Bugün 21 Ekim 2019, sözde ‘Dünya Gazeteciler Günü’. Neden mi sözde kutlanan bugünün 2016 yılından öncesine dair bir detayına maalesef ulaşamıyoruz. Çünkü yok böyle bir gün. 21 Ekim’de gazetecilik için önemli olan sadece 1860 yılında ilk özel siyasi gazete Tercüman-ı Ahval çıkmaya başlaması. 1997'de Anadolu Ajansı, uyduyla kesintisiz haber yayınını, Başbakan Mesut Yılmaz'ın da katıldığı toplantıyla başlatması. 1999’da ise öğretim üyesi ve gazeteci yazar Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı bombalı saldırıda öldürülmesi. Tabii ülkemizde gerçek anlamda değer vermeye alışmadığımız ama sosyal medyada kutlamaya bol alıştığımız günlerden bir tanesi olarak görüyoruz.
Ben de sosyal medya hesabımdan bugünü kutlamak istedim. Daha doğrusu gazeteciliğe meyilli genç arkadaşlarımız veya üstadlarımızın hem tepkisini hem de yaklaşımını merak ettim. Bu paylaşımımın ardından köşe yazarlarından Şenol Babacan ağabeyim hariç kimseden ‘Böyle bir gün var mı?’ sorusu duymadım. Bu konuda biraz üzüldüm elbette ki.
**
Biz gazeteciler öncelikle mesleğimize, öncelikle gazetelerimize ve meslektaşlarımıza sahip çıkmalıyız ki sonra o güzel ve önemli günlerimizi kutlayabilelim. Bu noktada bu yıl 24 Temmuz Basın Bayramı’nı kutlamama kararı almıştık. Herkese de kutlamayacağımızı söyledik ama davete icabet etmek gereği Nazilli Belediyesi’nin düzenlediği kahvaltıya katıldık. Ama kimse bize neden diye sormadı. Sanırım bugüne kadar hep biz soru soruyoruz, zaten mesleğimizin yapı taşı olan 5N1K dediğimiz olay bu. ‘Kim, Ne, Ne zaman, Nerede, Neden’. Maalesef bu soruları bize soran olmadı, muhtemelen de olmayacak. Çünkü Yerel Basın artık bağımsızlığını yitirmek üzere. Adeta can çekişiyor. Son zamlarla artan kağıt maliyetleri, artan işçi giderlerinden sonra yerel gazeteler artık güçlü sermayenin eline terk edilme noktasına getirildi. Bu gelinen nokta gazetelerle birlikte yerel gazeteciliğin de sonunu getirecek. İşte burada bağımsız olmamızı isteyen okuyuculara büyük iş düşüyor. Okuyucunun şehrine, o şehrin gazetecisine, o şehrin gazetelerine sahip çıkması gerekiyor. Okuyucu yada Esnafımız, bir simit parası değerindeki gazetelere sahip çıkmadıkça arada bir de olsa ulusal gazete yerine yerel gazete alıp ‘ne yazıyor, şehrimizde neler olmuş, neler oluyor bir bakayım’ bile diyemeyecek. Çünkü eli gitmeyecek. Belki ihtiyacı olacak ama haberini bile yazdıramayacak. Dolayısıyla ne sözde 21 Ekim Dünya Gazeteciler Günü, ne 24 Temmuz Basında Sansürün Kaldırılışı (Basın Bayramı) ne de 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü hem gazeteler hem de gazeteciler için artık bir anlam ifade etmeyecek.
**
Elbette ki Gazeteciler de gelinen noktada büyük hatalar yaptı. Sanırım Basın Meslek Yasası çıkmadığı sürece de bu sorunları aşamayacağız. Ama görünün o ki siyasilerle birbirlerine düşmanlıkta sınır tanımayan tutumlarına karşı, bir de dostlukta sınır tanımayan bir yapı oluştu. İkisi de objektiflikten uzaklaştı. Siyasilerin algı operasyonları ve yarın benim aleyhime yazar korkusuyla siyasi partilerin sosyal medya oyunlarıyla oyuncağı haline getirilmeye çalışıldı. Dün sosyal medya hesabımda, ilk yazısı 11 yaşında gazetelerde basılan ünlü yazar George Orwell’in en bilindik bir sözünü de yazmıştım. “Gazetecilik birilerinin yayınlanmasını istemediği haberleri yazmaktır. Gerisi halkla ilişkilerdir.” Evet bu söz aslında derinlemesine bakıldığında her şeyi özetliyor. Bugün sosyal medyada bir siyasi yada bir belediye başkanı aleyhine yazı yazıyorsanız o Belediye Başkanını seven bir grup hatta partilileri tarafından sizden kötü gazeteci olmuyor, hatta ne alakaysa paranız kesilmiş hatta onların tabiriyle ‘neman mı kesildi?, cukka alamıyor musun?, arpanız az mı geldi?’ sözleriyle karşılaşmak en tarafsız denen gazeteci için bile mümkün oluyor. Sayın okurlar, böyle bir şey yok. Parayla haber yazılıyorsa orada ters giden bir şey vardır. Ya o iş haber değildir ya da onu yapan gazeteci değildir. Reklam Haber dediğimiz çalışmalar ile de gazetecileri 1 haber için yaftalamayın. 24 Temmuz’u bu yüzden kutlamamıştık. Basında sansür ekonomik eylemlerle devam ediyor. Bizim hakkımızda olumsuz yazarsanız size reklam yok, bizi eleştiriyorsunuz reklam yok. Bir de bunun algısını oluşturduk mu değme keyfime diyenler var. Siz zaten sürekli olarak bizleri takip ediyorsanız, kimin gazeteci kimin gazeteci kisvesi altında iş yaptığını en iyi bilenlersiniz. Ne olur siyasilerin bu algı operasyonlarına, gazlarına gelmeyin. Onlar bugün dost yarın düşman ertesi gün yeniden dost olurlar. Maalesef siyaset böyle bir şey maalesef siyasetçilerimiz bu düşüncede.
**
Öte yandan tekrar 21 Ekim gününün özelliğine gelecek olursak. Bizim bugünden ne isteğimiz var ne de beklentimiz. Bizim tek beklentimiz siz okurlarımızdan. Ayda 20 ila 40 lira arasında değişen fiyatlarla basılı yayın hayatını Aydın’da sürdüren yerel gazetelere destek olmanız. Yerel Gazetelerin özgür olması okuyucularının gücüyle olacaktır. Esnafının desteğiyle olacaktır. Siz bu desteği verdiğiniz sürece gazeteleriniz daha özgür, daha tarafsız daha da ‘SİZ’ olacaktır.
Saygılarımla…