İlk çağda iklimin ılımanlaşması, insan topluluklarının daha çok su kenarlarına yerleşmeye başlaması palenteolik çağın bitmesinin ve neolitik dönemin başlamasının ilk işaretleridir. Neolitik dönem (milattan önce 8 bin ile 4500 yılları) insanlığın gelişiminde yeni bir dönüşüm getirmesi nedeniyle çok önemlidir. Tarihçiler; bu döneme kadar göçebe yaşayan insan topluluklarının, bu dönemden itibaren yerleşik düzene geçmesine ve işbölümünün gündelik yaşamda egemen olmasına, insanlığın gelişimin de çok büyük bir adım olduğu konusunda birleşirler. Tarım ve hayvancılığın bu dönemde bereketli hilal denilen bölgede başladığını biliyoruz. Bereketli hilal’in sınırları aşağı-yukarı; Akdeniz ikliminin egemen olduğu Mezopotamya, Güney Doğu Anadolu ve doğu Akdeniz’i kapsar.
İşte ilk tohumun ortaya çıkışı bereketli hilal topraklarındadır. Günümüzden yaklaşık on bin yıl önce işbölümü nedeniyle muhtemelen bir kadın barınağına dönerken sendeledi ve topladığı buğday tohumların bir kısmı yere döküldü. Bu tohumların daha sonra çimlenerek yeşermesi tarihe buğdayın ilk atası, kadına da ilk ıslahçısı (çiftçisi) olarak geçti.
Günümüzden yaklaşık yüzyıl önce bilim adamları çiftçilerin tohum ıslahçılığını yeterli bulmayarak tohum islahı yapmaya başladılar. Birçok çeşit ıslah edilerek geliştirildi. Küresel şirketler kârlılığı görerek bir kısmı tohum üreterek dünya piyasalarına egemen oldular. Bugün dünya tohum pazarını, başta monsanta, Dupont, Land O’Lakes (ABD) ve Bayer, KWS AG(Almanya) gibi küresel dev şirketler egemendir. Bu firmaların büyük bir kısmı tarımda kullanılan kimyasallardan herbisit (ot öldürücü), fungisit (mantar öldürücü), insektisit (böcek öldürücü) üreticisi ve satıcısı olduklarından giderek dev sermayelere ulaşmaları diğer firmaların rekabet etme olanağını ortadan kaldırmakta, oluşan tekelleşme ise tohum fiyatlarının her yıl yükselmesine neden olurken, çiftçinin üretim maliyetini artırmaktadır. Ta Mustafa Kemal Atatürk Türkiye’nin bir tarım ülkesi olduğu gerçeğinden hareketle birçok tarımsal araştırma kurumları kurmuş bunlardan bir tanesi de 1934 yılında Nazilli Pamuk Araştırma Enstitüsüdür. Nazilli Pamuk Araştırma Enstitüsü dünyadaki dev tohum şirketleri karşısında kısıtlı bütçesi ve imkânlarıyla rekabet etmeye çalışsa da giderek eski etkinliğini kaybettiği biliniyor. Bir zamanlar şimdilerde efsane olan Nazilli 84’ü, o dönemi yaşayan çiftçiler hala anlatırlar. O dönemde yaygın olarak pamukta ekilen akala tohumunun geç gelişmesi ve 200-250 kg verimi olması nedeniyle çiftçiye yeterli gelir getirmiyordu. Nazilli Pamuk araştırma Nazilli 84’ü çiftçiyle buluşturunca verimin birden 400-450, hatta çok iyi topraklarda 500 kg bulması çiftçinin yüzünü güldürmüştü.
Nazili Pamuk araştırma Enstitüsü günümüzde de tohum ıslah çalışmalarına devam ediyor. Geçen ay ıslahı tamamlanmış Harem 2 pamuk tohumunun, satış ve pazarlama haklarını Sökeli bir firmanın almış olması Milli tohumculuğumuzun desteklenmesinin yanı sıra, çiftçimize bölgeye uyumlu yeni bir seçenek sunması açısından da olumlu buluyorum.