Bir hatayı, cemiyeti zora sokacak bir davranışı açıktan ikaz etmek; her inananın boynunun borcudur. Diklenmeden, sadece yapılan işin mecrasında akmasına vesile olmak için entelektüel bir tavır sergilemek; bir toplumun tabanından tavanına kadar herkesin aslî vazifesidir. Emr-i bil maruf nehy-i anil münker (iyilikleri emredip kötülüklerden uzaklaştırmak) umdesini hakiki manada hayatımızın merkezine yerleştirmek mecburiyetindeyiz. Sadece hatayı yapanın değil; hatayı dillendirenin de kendi iç muhasebesini yapması elzemdir. İştişari eleştiri diye ifade ettiğimiz husus tam da budur. Yani idare edilen ile edenin aynı tutumu ortaya koymasıdır. İdare edeni eleştirirken, tenkit makamındakinin aynı mevkide kendinin olması halinde nasıl bir davranış içinde olacağını bilerek hareket etmesi esastır. Ehl-i Sünnet ve’l- cemaat akidesinin en başta gelen savunucularından İmam-ı Gazali (rha) hazretlerinin İhya isimli kitabında bu husus ayrıntılarıyla ifade edilmiştir. Ders alınması gereken o kadar mesaj var ki… Selefi salihin diye tabir edilen geçmişteki İslam alimleri, kendi hayatlarını nazarı dikkate almadan, uğrayacakları her türlü belaya ya da baskıya bakmadan; hakkı, Hakk için söylemişlerdir. İdare edenlerin hatalarını çekinmeden, dik durarak; istişarî ikaz mekanizmasını işletmişlerdir.
İhyau’ulûmi’d-dîn adlı eserinde İmam-ı Gazali hazretleri şöyle bir hadis şerif zikretmektedir: “Şehidlerin en makbulü Abdulmüttalip oğlu Hamza’dır. Bundan sonra Allah uğrunda bir hükümdara emr-i mâruf ve nehy-i münker’de bulunduğu için, hükümdar tarafından öldürülen kimsedir” (İhya-u’ulumi’d-din-, C.2 shf,835-835, Bedir Yayınevi, İstanbul, 1973). Yine başka bir Hadis-i Şerif’te Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurmaktadır: “En üstün cihad, zalim Sultan’a karşı hak sözü söylemektir” (Adı Geçen eser(age) shf.836). İştişari eleştirinin zirvesi ise acı da olsa sırf Allah rızası için muhatabına doğruyu söylemektir. Bu hususta Hz. Ali (ra) ‘dan rivayet edilen bir Hadis-i Şerif’te Hz Ömer (ra) şöyle tarif edilmiştir: “Allah Ömer’e rahmet etsin, acı da olsa doğruyu söyler. Doğru söylemesi kendisine bir dost bırakmamıştır” (age,shf.:836). Netice de şunu ifade etmeye çalışıyoruz: Bu cemiyette hep birlikte yaşıyoruz. Bir toplumu ayakta tutmanın yolu, idare edeni, sırf Allah rızası için idare edilen tarafından ikaz edilmesidir. Dedi kodu yapmadan… Oh olsuna mahal bırakacak bir ortamı oluşturmadan… Beklentisiz… İkbal peşinde koşmadan… Medeniyetimizin bize öğrettiği ilkeleri hayata geçirelim; kâfi… Herkes üzerine düşenin yapsın: Meslek sahibi, zanaatını icra etsin… Memur, memurluğunu… Amir, amirliğini… Yönetenler, idareciliğini adalet ve liyakat esasına göre yerine getirsin… Görülecektir ki birçok mesele kendiliğinden çözüme kavuşacaktır. Vesselâm.