- Ana Bubam nede?..
- Taalaya giddiydi, ne edcen bubanı?
- Aaşam geliken bene bakkaldan bebe şekeee alcaadı.
- Cavırın eniği, bi doymadın şekelere gaari.
- Anaa benim gaanım acığdı,
- Oolum sen daa demin yemedinmi yemeeni?
- Ne demini ana, demin dedin zabalendi, güneş nere geldi bagsana
- Cavırın eniği bi doymadın gaari.
5-6 yaşlarında üstü başı perişan kırmızı kazaklı, ayağında pantolonu olmayan, onun yerine kirli yeşil kilotu olan bir oğlan çocuğu, taş duvarlar, 2 odalı bir ev, taş avlu duvarının üstü odunlarla ve çalı çırpı ile kaplanmış. Avluda 25 yaşlarında esmer güzeli genç bir Anne, çarıkların üstünde rengi solmuş bir yünüm donu, üstünde yeşilli mavili bir hırka leğene eğilmiş küllü su ile çamaşır yıkıyor. Bir taraftan düşünüyor; "Oğlu bi yandan, bubası bi yandan durmadan kirlediyoola. Gözü batasıcalaa.”
Arkadaşlar yukarıdaki başlık takriben önümüzdeki bir yıl içinde piyasaya çıkması için yazmayı düşündüğüm bir kitabın ismi olarak tasarlandı. Yukarıdaki cümleler de bu kitabın başlangıcı olacak büyük ihtimalle.
Kısaca özetlemek gerekirse, 1922 Yunan işgali sırasında Aydın İli Kuyucak İlçesi Kayran Köyü’nde yaşayan Ali Bey, eşi Emine hanım ve oğlu Mustafa’nın hikayesi şöyle. Emine hanım eşi Ali Bey'den çamaşır ipi ister. Ali Bey parası olmadığı için işgalci Yunan Karakolunun haber kanalı telgraf tellerini keserek eşi Emine Hanıma “Al sana çamaşır ipi.” der. Ancak Ali Bey telgraf tellerini keserken köydeki işbirlikçilerden biri görür. O dönem bölgede sarhoş Yunan Askerlerinin bölgenin en büyük vatansever gücü Yörük Ali Efe ile savaşları gündemdedir. Yörük Ali Efe’nin baskınından korkan Yunan Karakol Komutanı Teğmen Astiyadis tellerle birlikte hat kesilince Nazilli Yunan Karakolundan alacağı desteği alamaz. Bu nedenle öfke ile köye çıkar telgraf tellerini kimin kestiğini araştırır. Telgraf tellerini keserken Ali Bey'i gören işbirlikçi Ali Bey'i Yunan Komutanına ispiyonlar; "Telgraf tellerini Ali Bey kesti.” der. Tğm. Astiyadis 4 tane asker göndererek akşam yemeğinde Ali Bey'i, eşinin ve oğlunun gözü önünde ellerini kelepçeleyerek evinden alırlar. Karakolda öldüresiye işkence yaparlar, 2-3 gün sonra bir tutanakla Afyon’daki büyük karargahlarına gönderirler. Afyon’da sözde Yunan Mahkemelerinde usulden yargılanan Ali Bey'i mahkum ederek kurşuna dizerler. 2007 yılında Aydın Müftülüğü din görevlileri Ali Bey'in naaşını Afyon’dan getirerek Çobanisa Mahallesi Mezarlığına defnederler. Rahmetli babam Mustafa Tükenmez’in babası yani Dedem olan Ali Bey ile ilgili bu gelişmeleri bana 30 Aralık 2008 yılında geçirmiş olduğu kalp krizi sonucu vefat eden ağabeyim Hasan Tükenmez vefatından önce anlatmıştı. Şuanda sinopsis aşamasında olan kitabın sanırım senaryo çalışmalarını da kendim yapacağım. Yukarıda takriben giriş bölümünü verdiğim “Telgrafın Tellerinden Şehadete” isimli, romanın yazımına Rabbim izin verirse önümüzdeki yılbaşından önce başlamayı planlıyorum. Romana şimdilik bu ismi koydum ama ilerde hikayenin içinden bir cümle de kitap ismi olabilir. Şimdilik en uygun isim bu gözüküyor.
Rabbim izin verirse dedem şehit Ali Bey’i yazdıktan sonra, bu sefer annemin babası olan ve Çobanisa’da uzun yıllar gönüllü din görevlisi olarak hizmet veren ve gerçek bir Alim olan diğer dedem Hasan Hoca’yı (Bildiren) da 1940'lı yıllardan bu günlere taşımak istiyorum. Çobanisa’da yaşayan yaşlılar dedem Hasan Hoca’yı ve yaşadığı menkıbeleri hala anlatırlar. Ben hemen bir tanesini kısaca aktarayım.
1940 yılı farz edelim. Dedemin Devlet Demiryolları üzerinde yol kenarında 5 dönüm yani 5000 metrekare içinde tek göz ahşap evi olan bir bahçesi vardı. Bahçede hemen her çeşit meyveden bulunurdu. Herkesin bildiği gibi asmalar için çatallı herekler dikilir ve üzüm asmaları bu herekler üzerine abanır, salkım salkım üzümleri bu herekler üzerinde verirler. Yine bahçedeki hereklerden biri devrilmiş, ancak yerden kaldırıp tekrar dikebilecek 5-6 kişi bir araya gelmemişti. Dedem Hasan Hoca bir gün bahçede kendisine yardımcı olan Mustafa isimli köylüye; ”Mustıva, gel de şu hereği kaldırıverelim.” der. Köylü Mustafa bakar ki herek büyük. Gerçekte 5-6 kişi zor kaldırabilir. Ve der ki; "Hocam şuradan gaveden bi kaç kişi çağırıp gelem öyle galdıralım” der. Ancak Dedem Hasan Hoca; "Musdıva gel sen,ikimiz yeteriz evelallah.” der. Neyse hereğin bir ucundan Köylü Mustafa, diğer ucundan Hasan Hoca serçe parmağıyla hereği ayağa dikerler. Olanlara inanamayan Köylü Mustafa daha sonra yaşadıklarını Köylülere anlatır. 5-6 kişinin zor kaldırabileceği bir asma hereğini dedem Hasan Hoca serçe parmağı ile kaldırarak ayağa dikmişti.
Aslında arkadaşlar bugün sizlere ADÜ’ye bağlı Kuyucak Meslek Yüksek Okulu ile ilgili yaptığım görüşmeleri yazmayı planlıyordum. İş nasıl oldu da yazmayı düşündüğüm kitaba geldi inanın bende anlayamadım.
Bu arada daha önce Kuyucak ilçe merkezinde Hükümet Konağının köşesini oluşturan İnönü Caddesi ile Atatürk Caddesi’nin kavuştuğu kavşakta köşeye dikkatsiz şekilde park edilen araçlar yüzünden Atatürk Caddesi’nden, İnönü Caddesi’ne çıkıp, özellikle sola dönecek araçlar için büyük tehlike oluştuğunu yazmış, Kuyucak Hükümet Konağı Kuzey Doğu Köşesine araçların park etmesini önleyebilmek için buraya Aydın Büyükşehir Belediyesi tarafından dubalar dikilmesini istemiştik. Geçtiğimiz günlerde Aydın Büyük Şehir Ulaşım Daire Başkanlığı görevlileri ilçemize gelerek İnönü Caddesi üzerinde Yaya Geçidi olan bölgelere araç parkını önlemek için dubalar çaktılar. İlçemizden Büyükşehir Belediyesine yapılan yazılı başvuru sonucu Hükümet Konağının köşesi gibi tehlike arz eden birkaç noktaya da aynı dubalardan dikileceği konusunda memnuniyetle bilgi aldım. Özellikle Hükümet Konağının Kuzeydoğu köşesi daha önce 2 adet ölümlü trafik kazasına yataklık yaptığı için bence çok önemli. İnşallah kısa zamanda gereği yapılır.
Selam ve Saygılarımla...