Rahat ve geniş yatağımda döne döne yatarken, İstanbul’da meydana gelen deprem haberi ile yataktan çıkmayı başardım.
Beni harekete geçiren bir güç olması gerekiyordu ve oldu.
Hemen dışarı çıktım.
Baktım kimse çıkmamış.
Mahallede yalnız yaşayan tek ben olduğum için kendime özel ‘deprem toplanma alanım’ oluşmuş resmen.
Üstelik AVM yapılma ihtimali de sıfır.
Zengin ve yakışıklı bir aristokrat olmanın bence en faydalı yanı da bu.
*
Ailem İzmir’de yaşadığından daima görüşme şansım olmuyor.
“Deprem falan oluyor. Ne olur, ne olmaz gidip onları da bir göreyim” diyerek İzmir’e doğru yola çıktım.
İzmir’e gelince annemlere uğramadan kendimi deniz kenarına attım.
Özlemişim denizin kokusunu.
Manzarası da harikadır İzmir’in, bilirsiniz.
Şöyle bi etrafıma göz gezdirdiğimde kimsenin manzarayla ilgilenmediğini ve deli gibi çalıştığını gördüm.
Herkes bir koşturma içinde.
Hemen ellerimi göğe kaldırdım ve:
“Herkes deli gibi çalışırken bana bu manzaranın tadını çıkarttırdığın, beni aristokrat olarak yaratıp, çok zengin yaptığın için teşekkür ederim tanrım” diye dua ettim.
*
Sonra eve geçtim, sarıldık, kucaklaştık, hasret giderdik.
Baktım annemde bir telaş.
“Napıyon” dedim.
“Domates aldım. Konserve yapıcam” dedi.
Annem sonraki saatlerde benle ilgilenmek yerine domates konservesi yaptı.
Yetmedi ertesi gün kabuklarıyla salça yaptı.
O da yetmedi sonraki gün yeşil kalmış olanlarla domates turşusu yaptı.
Yine yetmedi internetten öğrendiği domates reçelini yaptı.
İzmir’de kaldığım dört gün böyle geçince ellerimi tekrar havaya kaldırıp:
“Bu domatesi Anadolu’ya tanıtan ve tohumlarını 1799-1825 yılları arasında getiren İngiliz Konsolosu John Barker'in ben taaa…” diye küfürlü bir dua daha ettim.
*
Biraz sesli dua etmişim ki annem bastı kalayı.
“Yaw anne kırk yılın başı geldim dört gündür benle ilgilenmediğin kadar domatesle ilgilendin. Yahu gidip markete alsana salçanı, turşunu ne uğraşıyon. Hayırdır fakirleştik mi?” dedim.
Hiç göremediğim kadar ciddi bir bakış attı ve:
“Evladım sen başka bir ülkede mi yaşıyorsun? Aristokrat ve zengin olsak da 2019 Mart ayında 100 lira olan elektrik faturamız 1 Nisan’da 137 lira oldu. 1 Temmuz’da 158 lira oldu. 1 Ekim’de 182 lira oldu. Altı ayda yüzde 82 zam demek bu. Sen aristokrat aristokrat kıçını gezdirirken biz yaşamaya çalışıyoz” diyerek gerçek dünyayı gösteriverdi.
*
Analar bi şey diyorsa doğrudur.
Hele ki zengin analar bile mutfakta önlem almaya başlamışsa bol keseden atan siyasetçilerin iki kez düşünmesi gerekir. AŞK NEDİR?
Öğretmene sordum “Aşk nedir?”
“Bu dersi işlemedim” dedi.
*
Şoföre sordum “Aşk nedir?”
“Bu yoldan geçmedim” dedi.
*
Çocuğa sordum “Aşk nedir?”
“Bu oyunu oynamadım” dedi.
*
Polise sordum “Aşk nedir?”
“Böyle bir ihbar almadım” dedi.
*
Deliye sordum “Aşk nedir?”
“Beni bu hale getiren” dedi.
İNANARAK DEĞİL, DÜŞÜNEREK YAŞAYIN
Fransız Kimyacı Lavoisier 51 yaşında iken, mahkeme giyotinle ölüme mahkum eder.
Boynunun vurulmasını beklerken kitap okumaktadır.
Cellat, onu giyotine götürmek için yanına geldiğinde Lavoisier, nerede kaldığını unutmamak için kitabın arasına bir ‘kitap ayracı’ koymuştur.
Lavoisier, giyotine giderken Matematikçi arkadaşı Langrange'i yanına çağırır ve:
"Kafam sepete düştüğünde gözlerime bak. Eğer iki kere göz kırparsam, insanın kafası kesildikten sonra bir süre daha beyin düşünmeye devam etmekte demektir” der.
*
Kafası giyotinle kesilir, sepete düşer ve gülerek iki kere göz kırpar.
Matematikçi Langrange diyor ki;
“Lavoisier'in son saniyedeki ispat arayışı, bilimselliğin yüzyıllar sürecek meşalesidir”
*
Bilim böyle mücadeleler gerektirir.
Bu nedenle duyduklarınıza inanarak değil, tanrının size verdiği düşünme ve karar verebilme ayrıcalığını kullanarak yaşamayı deneyin. GÜNÜN FIKRASI
Yetmişlik emekli bir albay evlenmek istemiş.
Karısı da eşine genç ve güzel bir hanım bulup kocasını evlendirmiş.
Bir arada mutlu mesut yaşıyorlarmış.
Genç ve güzel gelin bu durumdan rahatsız olmuş ve kocasının eski eşine:
“Siz bu durumdan nasıl rahatsız olmuyorsunuz? Ben genç ve güzelim beni hiç kıskanmıyor musunuz?” diye sormuş.
Kadın cevap vermiş:
“Bak yavrum, kocamın saçının ışıltısını, cebinin şıkırtısını, kalbinin tıkırtısını, ayakkabısının parıltısını ben yaşadım. Sana da göğsünün hırıltısı, götünün zırıltısı kaldı. Neyini kıskanayım”
GÜNÜN TESPİTİ
“..hiç bir şey yapmadan da yorulabilir insan.. düşündükleri ‘ağır’ gelebilir mesela..” BEN
“..bir kuş kadar ‘özgür’ olsam, üzerine sıçacağım çok kişi var..” GÜNÜN SÖZÜ
“..deve yavrusuna ağlayan börü, eniği öldü de üzülmez oldu..” KADINLAR ERKEKLER
“..kadınlara, ‘başaramazsın’ demeyin ‘başarırlar’.. ‘gidemezsin’ demeyin ‘giderler’.. ‘yapamazsın’ demeyin ‘yaparlar’.. ve sabırlarının bittiği gün, bambaşka biri olarak yeniden doğarlar.. işte o kadınlar gidişleriyle adamı, kalışıyla da o adamın hayatını karartırlar..”