Hava kirliliği, insan sağlığı ve canlı hayatına zarar verecek, ekolojik dengenin bozulmasına neden olabilecek düzeydeki kirleticilerin atmosferde bulunmasıdır. Hava kirliliği, doğal nedenlerle oluşabildiği gibi, sanayileşme, ısınma, ulaşım ve enerji üretimi gibi insan aktivitelerine bağlı da oluşabilmektedir. Nüfus artışı ve buna bağlı olarak artan şehirleşme ve sanayileşme eğilimi hava kirliliği sorununu beraberinde getirmektedir.
Endüstriler ve enerji santralleri, yüksek miktarda partikül madde, azot oksitler, kükürt oksitler, karbon monoksit, hidrokarbon, organik bileşik ve diğer kimyasalların atmosfere salınmasına ve hava kalitesinin azalmasına neden olur. Bu tesisler sadece yerel düzeyde insan ve çevre sağlığına zarar vermekle kalmaz, aynı zamanda bölgesel ölçekte asit yağmurları, küresel ölçekte ise iklim değişikliğine neden olarak dünyanın geleceği için yıkıcı sonuçlara sebep olabilir.
İklim değişikliğine bağlı olarak dünya ısınmakta ve soluduğumuz hava tehlikeli hale gelmektedir. Dünya Sağlık Örgütüne (DSÖ) göre hava kirliliğine bağlı olarak bugün dünyada 10 insandan 9’u kirli hava solumaktadır.
Enerji üretimindeki hava kirliliğinin en büyük aktörü fosil yakıt kullanımıdır. Kömür yakılması, partikül madde (PM), sülfür dioksit (SO2), azot oksitler (NOx) ve diğer kirleticilerin havaya salımına neden olmaktadır. Taşıtlardan kaynaklanan CO, NOx, PM ve Uçucu Organik Bileşikler kent havasında önemli bir kirlililik kaynağı durumundadır.
Hava kirliliği, sağlık için önemli bir çevresel risktir. DSÖ’ye göre her yıl yaklaşık 7 milyon ölüm hava kirliliğinden olmaktadır. Bunların 600 binden fazlasını çocuklar oluşturuyor. Yine DSÖ’ne göre hava kirliliği 2016 yılında dünya genelinde 4,2 milyon insanın erken ölümüne neden oldu. Bu erken ölümlerin yüzde 58’i iskemik kalp hastalığından ve felçten; yüzde 18’i kronik obstrüktif akciğer hastalığından ve akut alt sonumun yolu hastalığından ve yüzde 6’sı akciğer kanserinden kaynaklıdır. Bu erken ölümlere ise 2,5 mikronluk veya daha küçük partikül maddelere (PM2,5) maruz kalınması neden olmaktadır. Bu erken ölümlerin yüzde 91’i düşük ve orta gelirli ülkelerde meydana gelmektedir.
Kirli hava sadece yetişkinleri değil, bebek ve çocukları da etkilemektedir.
Son çalışmalar, hava kirliliğinin sperm kalitesi ve doğurganlığı olumsuz etkilediğini, partikül maddelerin anne karnındaki bebeğe bile etki ettiğini göstermektedir. Kirli havaya maruz kalan hamile kadınların çocukları genellikle prematüre doğmaktadır. Kirli havanın çocuklarda düşük doğum ağırlığı, otizm, diyabet (Tip 1), ani bebek ölümü sendromu, astım, KOAH, bronşiolit ve bronşit gibi solunum hastalıkları, zatürre, bebek ölümü ve zeka geriliği gibi sağlık sorunları ile ilişkili olduğu kanıtlanmıştır.
Hava kirliliğinin neden olduğu sağlık sorunları ile ilişkili en önemli gelişme DSÖ’nün 2013 yılında yaptığı açıklamadır. DSÖ’ne göre dış ortam hava kirliliği akciğer ve mesane kanserine yakalanma riskini arttırmakta ve bu nedenle hava kirliliği kanser yapıcı etkenler Grup I listesine alınmıştır.
OECD 2016 yılı verilerine göre Türkiye’de hava kirliliğine bağlı ölümlerin sayısı, OECD ülkelerindeki ölümlerinin ortalamasından daha yüksektir. Türkiye’de 2016 yılında hava kirliliğine bağlı 30 bin insanın öldüğü tahmin edilmektedir. Bu ölümlerin 3000 tanesi termik santrallerin yol açtığı hava kirliliği nedeniyle olmuştur. Türkiye’de 2017 yılında meydana gelmiş olan 30 yaş üstü toplam 399.025 ölüm içerisinde hava kirliliğine atfedilen ölüm sayısı, ortalama 51.574 olarak (yüzde 13’ü) hesaplanmıştır. Bu sonucun diğer anlamı 2017 yılında Türkiye’de hava kirliliği DSÖ’nün önerdiği kılavuz değerlere indirilseydi yaşanan ölümlerin yaklaşık yüzde 13’ü önlenebilirdi. Bu verilere göre 2016-2017 döneminde hava kirliliğine bağlı ölümler Türkiye’de yüzde 72 oranında artmıştır.
Aydın, Türkiye’de hava kirliliğinin en fazla hissedildiği ve sonuçlarının en fazla yaşandığı ildir. Aydın halkı her gün hava kirliliği ölçüm parametrelerinden olan SO2’in sebep olduğu çürük yumurta kokusundan, PM10’un sebep olduğu puslu ve tozlu havadan şikayetçi olmaktadır. Aydın’da SO2 kirliliğinin en önemli sebebi jeotermal santraller(JES), PM10 kirliliğinin sebebi ise endüstriyel ve kentsel ısınma gazları, egzoz gazları, JES gazları, maden tozlarıdır. Aydın’da hava kirlilik sonuçları ve etkileri çok net ve ortada olmasına rağmen, Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü ile Valilik sürekli şekilde Aydın’daki hava kirliliğini red etmekte, hava ölçüm değerlerini halk ile paylaşmamaktadır. Örneğin 27 Nisan 2019 tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Hava Kalitesi İzleme İstasyonu tarafından Hava Kalitesi İndeksi 499 olarak ölçülen Aydın’ın hava kalitesi sağlık sorunlarına neden olabilecek kadar kötü olan tek il olarak açıklanmasına rağmen, Aydın Valiliği hava ölçüm cihazının bozulduğu açıklayarak sonucu kabul etmedi.
Peki Aydın’da hava kirliliği konusunda gerçekler nelerdir?
Hava kirliliği Aydın’da 2’ci sıra çevre sorunudur. Çevre ve Şehircilik Bakanlığına göre 2014 yılında Aydın Türkiye’de hava kirliliğinin en fazla olduğu 8’ci il olmuştur. Yine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı raporlarına göre 2015 yılında Aydın Türkiye’de yaz dönemi SO2 ortlamasının en fazla olduğu 2’ci il olmuştur. Adnan Menderes Üniversitesinin ( ADÜ) araştırma sonuçlarına göre 1997-2004 döneminde Aydın’da SO2 düzeyleri yüzde 34 artmıştır.
Aydın’da yıllar içinde hava kirliliği ve hava kirliliğini oluşturan parametreler sürekli şekilde artmıştır. TÜİK verilerine göre Aydın; SO2 yıllık ortalaması bakımından 2011 yılında 41 mikrogr./m3 düzey ile TC’de 3’cü il, 2015 yılında 21 mikrogr./m3 düzey ile TC’de 10’cu il olmuştur.
Yine TÜİK verilerine göre Aydın PM10 yıllık ortalaması bakımından 2011 yılında 96 mikrogr./m3 düzey ile TC’de 4’cü il, 2015 yılında 66 mikrogr./m3 düzey ile TC’de 30’cu il olmuştur.
Peki Aydın’da SO2 ve PM10 kirlilik parametrelerinin artışında JES’lerin etkisi ne kadardır?
2015 yılı Ulusal Tesisat Kongresin’de sunulan araştırma sonuçlarına göre JES bacası yakınında yapılan ölçümlerde toz, kurşun, kadmiyum, talyum, hidrojen florür, hidrojen sülfat, CO, SO2, azot dioksit, toplam organik bileşikler sonuçları, JES bacası uzağından yapılan ölçümlerden 10 kat daha fazla bulunmuştur.
2018 yılında ADÜ’den B. Umaç tarafından yapılan çalışma sonuçlarına göre Aydın’da JES’lere yakın noktalardan yapılan ölçümlerde Hidrojen sülfür miktarı DSÖ’nün temiz hava için belirlediği normal sınır değerlerinden 1500-3000 kat fazla saptanmıştır. Bu çalışmada JES’lerden uzaklaştıkça hidrojen sülfür seviyelerinde düşme saptanmıştır.
Aydın’da hava kirliliği, hava kirliliği parametrelerinden SO2 ve PM10’un anlık veya yıllık ortalama değerleri sürekli şekilde artmaktadır. Bu kirlilik parametrelerin artışında ise JES’lerin ciddi katkısı vardır. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Hava Kalitesi İzleme İstasyonu ile TÜİK verileri, üniversite çalışmaları ortada olmasına rağmen Aydın’da resmî makamların gerçekleri görmeme ve kamuoyundan saklama ısrarı sürmekte, halk bunun bedelini hasta ve kanser olarak, ölerek ödemek durumunda kalmaktadır. Aydın Valiliği yaptığı açıklamalarda “Aydın’da AB standartlarını aşan havaya gaz salınımı yoktur. Aktif pasif ölçümler sürekli yapılıyor. Jeotermalin hiçbir ürüne en ufak bir zararı yoktur” demekte. Aydın Büyükşehir Belediyesi 2016 yılından beri sürekli şekilde
“Hava ölçüm cihazı alacağım. 7/24 saat hava ölçüm sonuçlarını kamuoyuna açıklayacağım. JES’lere filtre takmaları için 2 ay süre veriyorum, şayet takmazlarsa ölçüm sonuçlarını kamuoyuna açıklayacağım” demekte. Efeler Belediye Başkanlığı ise “Hava ölçüm cihazı alacağım, sonuçları sürekli şekilde yayınlayacağım. Çürük yumurta kokusundan etkilenmemek için evden çıkmayın, kapı pencere kapatın” açıklamamalı yapmakta.
Peki Aydın’da hava kirliliğinin sağlık sonuçlarına yansıması nasıl olmuştur.
2018 yılı TÜİK verilerine göre Aydın’da, Türkiye ortalama değerlerine göre Dolaşım sistem hastalıklarına bağlı ölümler yüzde 40, Solunum hastalıklarına bağlı ölümler yüzde 38, kansere bağlı ölümler yüzde 15, toplam ölümler yüzde 28 daha fazla meydana gelmiştir.