Çevre kirliliği günümüzün en büyük sorunlarından biridir. Medeniyetin gelişimi ile farklı bilim alanlarındaki gelişmeler yaşantımızda sayılamayacak kadar çok kolaylıklar getirmekle birlikte bir o kadar da sorunların oluşumuna yol açmıştır. Günümüzde bu sorunlar dünyanın geleceğini tehdit eder düzeye ulaşmıştır. Bu sorunların arasında belki de en büyüğü canlıların sağlığına olan olumsuz etkileridir. Bu etkiler özellikle direk ya da dolaylı yollardan genetik yapımızı etkilemekte ve farklı düzeylerde hastalıkların oluşumuna yol açmaktadır.
İnsan yaşamının sağlıklı ve başarılı bir şekilde devam edebilmesi, insanın genetik yapısı ile çevre koşullarının etkisi ve etkileşimine bağlıdır. Soğuk, sıcak, nem, rakım, beslenme, jeolojik ve topografik yapı, insanın sosyoekonomik ve eğitim düzeyi gibi çevresel etmenler hem kaliteli ve sağlıklı yaşamı doğrudan etkilerken hem de genetik yapının çalışıp çalışmaması üzerine, doğrudan veya dolaylı etkilidir. Bu nedenle çevre, yaşamın vazgeçilemez öğesidir. Gerçekten çevresel etmenler, insanın büyümesi, gelişmesi ve her türlü aktivitesi için olmazsa olmazlarındandır.
Yapılan araştırmalar, bireylerin sahip oldukları özelliklerin bir çoğunun kalıtım ve çevrenin ortak ürünü olduğunu belirlemiştir. Canlılarda değişmeden kalan ve nesilden nesile devam eden özelliklere kalıtsal karakter denir. Saç ve göz rengi, kan grubu, altı parmaklılık, dil yuvarlama vb. özellikler kalıtsal karakterdir.
Çevre, kalıtımın şekillenmesini ve kalıtsal özelliklerin ortaya çıkmasını sağlar. Ancak yeni bir kalıtsal özellik oluşturamaz. Çevrenin etkisiyle edinilen özellikler kalıtsal değildir. Canlının yalnız fenotipinde değişikliğe neden olur.
Kalıtım molekülü olan DNA’da oluşan ve kuşaktan kuşağa veya hücreden hücreye aktarılabilen kalıcı değişikliklere “mutasyon” denilmektedir. Mutasyona neden olan maddelere ise “mutajen” adı verilmektedir. Çevreden kaynaklanan mutajenlere ise “çevresel mutajen” adı verilir. Çevresel mutajenler fiziksel ve kimyasal olmak üzere iki grupta toplanabilir. Fiziksel mutajen olarak radyasyon, kimyasal mutajen olarakta her gün bizi etkileyen pek çok kimyasal madde, sigara dumanı, pestisidler, endüstriyel ürünler ve atıklar gibi çevre kirleticileri, besinlerimizdeki doğal ve yapay kimyasal maddeler sayılabilir.
Yüksek dozda ve uzun süreli çevresel mutajen maruziyetinin halk sağlığı açısından en önemli sonucu, genellikle aktiflendikleri hücre bölünmesinin kontrolden çıkıp kanserleşmeye doğru ilerlemesine neden olmasıdır.
Fiziksel mutajenlerin önemlisi radyasyondur. Günümüz dünyasında radyasyondan izole yaşamak mümkün değildir. Doğal ve yapay radyasyon olmak üzere 2 çeşit radyasyon vardır. Doğal radyasyonlar, doğa kaynaklarından ortaya çıkan radyasyon tipidir. Doğal olmayan radyasyonlar ise, insan eliyle oluşturulan veya kullanılan araç ve gereçlerden alınan radyasyonlardır. Bizler doğal radyasyona yapay radyasyondan daha fazla maruz kalmaktayız.
Radyasyon ya direkt olarak DNA zincirinde kırılmalar oluşturur ya da hücre içindeki moleküllerle etkileşerek oksijen radikalleri oluşumunu sağlayarak DNA zincirde kırılmalar ve diğer tip bozulmalara yol açarlar.
Sık bölünen hücrelere sahip olan over, testis, hematopoetik ve gastrointestinal sistemlere ait hücrelerin radyasyona duyarlılığı fazla iken, karaciğer, böbrek, kartilaj, kas, sinir hücreleri gibi sık bölünmeyen hücrelere sahip sistemlere ait hücrelerin radyasyona duyarlılığı daha azdır. Bu etki sonucunda ise kişilerin doku ve organlarında kanserleşme meydana gelir.
Kimyasal mutajenlerden olan Arsenik yer kabuğunda ortalama olarak 1,5-2 ppm arasında bulunmaktadır. Volkanik aktivitesi olan ve jeotermal bölgelerde miktar 100 ppm’e kadar çıkabilir. Arsenik maruziyeti sonucunda mutajenik etki ile birçok kansere ve ölüme neden olabilmektedir. Kurşun her durumda toksik özellik taşıdığından çevresel kirlilik oluşturan en önemli ağır metaldir. Teratojen etkisi sonucu anne karnındaki çocuğa etki etmektedir. Erken doğum, mental gerilik, öğrenme güçlüğüne neden olur. Bunların yanısıra genetik materyal üzerine etki ederek kanserleşmeye de yol açabilmektedir. Kadmiyum’un endüstriyel olarak yaygın kullanımı sonucunda önemli miktarda Kadmiyum kirliliği ortaya çıkar. Kronik Kadmiyum maruziyeti sonucunda prostat ve akciğer kanseri gelişme riski artmaktadır. Krom endüstriyel kullanım sonucu mutajenik etki göstererek akciğer kanseri gelişme riskini artırmaktadır. Nikel’in başlıca etkisi solunum sistemi kanserlerinden olan burun ve akciğer kanser gelişim riskini artırmaktır.
Aydın’ın en önemli çevre kirlilik sorunları su, hava, atık, toprak kirliliğidir.
Büyük Menderes Nehri şu anda Türkiye’nin en kirli 3’cü nehri olup, Büyük Menderes Havzasına bolluk-bereket-sağlık değil, yoksulluk-fakirlik-hastalık-ölüm ve göç getirmektedir. B.Menderes Nehrini kirleten en önemli unsurlar arıtılmadan atılan endüstriyel ve kentsel atıksular, jeotermal akışkanlar, zeytin karasuyu, zirai ilaçlar ve gübreler, maden atıklarıdır. Bu kirlilik unsurları içinde pek çok ağır metal, kimyasal ve radyoaktif madde olsada en önemlileri Arsenik, Bor, Kadmiyum ve Kurşun’dur.
Orman ve Su İşleri Bakanlığı 2018 yılında B.Menderes Havzasındaki yeraltı sularının yüzde 55.3’nün kötü olduğunu açıkladı. 2010 yılı Dokuz Eylül Üniversitesi araştırmasında B.Menderes Havzasında yeraltı sularında Arsenik normalden 56 kat fazla bulundu.
B.Menderes Nehir suları ile sulanan topraklarda yapılan ölçümlerde, toprakta 50-90 cm derinlikte Arsenik, Bor, Mangan, Molibden, Kadmiyum ve Nikel saptanmış. Aydın topraklarındaki kirlilik B.Menderes Nehrinden 5 kat fazladır. 2008 yılında yapılan bir çalışmada B.Menderes Nehir suyu ile sulanan tarımsal ürünlerdeki ağır metal seviyeleri ile nehir suyu ile sulanmayan tarımsal ürünlerde ölçümü yapılan ağır metallerin en üst seviyeleri arasındaki fark Kurşun’da 1000, Kadmiyum’da 120, Bakır’da 64, Çinko ve Demir’de 9 kat olarak saptanmış.
Türkiye Atom Enerji Kurumunun yaptığı 2002-2014 Dönemi Türkiye Çevresel Radyoaktivite Atlası verilerine göre Aydın’da topraklarda yapılan ölçümlerde Radyum, Toryum, Potasyum-40 değerleri ile içme ve kullanma su ölçümlerinde saptanan Alfa, Beta aktivite değerleri Türkiye ortalama değerlerinden yüksek bulunmuştur.
Peki Aydın’da yerüstü ve yeraltı sularında, topraklarda, tarımsal ürünlerde, havada saptanan fiziksel ve kimyasal çevresel mutajen faktörler Aydın’da yaşayan halkın genetik yapısına ne ölçüde etki etmekte, halkın sağlığını bozarak kanser olmasına ve ölümüne sebep olmaktadır?
Adnan Menderes Üniversitesinden Serap Şenol 2008 yılında Aydın ili popülasyonunda genlerin polimorfizminin belirlenmesi çalışması yaptı.
Çalışma Türk Kızılayı Aydın Kan İstasyonu donör çalışmaları aracılığıyla gerçekleştirilmiştir. Aydın ili, merkez, batı, doğu, kuzey, güney olmak üzere beş bölgeye ayrılmış; bu bölgelerdeki 576 kişinin kan örnekleri çalışmaya alınmıştır.
Bu çalışmada NF-ĸB1 -94ins/delATTG polimorfizmi genotipleri ve bölgelere göre birey dağılımı şu şekilde saptanmıştır; Kuyucak [yüzde 66.66], Nazilli [yüzde 63.46], Bozdoğan [yüzde 58.18], İncirliova [yüzde 47.37], Söke [yüzde 47.06], Merkez [yüzde 46.62], Karacasu [yüzde 45.28], Kuşadası [yüzde 43.59], Didim [yüzde ]37.50).
Dünyada 11 ülkede benzer çalışma yapılmış. Kuyucak, Nazilli, Bozdoğan sonuçları tüm bu ülke ortalamalarından fazla bulunmuştur. Genetik polimorfizm ile kanser arasında ise yatkınlık söz konusu.
TÜİK verilerine göre 2015 yılında Türkiye’de yaşayan 194, Aydın’da 142 kişiden 1 tanesi ölmüştür. Aydın’da ilçeler düzeyinde yaşayan nüfus başına meydana gelen ölüm sayıları çoktan aza doğru; Yenipazar-Koçarlı-Karpuzlu-Sultanhisar-Kuyucak-Karacasu-Bozdoğan-Çine-Nazilli-Buharkent-Germencik-İncirliova- Köşk-Söke-Efeler-Kuşadası-Didim şeklinde gerçekleşmiştir.
Aydın’da B.Menderes Nehrine en yakın ilçeler, B.Menderes Nehrinde en fazla su kirliliğin saptandığı ilçeler, B.Menderes Nehir suları ile sulanan topraklarda en fazla toprak kirliliğin ölçüldüğü ilçeler, Aydın’da yaşayan halkın kan örneklerinde polimorfizmin en fazla saptandığı ilçeler ile Aydın’da nüfus başı en fazla ölümlerin ve en fazla ölüm artışların olduğu ilçeler aynı ilçelerdir.
Tüm bu verilere baktığımızda Aydın’da var olan ve giderek artan çevre kirlilik sebepleri, Aydın halkının genetik yapısında hasara sebep olmakta, halkın kansere yatkınlığı arttırmakta, sonuçta Aydın’da ölümlerin Türkiye ortalamasından daha fazla olmasına ve daha fazla artmasına sebep oldukları görülmektedir.
Aydın halkı ne yazık ki maruz bırakıldığı çevre kirliliği nedeniyle mutlu değildir. Aydın’da var olan çevre kirliliğinin Aydın halkının toplumsal, sosyal ve ekonomik yaşantısına olan etkilerinin en önemli sebebi Aydın yönetim kademesinde olan kesimlerin Aydın’da var olan çevre kirliliğini ve kirlilik unsurlarını kabul etmemeleri bir yana, bizatihi kirlilik sebebi olmaları, yasalara rağmen kirlilik oluşturan kesimlerin kolu kanadı olmaları, suç ortaklığı yapmalarıdır.