Annesine babasına saygısı olamayan, eşi dostu kaale almayan, insanlardan ürkmeli... Onlarda utanma duygusu yoktur. İnsanı bir arada güzelleştiren beraberliktir. İnsanın hilkatinde “yalnız kalma” diye bir emir yoktur. İnsan yaratılırken hemcinsi de yaratılmıştır. Onu reddetmez. Onu hepten yok sayamaz.Utanmayı yok saymakta “insanıda yok saymaya” benzer. Haya duymayan insan, insanlığını yitirmiştir.Hayvani arzular yerini almıştır. Küçülmüştür. . . . Küçülen insanı pis kapılar, kötü insanlar bekler. Küçük insan, böyle kapıları aramak zorunda kalır. İnsan küçüldükçe, nizami olmayan yerleri de hürrüyet sanır. Aslında onun yüzüne iyi kapılar kapandığı için, ancak hayasız-lık kapıları açılmıştır. Artık istese de bu kapıların dışındakileri açamaz. Küçülmüş insanın açacağı kapılar bellidir. . . . Küçülmüş insan engel tanımaz, haya tanımaz. Kılıktan kılığa giren insandır. Yataklık yapan küçülen insandır. Yüzüne tükürsenız “rahmet” yağıyor zanneder. İnsanı insan yerine koymayıp,kendini “ insan “ zanneder. Halbuki,”nefsi nefsi” diyerek küçülmüştür. İnsan küçüldükçe “feleğini” şaşırır. Ne yapacağını bilmez... Cinsiyete koşar... Erotizme, pornoğrafiye müttefik olur... Küçüldükçe bataklığa sapar, sapıklaşır... Bunu toplumun diğerleri takip eder...Ufalaşırlar, ileriyi görememezlik, küçülmeler, ona teselli... Teselli buldukça hükümlerıde değişir... “Zenginleşiyorum, hürriyetimi kazanıyorum” diyerek, yanlışçı tutumları yüzünden utanmazlığını had safhaya ulaştırır...Erdemlerini bir köşeye fırlatıverir... “Hürriyetini” kazandığını zannederek “köle “olduğunun farkında değildir. Artık “Eşref-i Mahluk” olan insan gittikçe çirkinleşerek, ardından da “dua” edeceklerı kalmadan tüketecektir. Her küçülen insan gibi“karakter “ utanmazıdır..., Tükenişe doğru gittikçe biterken dahi “necis” elleriyle toplumdan hala söz hakkı ister. Ve her defasında aynı şeyleri “papağan” gibi tekrar eder: -Özgür olunuz... -Ateist olunuz... -İthamcı olunuz... Her defasında “aynı hamanın tası” olduğu için,dinleyicilerinin sırtı dönük olduğu bilmez ki... -Bilmez ki “kendi kendini” dinlediklerini... . . . Küçülen insan küçüldükçe, artık onun yanında “vatan sevgisi” saçmalıktır... Milli kültürmüş, örfmüş, dinmiş, ülküymüş, onun için birer safsatadır. Geçmişini unutup cihanşumulluğa yönelir... Bilmez ki, “cihanşumulluğun” kimin davası olduğunu... Artık “o” “mabudunu “da değiştirmiştir... Kendi yaptığına tapınır; fakat, yeri geldiğinde de cahiliye devrinde olduğu gibi kendisi yer putunu... Kendisi de inanmadığı için hep ortada kalır. Hep ısırır... Tutunacak kolları kalmaz... Tutanaksız kalır... Akıl ile her şeyi ölçmeye kalkıp, rasyonelci olur... Akılsız davrandığını unutmuştur... Hakikati inkar edip, hakikatin kendisi için var olduğunu sanır. Yani “egzistanyalist” oluverir... Bilmez ki, kensinin yok olduğunu... Her şeyin maddeyle var olduğunu sanır. “Materyalistin” müdafileri kesilivelirler... Gerçek manada “millet” sevgisini bilmediği için , “moda” sevgisine kapılırlar. . . . Etrafınıza baktığınızda onları tanıyacaksınız... Onlar insanı reddederler. “Eşit kadın” diye, “hür kadın” diye bağırırlar. Milliyetçiliği, Muhafazakarlığı yerden yere vurmak isterler... Ama, her defasında yanılırlar..