Dünyada nüfus artışına dayalı olarak şehirlerde suya talep artıyor. Artan talep doğrultusunda; kullanım, israf ve bilinçsiz tüketim alışkanlıkları artıyor. Bunu değiştirmek bizim elimizde. Su yeryüzünde yaşayan her bir canlı için hayatın kaynağı. Gölleri, denizleri, nehirleri, yeraltı sularını ve sulak alanları korumalıyız. Ormanlık alanları koruma altına almalıyız. Sadece günü kurtarmaya yönelik adımlardan kaçınmalıyız. Sel, kuraklık, su kirliliği gibi sorunların çözümü yine doğada. Suyumuza sahip çıkalım. NASA su bilimcisi Jay Famiglietti'ye göre "Dünyanın her tarafında su seviyesi düşüyor. Su kaynakları sonsuza dek yetecek değil."
Bir damla suya muhtaç kalabiliriz. Su hayattır. Doğumdan ölüme kadar sağlıklı bir hayat için su...su...su. Afrika’da yaklaşık bir milyar insan sağlıklı ve temiz suya erişemiyor. Bu ise dünyada sekiz kişiden birinin suya erişememesi anlamına geliyor.. Bilimsel çalışmalar önümüzdeki 20 yıl içinde susuzluğun aralarında İstanbul gibi büyük metropoller başta olmak üzere dünyanın pek çok ülkesine yayılarak milyarlarca insanı etkileyecek bir boyuta ulaşabileceğini gösteriyor.
Kendimize sormamız gereken birinci soru: “Suyu doğru kullanıyor muyuz yoksa bilinçsiz bir şekilde fazlamı tüketiyoruz”
Dünyada 700 milyon insan su kıtlığı çekiyor. Dünyamızda tatlı su ihtiyacı günden güne artıyor. Nüfusun artması yanı sıra küresel ısınma, endüstrileşme ve yer altı kaynaklarının doğru kullanılmaması gibi sebeplere bağlı olarak tatlı suya erişimde bazı bölgelerde ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Devletler ve uluslararası sivil kurumları yakın gelecekte yaşanması muhtemel susuzluk sorununu çözmek için önlemler almaya çalışıyor.
“İklim değişikliğini durdurmadan su krizine çare bulunamaz.”
2000 ile 2050 yılları arasında suya olan talebin yüzde 55 artış göstermesi bekleniyor. Tatlı suyun yüzde 70'i tarımda kullanılıyor. Artan nüfusu beslemek için gıda üretimi 2035'e kadar yüzde 69 artacak. Ayrıca elektrik enerjisi üretiminde soğutucu olarak da su kullanılıyor ve bu enerjinin yüzde 20 oranında artması bekleniyor. Doğaya dayalı çözümler, su sorunlarımızın çoğunu çözme potansiyeline sahip.Yeni ormanların dikilmesi,nehirlerin taşkın yataklarına yeniden bağlanması ve sulak alanların restore edilmesi, su döngüsünün yeniden canlandırılması ve insan sağlığını ve geçim kaynaklarını iyileştirecektir. Su bütün besin ögelerinin en basit ve en önemlisidir. Yaşamsal fonksiyonlar olan besin ögelerinin sindirim, emilim, taşınma, metabolizma ve atımları suya bağlıdır. Vücut hücreleri su ile doludur ve onun içinde yaşamsal faaliyetlerini sürdürmektedirler. Su insan vücudundaki hücrelerin ihtiyacını insan vücuduna taşımakla görevlidir. Hayatta kalabilmek için suya ihtiyacımız var.
Birleşmiş Milletler (BM) tarafından belirlenen raporda küresel su krizinin boyutuna rakamlarla dikkat çekip, doğaya dayalı çözüm önerilerini sıraladı; 1900 yılından beri insan faaliyetleri nedeniyle dünya genelinde doğal sulak alanların yüzde 64-71 kurumuş durumda. 2,1 milyar insan hala temiz su hizmeti alamıyor. Küresel çapta kullandığımız suların yüzde 80’i yeteri kadar arıtılmadan ekosisteme geri boşaltılıyor. 1,8 milyar insan çok sayıda hastalığa neden olan kirli suları kullanıyor. Temiz olmayan suların kullanımı her yıl 842.000 kişinin ölümüne neden oluyor. Su sıkıntısı savaşlara yol açabilir.
İstanbul'da Bizans İmparatoru Jüstinyen (527-565) tarafından inşa edilen Yerebatan Sarnıcı 80 bin metreküp yağmur suyu depoluyor. Birçok şehirde bu yöntem tekrarlanabilir mi?
Suyumuzu gereksiz harcamaya devam edersek, dünyamızın suyu yakın gelecekte tükenebilir. Su sıkıntısı savaşlara yol açabilir. Bugün tasarruf yapmaya başlamazsak, yarın tasarruf yapacağımız suyumuz olmayabilir. Bugün duştan bulaşığa tüm alışkanlıklarımızı yeniden gözden geçirme vakti. Yarının suyunu kurtarmak için, hemen bugün harekete geçme günü.