Günümüzde, her geçen gün artan çevre sorunlarının başında gelen hava kirliliği gelecek yaşantımızı ciddi bir şekilde tehdit etmekte, insanoğlunu çevreyle ilgili tehlikelerle karşı karşıya bırakmaktadır.
Dünya nüfusunun her geçen gün hızla artışına paralel olarak, artan enerji kullanım oranları, endüstrileşmede ki gelişim ve kentlerin çok hızlı değişim göstermesiyle meydana gelen hava kirliliği insan sağlığını ve diğer canlıları olumsuz bir şekilde etkilemektedir.
Jeotermal enerji çalışmalarında meydana gelen çevresel etkiler, hava, su toprak, ısısal ve gürültü kirliliği olarak ayrılabilir. En önemli sorun olarak atmosfere verilen buhar ile taşınan yoğuşmayan gazlardır. Yoğuşmayan gazlardan önemli olanları karbondioksit(CO2) ve hidrojen sülfür(H2S) gazıdır.
Jeotermal alanlardan bırakılan sular, doğal su kaynaklarından daha yüksek sıcaklığa sahip olduklarından potansiyel ısıl kirleticilerdir. Lityum, florid, hidrojen sülfür, arsenik, kurşun, bor, çinko, civa ve amonyak gibi kimyasal kirleticilerle beraber fazla miktarlarda silika, karbonat, sülfat ve klorür içerirler. Jeotermal alandan çıkan sıvının akarsuya ya da göllere bırakıldığında ise bu kirleticiler, sudaki canlıları, bitkileri veya insanların sağlığını etkileyecek potansiyele sahiptirler. Tuz oranının yüksek olduğu yeraltı sularının çevreye bırakılması yeryüzü sularının kalitesinde olumsuz etkiye sahiptir.
Hidrojen sülfür çürük yumurta kokusuna sahip, renksiz, aşındırıcı ve toksik bir gazdır. Dünya Sağlık Örgütüne(DSÖ)göre atmosferde normal şartlarda 0,0001-0,0002 ppm arasında H2S bulunur. Eşik değerlerine göre atmosferdeki H2S yoğunluğu yıllık ortalama 0,05 ppm’i ve saatlik ortalama ise 0,125 ppm’i geçmemesi gerekir.
H2S havadaki yoğunluğu sınır değerleri geçtiğinde canlılar için tehlike oluşturmaktadır. H2S gazı özellikle sinir sistemini kolaylıkla etkileyebilir ve mitokondriyadaki sitokrom enzimlerinde bulunan demir ile bağ oluşturmasıyla hücresel solunumu durdurucu etkisi oluşmaktadır. Birkaç nefes almadan sonra bilinç kaybına sebep olur ve ölüm gerçekleşir. Ayrıca H2S’ün bulunduğu havayı soluyan canlıların hemoglobininde değişiklik oluşmaktadır ve kan renginin kırmızıdan zeytin rengine dönüşmesine sebep olarak oksijenin taşınmasınına engel olmaktadır.
H2S’ün sağlık etkilerine daha geniş perspektiften bakacak olursak: Havadaki H2S gazının yoğunluğu 0,002 ile 0,2 ppm arasında olduğu zaman çürük yumurta kokusuna benzer koku hissedilir; 0,0047 ppm seviyesine geldiğinde insanlar tarafından hissedilir; 2-3 ppm arasında ciddi koku oluşturken, 5 ppm değeri işyerleri için sınır değer kabul edilir; 10-50 ppm arasında bulunması göz sulanmasına, baş ağrılarına ve mide bulantıları neden olur; 50-100 ppm arasında göz tahrişlerine sebep olur; 100 ppm ve üzerinde ciddi solunum sorunlarına sebep olurken 150-250 ppm arasında koku duyusundaki hassasiyetin kaybına yol açar; 300-500 ppm arasında solunum sisteminin ciddi ölümcül hasarına ve sonuçta birkaç dakika içinde ölüme neden olur; 600 ppm varlığında soluk alma akciğerin gaz ile dolmasından dolayı engellenir; İnsanların 800 ppm H2S’e 5 dakika maruz kalmaları sonucu %50'si ölmektedir; 500-1000 ppm arasında H2S merkezi sinir sistemini ciddi olarak olumsuz etkiler ve kısa süre içinde ölüme sebebiyet verir; 1000 ppm ve üzerinde H2S maruziyeti ise aniden ölümlere sebep olur.
Aydın ili için giderek artan bir çevre sorunu da, jeotermal elektrik santrallerinden (JES) havaya salınan H2S başta olmak üzere diğer sağlığı tehdit eden gaz salınımıdır. Bu JES’lerin yerleşim yerlerine yakın veya içinde kurulması, denetime tabi tutulmadan keyfi çalışmaları, daha fazla para kazanma amacı ile akışkanları reenjekte ve gazları filtre etmemeleri nedeniyle halkta sağlık sorunlarına yol açmaktadırlar.
Aydın halkı JES’lerin gaz salınımı sonrası ortaya çıkan çürük yumurta kokusundan sürekli şekilde rahatsızdır. Aydın halkının sağlığını ve yaşam konforunu etkileyen bu duruma yetkililer çözüm bulmak bir yana, sorunu görmezlikten gelmekte, değişik söylemler ile algı operasyonları yapmakta, halka değilde adeta jeotermal şirketlere hizmet ediyorlar görüntüsünün ortaya çıkmasına sebep olmaktadırlar. Jeotermal derneği Aydın’da çürük yumurta kokusunu ineklerin çıkardığı gazlara bağlamakta, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü yaptığı ölçümlerde jeotermal gaz içinde her hangi zararlı bir maddeye rastlayamamakta(!) ve çürük yumurta kokusunu çer-çöp yanmasına bağlamakta, Adnan Menderes Üniversitesi bünyesinde Jeotermal Enerji Araştırma Ve Geliştirme Merkezi olmasına ve JES’lerin zararlarını araştıracak laboratuvar kuracağına dair yıllar önce söz vermesine rağmen sözünü yerine getirmemekte ve hiçbir şey yapmamakta , Aydın Büyükşehir ve Efeler Belediyeleri yıllardır bugün-yarın ölçüm cihazı aldım-alacağız söylemleri ile halkın sorununu görmezlikten gelmekte ve halkı uyutmakta, vesselam Aydın’da tüm yetkili makamlar halkı bu sorunla tek başına bırakmakta, adeta çürümüş sistemin ve kirli ilişkilerin yarattığı kokuyu çürük yumurta kokusu ile bastırmaya çalışmaktadırlar.
Aydın’da halk ne zaman çürük yumurta kokusundan, JES’lerden şikayetçi olsa yetkililer bu konular ile ilgili herhangi bilimsel çalışma olmadığını, JES’leri eleştirenlerin ön yargılı ve enerji düşmanı olduklarını dile getirmektedir. Peki doğru nedir, gerçekten Aydın’da bu konu ile ilgili çalışma yapılmadı ve yok mu?
2018 yılında Adnan Menderes Üniversitesinde( ADÜ) Barış Umaç tarafından yapılan tez çalışmasında Aydın’daki JES’lerin saldığı gazlar içinde H2S ölçümü yapıldı.
Bu çalışmada Aydın il merkezinde Cumhuriyet, Hasanefendi ve Meşrutiyet Mahallelerinde belirlenen beş farklı noktada, Mart 2018’den Aralık 2018’e kadarki sürede her ayın ilk haftası 3 gün boyunca sabah 08:00-09:00 arası, öğle 12:00-13:00 arası, akşam 17:00-18:00 saatleri arası ölçümler gerçekleştirildi. Şehir merkezindeki Cumhuriyet, Hasanefendi ve Meşrutiyet Mahallesinde belirlenen ölçüm noktalarda H2S miktarı 0.000 ppm olarak ölçüldü. Bunun üzerine havada çürük yumurta kokusunun hissedildiği günlerde aynı ölçüm saatlerinde Haziran-Temmuz 2018 ayları boyunca jeotermal saha alanlarında JES’lere yaklaşık 50 m uzaklıktan H2S ölçümleri sonucu 0,30±0,00 ppm olarak ölçüldü.
Bu çalışmada Aydın’da JES’lere yakın noktalardan yapılan ölçümlerde H2S miktarı DSÖ’nün temiz hava için belirlediği normal sınır değerlerinden 1500-3000 kat fazla, yıllık ortalama H2S değerinden 6 kat fazla saptandı. Yine bu çalışmada dikkat çeken diğer husus JES’lerden uzaklaştıkça H2S seviyelerinde düşme saptanmasıdır.
Benzer sonuç Kenya Olkaria’da yapılan H2S konsantrasyonunun jeotermal sahadan uzaklık ile bağlantılı olup olmadığı çalışmasında da bulunmuştur. Santralden uzaklaştıkça H2S konsantrasyonun düştüğü saptanmıştır (Badruk, 2019).
Barış Umaç tarafından yapılan çalışmada JES’lerden ortama salınan H2S değerinde şehir merkezindeki ölçümlerde anlamlı bir fark saptanamamıştır. Fakat JES sınırlarının hemen dışında ve havada çürük yumurta kokusu olduğunda yapılan ölçümlerde H2S düzeyi anlamlı olarak yüksek bulunmuştur.
Şehir merkezinde yapılan ölçümlerde H2S’ün düşük çıkmasının birkaç sebebi vardır. Jeotermal Kanununa göre JES’lerin tarımsal sulamanın yapıldığı aylarda( Nisan-Eylül) sulara akışkan, havaya gaz salmaları yasaktır. Diğer bir nokta JES’ler gaz salınımlarını genelde geceleri yapmaktadır. Oysaki çalışmada ölçümlerin hepsi gündüz vakti ve bir ay içinde sadece üç gün, çalışma toplamında 20 ölçüm yapılmıştır.
Burada önemli olan ölçümlerin sınırlı sürede ve JES gaz salınımlarının yoğun yapılmadığı zaman dilimleri içinde alınmasına rağmen, jeotermallere yakın noktalardaki gaz örneklerinde H2S miktarının DSÖ’nün belirlediği normal sınırlardan 1500-3000 kat fazla ölçülmesidir.
JES yakınında yapılan ölçüm sonuçlarının daha yüksek olması nedeniyle bu santrallerde havadaki partikül ve gazların denetimleri daha sık yapılması, açılacak olan sondaj kuyularının yerleşim merkezlerinden belirli bir mesafeden daha yakına açılmasına izin verilmemesi, H2S salınımının en aza indirilmesi amacıyla JES’lerde yeni teknolojilerin kullanımının yasal zorunluluk olması gerektiğini göstermektedir.
Aydın’da her geçen gün JES sayısı artmakta. Buna bağlı olarak JES’lerin akışkanları ve gazlarına bağlı olarak Aydın’da hava-toprak-su-gıda kirliliği, sonuçta da insan sağlığı olumsuz etkilenmektedir. Mevcut kirliliği Aydın’ın daha fazla sürdürmesi mümkün değildir.
Jeotermallerin ekosisteme verdiği zararlar yapılan çalışmalar ve mevcut uygulamalar ile sabittir. Aksini iddia etmek iyi niyetten uzak, şahsi çıkarlar uğruna ard niyetli ve kasıtlı açıklamalardır.
Aydın’da JES’lerin ekosisteme verdiği zararların önlenmesi, jeotermal enerjinin çıkarılması, kullanımı ve uygulamaları sonucunda oluşabilecek sağlık sorunlarının en aza indirilmesi için öncelikle yapılması gereken mevcut Jeotermal Yasasının derhal iptal edilmesidir. Gerekli yeni yasal düzenlemeler ve teknik önlemler bölge halkının da görüşleri ve hassasiyetleri dikkate alınarak, bilimsel verilerin ışığında yerine getirilmesi gerekmektedir.