Göbeği düşmemiş bebeği yavruyu bir başına sokağa terk edebilen, üzerine pembe çiçekli bir battaniye ile baharlar içinde terk edebilen henüz aldığı nefes sayısı bile bilinen o yavruyu terk eden İnsanlık çöp konteynerine sığar mı?
Açamamış henüz gözlerini tutamamış, parmakları en seveceğini hissedememiş, en derin sıcaklığı, başında küçük şapkası beyazlar içinde zıbın ile sarılmış çiçekli battaniyesine öylece sesiz öylece derin düşüncelerde. Sanki biliyor tanıyor hayatın ilk sillesinin en seveceğinden en güveneceğinden geldiğini. Duruyor öylece mahzun ve de mahcup. Bir damla yaş yanağına süzülmüş “Silme dokunma” der gibi.
Bir kaşı çatık dudağını gülümsemeye küstürmüş, yalnız kalmayı ilk bir kaç saatinde tanımış. Sarılamamış daha dünyasına boş kalmış kolları. İlk tanıyacağı en seveceğine yabancı bırakılmış sokağın en kuytu yerine. Bir bebek daha terk edilmiş dünyanın en zalim tarafına.
İnsanlık çöp konteynerine sığar mı? Saatlerce bak o bebeğin fotoğrafına, hangi duygumuzu öldürdük de bu kaldı bizden geriye? Vicdan mı merhamet mi sevgi mi? Hangisini yok ettikte sığdırdık çöp konteynerine? Düğün salonlarında duyarız ya hani, “Çocuklarınızı pistten alın”. Şimdi, çocuklarımızı geleceğimizi o yavrucakları çöpten alın..