilinen bir huyuna yaslanıyor, “işine geleni duyuyor.”
*
Sayıştay raporuna konu olan ‘Efelerin enkazı’ndan sadece bay Özakcan sorumlu değil ama elbette sorumluluğun en büyüğü ona aittir.
Bay Özakcan’a ihalelerin nasıl yapılacağı konusunda en ayrıntılı bilgileri veren, ilgili birime ait yapılacak ihalenin bütün sorumluluğunu ilgili birim sorumlusuna yıkan ama perde arkasında bütün işleri kotaran o dönemin ve bu dönemde de Destek Müdürü ve onu manevi evladı gibi kabul edip her şeyi beraber yaptığı Başkan Yardımcısı Sümran Ünal’ı unutmamak gerekiyor.
Yapılmasını önerdiğim bütün projelerin yapılmaması için elinden geleni arkasına koymadı.
Kreşler, kültür merkezleri, mahalle evleri, butik müzeler, kadın konuk evi, belediye tiyatrosunun kurulması, kültür gezileri gibi.
Özakcan’ın Efeler Belediyesi enkazının bütün mimarları bunlardır.
Bilinen-bilinmeyen, yazılan-yazılmayan, kapılı kapılar arkasında konuşulan-konuşulmayan ne varsa hepsinde bunların parmak izi vardır.
*
O dönemde yaşadıklarımla ilgili 2015 yılında bir yazının sonunda “Yazmadıklarım; yazdıklarımdan daha eğlenceli, daha magazinsel, çok daha dikkat çekicidir. Bunları yazmayı hiç ama hiç düşünmüyorum..” demiştim.
Hatta öykü yazarı bir arkadaştan o dönemi bir “aşk romanı” çerçevesinde yazmasını rica etmiştim.
Sürükleyici bir dizi ortaya çıkaracak malzeme vardı, malzeme hala orta yerde duruyor.
Hafızalarını zorlayanlar Ergun Göknel’i hatırlayacaklardır.
Onun hikayesi günlerce konuşulmuş ve kitabı yazılmıştı. Buradan çıkacak hikaye de en az onun hikayesi kadar ilgi çekici olacaktır.
*
Efeler enkazının bir başka sorumlusu da o dönemin ve bu döneminde bir ay öncesine kadar Basın Müdürü olan kişidir.
Her toplantıda gerek Bay Özakcan’ın gerekse bayan yardımcısının her dediğini onaylamaktan başka bir yeteneği olmayan, her şeyi bildiğini sanan ama hiçbir şeyi bilmeyen biridir.
Belediye içinde sürekli gruplaşan, gruba girmeyenleri çeşitli yollarla tehdit eden (dediklerini yapmazsam, onlarla beraber görünmezsem uzun ömürlü bir müdür olamayacağım gibi. Yine çalışan ama bu gruplardan uzak duran bir başkan yardımcısı Cengiz Süne hakkında dosya toplayan ve Bay Özakcan’a veren) bir yapıya sahiptir.
Zaman zaman bayan başkan yardımcısının odasında yaptığımız toplantılarda ”Siz isteyin sizin için suç bile işlerim” diyen ve karşılığında bayan başkan yardımcısının da gülerek ”Bende sana çamaşır ve sigara getiririm” dediği düzeysizliklere muhatap olduk.
*
25 Temmuz 2014 yılının Ramazan Bayramı öncesinde Esra Çay Bahçesi’ne personele yemek verildi.
Yemek sonrası personel ayrıldıktan sonra Bay Özakcan, erkek başkan yardımcıları-eşleri ve benimde içinde bulunduğum 4 müdür kahve içmek için mekanın ortasındaki masaya oturduk.
Yukarıda dereden tepeden konuşulurken, Derya Tıkır adındaki başkan yardımcısı geçmiş belediye başkanları hakkında (Hüseyin Aksu ve İlhami Ortekin) özel şeyler anlattı.
Denetimlerin nasıl yapıldığı, Ankara’da gelen müfettişlerin adada nasıl misafir edildikleri ve halka nasıl davranılması hakkında oldukça açıklayıcı örnekler verdi.
Bay Özakcan’ı abartılı ve olağanüstü yeteneklere sahip biri gibi övmeye başladı.
Bu arada basın müdürü olan kişi yanımıza oturdu ve “Aydın Aydın olalı böyle başkan görmedi” diye abartılı övgülerine devam etti.
*
Ramazan’da verilen iftar yemeklerinin ihalesinin nasıl yapıldığı, yemek listesinde neler yazıldığı ama çadırda halka ne yemekler verildiği, gıda kolilerinin ihalesi, kolinin içindekilerin niteliği, saklanması ve dağıtılması tam evlere şenlikti.
İhaleden, gıda kolisinin hazırlanmasından, saklanmasından ve dağıtımından kağıt üzerinde sorumlusundur.
Bütün bu işler olmadan önce Bay Özakcan çağırır “Bu işleri falan meclis üyesi yapacak, sorun çıkarma” diye uyarılırsın.
Alımı yapılmayan ve depoya girmeyen malların faturalarını ödemedikçe şikayet ediliyordum ve her defasında Sümran Ünal beni odaya çağırıyordu.
Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü ile Destek Müdürü de çay içme bahanesiyle odama gelip beni uyarıyorlardı.
Bayan başkan yardımcısına itiraz edince “Sana Müdür odası ve makam arabası verdik, tadını çıkar. İmza atmayan gider imza atacak birisi gelir” dedi.
Efeler Belediyesi’nde çalışıp da bu sözü “Duymadım” diyen, en hafif deyimle doğru söylemiyordur.
*
Burada adı geçen ve geçmeyen bazı isimleri Bay Özakcan’a açık açık anlattım ve bunlarla başarılı olmanın mümkün olmadığını odasında yüzüne söyledim.
“Veli sorun çıkarma” diye beni uyardı.
Bunun üzerine istifa dilekçemi kendisine verdim, kabul etmedi.
*
Bir şeyin yanlış anlaşılmasını istemem. Burada yazdığım veya yazamadığım olaylar Kültür Müdürü olarak bir tek benim başıma gelmedi.
Ben sorunları çözmek için açık açık konuştum, söylediklerimin sonucu uyarıldım, “Sorun çıkarma” denildi.
Bay Özakcan’ın oğlu tarafından başkanlık katında “Müdür, müdür yükün ağırlaştı” diye tehdit edildim.
Bir saat sonra başkan tarafından müstakbel gelinine masa verdiğim iddiasıyla odadan kovuldum.
Bütün bunların sonucu bazı şeyleri yazdım.
Yazdım da ne oldu?
Sizin gibi bir iki gazeteci dışında kimsenin ilgisini çekmedi.
Keşke görevden alınan diğer arkadaşlarda yaşadıklarını yazsalardı.
*
Efeler Belediyesi’nde yaşadıklarımı 20 Mayıs 2016 ile 11 Haziran 2016 tarihleri arasında sosyal medya hesabımdan “Efeler Belediyesi’nde Yaşadıklarım” diye 22 sayı yayımladım.
Bütün yaşadıklarımın kısa bir özetini, isim, tarih ve yer vererek yazdım.
Yazdıklarımın kiminde tanık gösterdiklerim de oldu. Çünkü yaşadığım dönemde günlük tutuyordum.
Bay Özakcan ve ekibinin sonunu görüyordum, bunu açık açık söylüyor ve yazıyordum.
Hatta “siyasi mevta” olduğunu yazdım, yerel seçim öncesi yazdığım bir gazete “Özakcan’ı eleştiren bir yazıyı sayfamızda yayımlayamayız, yeni bir yazı verebilir misiniz?” dediler.
Teşekkür ettim ve yolumu ayırdım.
*
Yine yerel seçim öncesi haftalık bir gazete benden yazı istedi. Üç sayılık yazı verdim, bir süre sonra “Mesut’a bu kadar vurmaya gerek yok” dedi ve yayımlamadı.
Yazdıklarımı, Cem Ulucan olarak, günlerce köşenizde adımla yayımladınız. Ayrıca birçok haber yaptınız. “Efeler Belediyesi’nde Neler Yaşanmış?” diye defalarca sordunuz.
*
Dün Özakcan’ın Efeler Belediyesi’ni görmeyenler şimdi Sayıştay raporunu manşetlerden vermeleri ve en ufak özeleştiri yapmamaları manidar olsa gerek.
*
Yerel seçim öncesi Bay Özakcan bütün eleştirilere “Siyasetin seviyesini de çok düşürdüler. Benim mal varlığım belli, tescilli. Hesabımı veremeyeceğim bir kuruş olmaz olmaz” veya “Bir Mesut Özakcan kolay mı yetişiyor, kıymetini bilmek gerekir” diye cevap veriyordu.
*
Bütün bunların üstüne Sayıştay raporu tüy dikti.
Sayıştay’da Mesut Özakcan’ın kıymetini bilememiş.
Sayıştay raporlarına girmeyen, giremeyecek olan konuşmaları da Bay Özakcan’ın bir dönem ‘Kudretli’ bazı meclis üyeleri açıklamalıdır.
Eğer o meclis üyeleri konuşursa Sayıştay raporu devede kulak kalır.
Selamlar. 05.02.2020
***
Ben Cem Ulucan olarak Efeler Belediyesi’nde yaşananların bir kısmını yazdıktan sonra Sayın Veli Yalçın’ın iddialarını da ayrıca kaynak göstererek yazmış, gündemde tutmuştum.
Karşılığında da halka hesap vermesi gereken Mesut Özakcan bana dava üstüne dava açmıştı.
Bugün Sayıştay raporu ile ortaya çıkan yolsuzlukların devede kulak kalacağını ben zaten biliyorum.
*
Mesut Özakcan döneminde yaşananlarla ilgili haftaya sizlere daha detaylı bir yazı yazacağım.
Şuan da da elimde hazır olan bazı bilgileri soracağım.
Kim kime kaç lira rüşvet vermiş?
Hangi ihaleden kim ne almış?
Eş, oğlan, kız, gelin, damat ve akraba bağlarını tekrar anlatacağım.
“Kirada oturuyorum” diye ahkam kesen Mesut Özakcan’ın 70 milyon liracığı nasıl cukkaladığını öğrenmek hakkımız öyle değil mi?
*
Ben bu köşeden bir suç duyurusu yapacağım.
Benim ulaştığım bilgilere Cumhuriyet’in onurlu savcıları da eminim ulaşacaktır.
Hakikati söylemezsem yazık olsun dilime.
TARİHE NOT DÜŞÜN
Gündemde o kadar çok konu birikiyor ki, hangisini yazacağımı şaşırıyorum.
* CHP’nin İl Kongresi’ndeki izlenimlerimi yazacak yer kalmadı.
* Yüksek gelen doğalgaz faturalarına değinemedim.
* Seçimden önce “Suyu ucuzlatacağız” diye vaat veren iktidar vekillerinin ve belediye başkan adaylarının, kendi iktidarları tarafından yapılan zamlara nasıl tepkisiz kaldıklarını yazıp, “Siz kimin vekilisiniz?” diye soramadım.
* CHP İl Kongresi’nde konuşan Özlem Çerçioğlu’nun “Memleketimin dağlarına bahar geldiğinde, turunç kokusu yerine çürük yumurta kokusuna maruz kalıyoruz” sözlerinin önemini vurgulayamadım.
* Sayın Vali’nin jeotermal şirketleri neden bu kadar çok savunduğunu anlayamadığımı, paranın yenecek bir şey olmadığını herkesin anlaması gerektiğini de yazamadım.
Ancak dikkatinizi çekmek istediğim bir konu var. Onu yazmadan yapamayacağım.
*
Bu yazıyı kesin saklayın.
Tarihe iki satır not düşüyorum.
*
Sayıştay raporları açıklandığında belki de ülke genelinde en temiz belediyenin Aydın Büyükşehir Belediyesi olduğu ortaya çıktı.
Yolsuzluk haberlerine o kadar çok alışmışız ki, yolsuzluk olmadığı haberi haliyle daha çok dikkat çekti.
Birçok gazete, Aydın Büyükşehir Belediyesi’nde bir kuruş bile yolsuzluk yapılmadığını Sayıştay raporunu dikkate alarak haberleştirdi.
*
Şimdi ister misiniz iktidar, “Lan olum Sayıştay siz ne ayaksınız? Ne yaptığınızın farkında mısınız? Olm hepinizi biz o makamlara getirdik. Ne demek ‘yolsuzluk yok’. Bir sonraki denetlemede 20- 30 milyonluk yolsuzluk tespit edin, biz de hemen bütün gazetelerde haber yaptıralım. Onlar olmadığını ispatlayana kadar zaten seçim gelir” der mi?
İktidarın yandaşı müfettişler bu emri yerine getirirse, olmayan bir yolsuzluğu varmış gibi kamuoyuna sunarlarsa hiç şaşırmam.
*
Bakın bugün yazıyorum.
Kesin bu yazıyı saklayın.
Bir sonraki denetlemede görelim ne olacak?
TEBRİKLER NAZİLLİ EMNİYETİ
Nazilli’de seyir halindeki bir motosikletin arkasına bağlanıp, zorla götürülürken diğer araç sürücüleri tarafından çekilen görüntüleri hatırlarsınız.
Görüntüler sosyal medyaya düştükten hemen sonra çalışma başlatan Nazilli İlçe Emniyet Müdürlüğü ekipleri, köpeğe eziyet eden motosiklet sürücüsünü yakaladı ve gözaltına aldı.
Masum bir canlıya işkence yapan sürücü her ne kadar Kabahatler Kanunu'na göre 773 lira idari para cezası ile cezalandırılıp serbest kalmış olsa da konuyla ilgili hassasiyet gösteren Nazilli İlçe Emniyet Müdürlüğü ekiplerine teşekkür etmek gerekir.
*
Öte yandan bu kanunların değişmesi şart.
Tanrı’nın yarattığı insan, hayvan, bitki diye ayırt edilmemeli ve ‘canlı’ olan tüm varlıklara eziyet edenler buna göre cezalandırılmalı.
Bir insanı öldürmekle, bir hayvanı öldürmek aynı olmalı.
Bir insana zarar vermekle, bir hayvana zarar vermek de aynı olmalı.
MÜBAREK SEVGİLİLER GÜNÜ
Üç gün sonra 14 Şubat Sevgililer Günü.
Zengin ve yakışıklı bir aristokrat olarak Mübarek Sevgililer Günü’ne sevgilisiz girmek istemediğim için hazırlık yapmaya başladım.
“Son güne kalmasın” diyerek sabah uyanır uyanmaz abdestimi aldım ve dün geceden hazırladığım kıyafetlerimi giyip Mübarek Sevgililer Günü için kurban bakmaya gittim.
*
Kurban pazarına gittim, bomboş.
“Belediye bu sene yer vermedi heralde” deyip bi kafeye oturdum.
“Nasılsa bi iki kurban düşer” ümidiyle kahve söyledim ve başladım beklemeye.
İçeriye bi tane şişman kız girdi.
“Eti yağlı olur” diye düşünüp ilgilenmedim.
On dakika sonra 65-70 yaşlarında bir kadın geldi.
“Acaba olur mu?” diye düşündüm ama yine de işimi şansa bırakmak istemedim ve internete “Caiz mi?” diye yazdım.
Sevgililer Günü’nde menapozlu kurban caiz değilmiş.
Hemen vazgeçtim.
*
Tam 9 kahve içmeme rağmen hiçbir kurban denk gelmediği için kös kös eve döndüm.
Sanırım bu sene de Mübarek Sevgililer Günü’nü sevgilisiz geçireceğim.
GÜNÜN FIKRASI
Nasrettin Hoca eşeği hava alsın diye dama çıkartır.
Bir müddet sonra eşeği indirmeye çalışır ama eşek inmez.
Hoca, eşeği damda bırakır.
Eşek damda zıplarken düşer ve ölür.
Eşeğin akıbetini ibretle izleyen hoca kendi kendine konuşur:
“Demek ki eşeğin mertebesini yükseltirsen, hem bulunduğu yere zarar verir hem de kendine”
GÜNÜN TESPİTİ
“..bilmemek ayıp değil, yeter ki kimseye belli etmeyin..” BEN
“..normalde ‘yüksek sesli’ şarkı dinlemezdim.. sonra bir gün insanların çok fazla konuştuğunu fark ettim ve ‘sesini açtım’ tüm şarkıların..” GÜNÜN SÖZÜ
“..14 şubat hayal ürünüdür, tek gerçek çiğ köfte dürümüdür..” KADINLAR ERKEKLER
“..okulda ‘dekandan’, mahallede ‘muhtardan’ daha çok tanınan kadını sevmeyin..”