Doğulu olmanın,hatalı yerde yaratılmış olmakla eşdeğer görülen batılı zihniyete göre Doğu; ancak,Batı ile bütünleşirse,Batı’nın dediği gibi hareket ederse;yani Oryantalizmin uygulayıcısı olursa o taktirde “onlardan” sayılacaktır.Ve,“bizim çağdaş dünyamızda yeriniz yoktur” (Kontny:2002:125) hükmünce muameleye tabi tutulacağı da bellidir. Nitekim, bizdeki şu bakış açısı ve tatbiki “Batı medeniyetinin bir parçası olduğunun ispatı” açısından mühimdir. Gizli oryantalizm(Kahraman:2002:169) olarak da nitelenen bu tavır ve ideolojik alt yapının fikrî izahı şu şekildedir: “ ‘Medeniyet’ demek ‘Batı’ demektir: ‘ Bütün mesaimiz Türkiye’de asrî, binaenaleyh batılı bir hükümet vücuda getirmektir.Medeniyete girmeyi arzu edip de garba teveccüh etmemiş millet hangisidir?..Batı’nın her türlü medenî eserlerini alacağız” Bu anlayış zahirde muasırlaşmanın(çağdaşlaşma) bir icabı, hakikatte ise oryantalizmin(gizli) hükm-ü fermâ olmasıdır. Bundan mütevellit,yakın tarihimizin aydın tabakasının meselelere yaklaşımı; yani tekâmülün mümkün olabilmesnin ilk şartının şarkiyatçı düşüncenin tilmizi olmaktan geçtiğine inanmasıdır.Öyle ki,Türkiye’nin geleceğine yön veren kurumllardaki bilim! adamları,yazarlar, aydın geçinenler,‘geri kalmışlık’ duygusuyla hareket ettiklerinden güçlü olanın yanında olmanın gerekliliğinden dem vurmuşlardır. Meselâ,bunlardan Prof.Dr. Suat Sinanoğlu’nun oryantalizme verdiği isim de (Türkiye açısından) altın tepsideki zehiri tarif zaviyesinden bakıldığında, ilginçtir: Türk Hümanizması . Bu kişiye göre Türk Hümanizması, özünde klasik oryantalist düşüncesi olan fikrî, esas almalıdır. Türk toplumunun öbür dünyaya dönük kaderci (yazgıcı) zihniyetinin Türk toplumu üzerindeki egemenliğini sürdürmesi, gelişmenin,Batılılaşmanın önündeki set olarak görmesi dikkate şâyândır. Bununla da kalmaz ve devam eder: Türk ya da batılı,böyle düşünenelr Avrupa’yı Avrupâ yapan toplumsal ve ahlakî değerlerin insancıl ve akılcı ilkelere dayandığını ve bu ilkelerin kaynaığının Yunan-Roma evreninde aranması gerektiğini bilmemekte ya da unutmaktadırlar.Doğu kaynaklı hıristiyan dinini güçlü ve olumlu etkisi altına alan işte bu değerler sistemidir.Bu gerçeği gözönünde tutanlar,klasik çağın büyük insanlarını naturaliter christiani(doğuştan hıristiyan) değil,tam tersine büyük kilise düşünürlerinin historice gentiles(tarihi açıdan pagan) olduklarını kabul etmek zorundadırlar” ( Sinanoğlu:1988:60). Avrupa’yı Avrupa yapan değerlerin Yunan-Roma felsefesinde aranması gerektiğini bu amaç doğrultusunda eğitim sistemi tepeden tırnağa değişmeli, Osmanlı tarih ve edebiyatı dahi öğretilmemeli, Latince ve Yunanca öğretimine geçilmeli, siyasal eğitim alanında Yunanistan’ın ve Roma’nın siyasal tarihini ve kurumlar tarihini batı toplumlara oranla daha büyük bir istek ve coşku ile incelenmeli diyen Sinanoğlu şöyle devam etmektedir: “Batı’da ulusal tarih ve ulusal edebiyat,klasik düşünceye bağlanmaları nedeniyle ,kendi başına gençlerin eleştiri ruhuna ve tarihi bilince erişmelerine yardımcı olabilirlerse de Divan edebiyatı ve Osmanlı tarihi islam evrenine egemen olan hareketsiz,dogmatik zihniyetin ürünleridirler;bu yüzden din okulları’nda okuyan öğrencilerin her türlü evrim ve ilerleme fikrine yabancı kalmamaları imkansızdır.Bundan çıkan sonuca göre,gençleri üniversite öğrenimine hazırlayan Türk orta dereceli okulları batı, klasik dillerine yer verilmediği,öbür yandan da Osmanlı tarihi ve edebiyatı bir ölçüde de olsa akılcı ve insanî bir eğitimin sağlanması açısından yararlı olmadıkları için, örnek alındığı ileri sürülen Fransız lisesinin modern kolundan-özgürlükçü biçimlenim ve estetik eğitim açısından- aşağı kaldıkları gibi(Montesquieu,Ronsard,Descartes,Rousseau bir bakıma Yunan ve Roma yazarlarının yerini iyi kötü tutabilirler),batının meslek ve teknik okullarının düzeyine bile erişememektedirler”( Sinanoğlu:1988:79). Yine yakın tarihteki aydınlardan Yakup Kadri,meseleyi biraz daha özele irca ederek verdiği hükmün “şeklen Avrupakâri değil ruhen Avrupai olmaya çalışalım” telâkkisini, Nurullah Ataç daha sistematik hâle getirmiş ve şu fikirleri savunmuştur: “Gözlerimizi Avrupa’dan ayırmamalıyız,çoktur, sayılmıyacak kadar çoktur bizim Avrupa!dan almamız gereken şeyler.Geleneklerimize sımsıkı bağlı kalmamızı ,Avrupalı yazarların kitaplarını kapatıp da kendi edebiyatımızla yetinmemizi öğütleyenler oluyor, onlardan değilim ben,eritmeliyiz kendimizi Avrupa uygarlı içinde,kurtuluş ondadır.” (Ataç:2012,16) Gerçek aydının nasıl olması gerektiğini şu şekilde ifade eder: “Bizde gerçek aydın, sözün Avrupa’ daki anlamile gerçek aydın yetişmesini istiyorsak, orta öğrenim okullarını değiştirmeliyiz o okullara edebiyat dersleri koymalıyız. Büğün yok mu o okullarda edebiyat dersi? Yoktur; bizde batı acunundaki anlamile bir edebiyat yoktur da onun için.Bizde hep kendilerinden öncekilerin söylemiş olduklarını tekrar eden bir bir takım şairler yetişmiş,hiçbir şair hiçbir yazar yeni düşünceler, yeni görüşler getirmemiştir,iç hayatımız naslara bağlı olduğu gibi güzellik hayatımız a naslara bağlanmıştır, düşünce hayatımız da naslara bağlanmıştır.Bizim edebiyatımız insana türlü görüşleri ,türlü düşünceleri öğretmez,insanoğlu saygısı aşılamaz... Bunun için orta eğitim okullarından bizim edebiyatımızı kaldırıp yerine Yunan, Latin edebiyatını koymak gerekir. Batı acunu aydınını aydın eden onlardır da onun için.”(Ataç:2012,29-30) Yine ilginç ve teslimiyetçi oryantalist zihniyete numune olması babından Nurullah Ataç’ın şu fikirleri de dikkat çekicidir: “Bu ülkede, Batı uygarlığının üstünlüğünü anlamış, bunun için de o uygarlığın gereklerini yaymaya çalışan kimseler var, en aşağı yüz, yüz elli yıldan beri... Getirebildiler mi Batı uygarlığını? Hayır, onlar da ılımlı (vurgu bana aittir-M.M), olmağa kalktılar, yahut önlerine ılımlılar çıktı:( Ilımlı İslâm siyasetinin savunucuları da aynı zamanda oryantalizmin gönüllü müdafileri değil de nedir?-M.M.) Yooo! Dediler ılımlılar,‘Biz büsbütün de Batılı olamayız, bizim de geleneklerimiz var, ayrılmamalıyız o geleneklerden.Batı uygarlığını mı alacağız? Peki. Ancak ona biraz da Doğu uygarlığını karıştırmalıyız’ dediler. Neye vardı bu?Batı uygarlığı gücünü yitirdi Doğu uygarlığı içinde, eridi, kendimize uydurduk onları, Doğu düşüncelerine, görüşlerine, inanışlarına göre yorumladık, özlerini değiştiriverdik, tanınmaz bir kılığa soktuk.”( Ataç:2012,133) Bizim içimizdeki gönüllü oryantalistlerin tekâmül anlayışı bundan ibarettir. Bu gibi nice sözüm ona aydın,‘kendimiz’ olmaktan çıkarak muasırlaşmanın mümkün olabileceğini savunmuşlardır.Maalesef tam teslimiyetçi, şarkiyatçı yazar ve çizerler, ıvazsız-garazsız, bihakkın görevlerini yerine getirmişlerdir.Ve, hâlâ bu fikri takipçiler şu veya bu şekilde etkili yerlerde “ılımlılık” adıyla meydanları tozu dumana katmaktadırlar. Kitabiyat/Kaynakça ATAÇ, Nurullah, Diyelim-Söz Arasında,Yapı Kredi Yayınları, İstanbul-Şubat-2012 EDWARD W. Said, Oryantalizm, Terc.:Nezih ÜZEL,İrfan Yayıncılık,İstanbul-Mart-1998 EFENDİ, Vâsıf ,Nak:, Mustafa ARMAĞAN,Zaman/Turkuaz-Tarih,İstanbul-16.05.2004 KAHRAMAN,Hasan Bülent “İçselleştirilmiş,Açık ve Gizli Oryantalizm ve Kemalizm”, Doğu-Batı Dergisi,Sayı:20 İstanbul-Ağustos-2002 KONTNY ,Oliver, “Üçgenin Tabanını Yok Sayan Pythagoras:Oryantalizm Ve Ataerkillik Üzerine”Doğu-Batı Dergisi,Sayı:20,İstanbul-Ağustos-2002 SİNANOĞLU,Suat,Türk Humanizması,TTK,Ankara-1988