Söylenen söz, atılan kurşun ve geçen zaman asla geri gelmez. (Anonim) Acısıyla tatlısıyla bir solukta geçen bir yılı geride bıraktık. Bazımız, yılın nasıl geçtiğinden çok, ömrümüzden giden 365 günün hüznünü yaşarken, Bazımız da gerçekleşmeyen umutların yeni yılda gerçekleşmesi umuduyla 2020’yi bekliyoruz. Hani derler ya hep, ‘umut fakirin ekmeğidir’ diye… *** Yeni bir yıl, bir başlangıç, yeni umutlar, pamukla süslenmiş esnaf dükkanları, vitrinlerdeki Noel Babalar, kırmızı iç çamaşırlar, yılbaşı akşamı pişen hindili pilavlar, gece yarısından sonra patlatılacak maytaplar, Ellerindeki fişekleri hunharca harcayan magandalar lar lar lar… Yani, popüler kültürün, kapitalist düzenin sahne replikleri… *** 2019 yılı boyunca sadece şehrimizde değil, ülkemizin birçok yerinden gelen üzücü haberlerle kahrolup, sevindirici haberlerle de sevince boğulduk. Kadın cinayetleri, intiharlar, çocuk istismarcılığı, şehit haberleri, hayvanlara uygulanan dehşet ‘kahretsin’ dedirtse de bizleri, Yeni doğan bir bebeğin gülüşü, alınan madalyalar, atılan goller ve mucize eseri kurtarılan hayatlar da içimizi okşadı ve ‘yaşasın’ dedirtti. *** Emin olun Anadolu topraklarının yaşanmışlıkları, tüm Avrupa’da yaşanmamıştır. Ancak adamlar müzelerini, tarihi kalıntılarını, hatta küçük kahramanlıkları olan o zatları, öyle bir hikayenin içinde anlatıyorlar ki, büyüleniyorsunuz. Mesela Noel Baba efsanesini bilmeyeniniz yoktur. Çocuklara yeni yılda hediyeler dağıtan sakallı, geyikleri olan bir halk kahramanı. Anadolu insanı Mustafa Güzelgöz’ü kaç kişi tanıyor? (Bu topraklarda yetişmiş iletişim üstadlarından, çok değerli hocam Sayın Ahmet Şerif İzgören’in kitabında da yer verdiği gerçek bir yaşam öyküsü) Yıl 1943 Genç Mustafa’nın tayini kütüphaneci olarak Ürgüp Tahsin Ağa Kütüphanesi’ne çıkar. Devlet memurluğu o dönemde de şimdiki gibi süper bir şey. Zaten o zamanlarda özel sektör falan yok. Bizimki kütüphanede heyecanla okurları bekler, Bir gün olur, beş gün olur, gelen giden yok. Etraftakilerle konuşur, “Bakın kütüphane bomboş duruyor, gelin kitap okuyun.” Gelen giden olmaz. Amirlerine durumu bildirir. – Kardeşim otur oturduğun yerde, maaşını düzenli alıyor musun, almıyor musun? – Alıyorum. – Eee, o zaman ne karıştırıyorsun ortalığı, gelen giden olsa maaşın mı artacak? Başına daha fazla bela alacaksın, o kütüphaneye yıllardır kimse uğramaz zaten. 23 yaşındaki genç memur “Ne yapayım, ne yapayım?” diye düşünür durur. Sonunda aklına bir fikir gelir, eşine söyler. Eşi önce “Deli misin bey?” der, ama kocasının bir şeyler üretme, işe yarama çabasını yakından görünce fikri kabullenir. O dönem devletteki amirlerinin çıkardığı tüm engellerin tek tek, binbir güçlükle üstesinden gelir Mustafa. Çünkü o zaman da şimdiki gibi, “Aman bir şey yapmayalım da başımıza bir iş gelmesin. Çalışsan da aynı maaş, çalışmasan da“ zihniyeti var. O bıyıklı, kravatlı, asık yüzlü, sigara kokan, arkalarındaki Atatürk resminden utanmayan, ama ülkesine gram faydası olmayan bürokratları zorlukla ikna eder ve bir eşek alır. İki tane de sandık yaptırır. İki sandığa, kalınlığına göre 180-200 kitap sığar. Sandıkların üstüne “Kitap İare Sandığı” yazar. Kitapları eşeğe yükler ve köy köy gezmeye başlar. Kütüphaneye de bir yazı asar: “Sadece Pazartesi ve Cuma günleri açıktır.” Köydeki çocuklar şaşırır. Eşeğe bir sürü kitap yüklemiş bir amca, o gariban çocukların küçücük ellerine kitapları verir. Düşünün, Noel Baba’nın hediyeler dağıttığı gibi. “Çocuklar bunları okuyun, aranızda da değişin. On beş gün sonra aynı gün gelip alacağım. Aman yıpratmayın, diğer köylerdeki arkadaşlarınız da okuyacak” der. Mustafa artık Ürgüp’teki kütüphanede bir iki gün durmakta, diğer günler eşeği Yüksel’le köy köy gezmektedir. Köylerdeki çocuklar Eşekli Kütüphaneciyi her seferinde alkışlarla karşılarlar. Kalpleri küt küt atar heyecandan, sevinç içinde yeni kitapları beklerler. Mustafa Amca‘nın ünü etrafa yayılır. Diğer devlet memurları makam odalarında sıcak sıcak oturup iş yapmazken, Mustafa’nın eşeği Yüksel yediği otu hepsinden fazla hak etmektedir. Zamanla insanlar kütüphaneye de gelmeye başlar. Mustafa bakar ki kütüphaneye kadınlar hiç gelmiyor. Zenith ve Singer’e mektup yazar: “Bana dikiş makinesi yollayın, firmanızın adını kütüphanenin girişine kocaman yazayım“ der. Zenith dokuz tane, Singer bir tane dikiş makinesi gönderir kütüphaneye. Bu, aynı zamanda Cumhuriyet tarihindeki ilk sponsorluktur. Salı günlerini kadınlar günü yapar. Kumaşı alan kadın kütüphaneye koşar. On makine yetmediği için sıra oluşur. Sırada bekleyen kadınların eline birer kitap tutuşturur, beklerken okusunlar diye. Okuma-yazma oranının düşüklüğünü görünce okuma yazma kursları vermeye başlar. Halıcılık kursları başlatır, bölgede halıcılığı canlandırır. Bu arada valilik, kendi görev tanımı dışında davranıyor diye  Mustafa hakkında dava açar. 50 yaşına gelen Mustafa Amca maalesef baskıyla emekli edilir. Mustafa Amca köylüler arasında efsane olur, yıllar geçtikçe köylerdeki çocuklarda okuma aşkı yerleşir. 2005 yılında Mustafa Amca vefat eder. Tüm Kapadokya çok üzülür, aralarında toplanırlar. Ürgüp’e Eşekli Kütüphaneci Mustafa Güzelgöz ve eşeğinin heykelini dikerler. * ‘İnsanlara balık vereceğine balık tutmayı öğret’ diye bir söz vardır ya hani. İnsanlara balık veren NOEL BABA Balık tutmayı öğreten MUSTAFA AMCA Ruhun şad olsun Mustafa Amca ve değerli eşeği Yüksel. Ne diyelim HEPİNİZE MUTLU MUSTAFALAR… Sağlıcakla…