Yol Hikayeleri 65 “Yine Yağmur Yağdı,Yollar Geçilmez Oldu.” Başlıklı yazımızla ilgili olarak 29 Temmuz 2019 tarihinde Kuyucaklı olup Kuyucak dışında görev yapan bir okurumuzdan ilişikteki destek mesajı geldi. mesaj şöyle; “Bu yazınızda Kuyucak ile ilgili bazı sorunları gündeme taşıdığınız için teşekkür ederim. Gerçekleri yazmışsınız. Yazılarınızda Kuyucak ile ilgili sorunları gündeme getirmeye devam etmenizi diliyorum. Dörtyol Kahveleri mevkiindeki düzensiz park etme sorununu da yazarsanız sevinirim. Başarılar dilerim.” Okurumun olurunu alacak zamanım olmadığı için şimdilki ismini vermeyeceğim. Müsaade ederse daha sonra ismini zikredebilirim bu köşede.

Aslına bakarsanız 10 yılı aşkın zamandır yazıyorum. İlk defa böyle destekleyici bir mesaj aldığım için mutlu olduğumu söyleyebilirim. Neticede Kuyucak hepimizin. Her ne kadar yöneticilerimiz bizlere hizmet için ellerinden geleni yapıyor olsalar da zaman zaman aksayan bazı noktalar gözden kaçabiliyor.
Okurumun bahsettiği gibi sadece Dörtyol Kahveleri Mevkiinde değil düzensiz park etme sorunu, aslında daha fazlası Dörtyol’dan aşağı Anayola inen Arif İzgi Caddesi’nde mevcut. Arif İzgi Caddesi maalesef araç parkı yönünden tamamen düzensiz durumda. Dörtyol Mevkiinde sadece düzensiz park etme sorunu yok ayrıca. Oradaki trafik sorununu daha önce de birkaç kez gündeme getirmiştim. Netice de İnönü Caddesi’nin batı yakasında gece takriben 100 km/h sürat yapan otomobiller, yada aşırı süratli seyreden motorsikletler, yada çok gürültülü araçlar görmüştük.

Ancak şu aralar Aydın ili olarak en büyük sorun nerdeyse il geneline yayılmak üzere olan Jeotermal Enerji Santralleri olmakla birlikte, ülke olarak en büyük sorunumuz ise önümüzdeki süreçte aramızda iç savaş çıkarmaları için ülkemize gönderildikleri düşünülen Suriyeliler.

Sevgili Arkadaşlar sizlere önceki yazılarımda 1990 lı yılların başında atmosferde ozon tabakasının delinmesi ile Bilim İnsanlarının önümüzdeki 50 yıl içinde dünyada insanların yaşayabileceği alanların azalacağı, dünyanın bir çok bölgesini su basacağı ayrıca bir çok bölgenin çölleşeceği hatta bulunduğumuz bölgenin çölleşeceği noktasında tespitlerini aktarmış bu tespitle birlikte kendilerini dünyanın efendisi olarak gören İsrailoğulları’nın kendilerine yeni yerleşim alanı olarak Dicle-Fırat Havzasını yani Mezapotamya’yı seçtiklerini belirtmiştim.

Görünen o ki şayet tedbir alınamazsa ilimizde kurulan JES’ler yani Jeotermal santraller bölgemizin çölleşmesini hızlandıracak gibi gözüküyor. Konunun uzmanı değilim ancak kafama takılan, 38 yıllık gazeteciyim, bildim bileli Buharkent Kızıldere’de Jeotermal Santralleri var. Bu güne kadar buradaki santrallerden hiçbir şikayet duymadım. Üstelik bölgemizin en güzel inciri o bölgede yetişirdi. Ne olduysa Pamukören Mahallemiz başta olmak üzere bölgemizde son yıllarda açılan Jeotermal Santrallerin devreye girmesinden sonra oldu. Bölge halkımız jeotermallerin tarımı bitireceğini, sadece tarımı değil kendilerinin de zehirlendiklerini ileri sürerek şikayet ediyor. Kimsenin kazancı bizi ilgilendirmez, ancak bu santraller çalışırken uyulması gereken bazı kurallar unutuluyor mu acaba diye düşünüyorum. Hatta bu gün yani 1 Ağustos 2019 Perşembe günü Aydın Kent Meydanında Jeotermal konusuyla ilgili bir toplantı var. Aslında şartlarım uygun olsa katılmayı çok isterdim. Neticede Aydın’da yaşayanlar,hülasa Aydınlılar adeta ilimizin var olma yok olma meselesi olan Jeotermaller konusunda neticeye varabilir,ancak birlik olmak zorunda. Tüm Aydınlılar siyasi düşünmeden Aydın Tarımı ayrıca insan sağlığı için bir araya gelmek zorunda. Ne demişti işgal yıllarında Gazi Mustafa Kemal Atatürk,”Milletin İstiklalini,yine milletin azim ve kararlılığı kurtaracaktır.” Aydın’ın JES’in zararlarından kurtulması da yine Aydınlının azim ve kararlılığı sayesinde olacaktır.

Suriyeliler konusuna gelince aslında sadece Suriyeliler değil sorun. Irak’tan ,Afganistan’dan,Ürdün’den gelenler de var.Hele Ürdün’den bu aralar günde 100-200 aile Türkiye’ye sığınıyor.

Aslında Suriyeli Sığınmacılara Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlarından fazla imtiyaz tanınmasa halkımız bu konuda çokta ilgili değildi. Ancak baktı ki hastanede sıra beklemeden para vermeden Suriyeliler tedavi oluyor, bizim Mehmetçiğimiz Suriye’de Şehit olurken, Suriyeliler burada keyif çatıyor, bizim devletimiz bizim çocuklarımıza 450 TL geri ödemeli burs verirken, sınavsız Üniversiteye kabul ettiği öğrencilere 1200 TL geri ödemesiz burs veriyor. Haksızlık halkımızın bu konuda bilinçlenmesine sebep oldu.

İşin aslı ülkemizdeki Suriyeliler, Afganlılar, Filistinliler,Iraklılar ve diğerleri Emperyalizmin üzerimizdeki 100 yıllık planı olan Türk, Kürt, Arap Federal Cumhuriyeti’nin ön hazırlıklarını oluşturuyorlar. Zira içimizdeki sığınmacıların sayısı hızla artıyor. Bu arada İç İşleri Bakanımız Sayın Süleyman Soylu’nun konuyla ilgili sözleri oldukça ilginç;”Suriyelileri gönderme kabiliyetimiz yok, böyle bir hakkımız yok.” Sanki birileriyle bu konuda anlaşma yapılmış, ya da birilerine bu konuda sözler verilmiş gibi. 1948 yılına kadar Fransızların mandası olarak yaşayan Suriyelilerin Vatan konusunda bizim kadar hassas olmalarını beklemiyoruz zaten. Belki bir çoğu Emperyalizm tarafından kullanıldığının farkında değil.
Sizlere 1986 yılında bizim gazetecilerden birinin ABD Büyükelçisi ile yaptığı röportajın sonunda büyükelçinin son iki cümlesini daha önce yazmıştım. Ne demişti Büyükelçi;” Bizim Türkiye’de toplumu yönlendirmek için kullandığımız insan sayısı Medyanın dışında 3000 ile 15.000 arasında değişir. Ve bu insanlar benim gibi sarı saçlı mavi gözlü değil, senin gibi kara kaşlı kara gözlüdür.” Yani bundan 33 yıl önce ülkemizde ABD adına toplum mühendisliği yapan, Truva atlarının sayısı 15 bin. Bu gün bu Truva Atları 1 milyon olmuş mudur. Yada 5 milyon. Peki son yıllarda bizim demografik nüfus yapımızı bozmak için ülkemize doldurulan mülteci ya da sığınmacıların kaç tanesi hakkında yeterli istihbarat araştırması yapıldı.

Dünyanın hiçbir ülkesinde olmadığı şekilde her karışı Şehit Kanları ile sulanmış kutsal vatan topraklarımıza doldurulan bu insanların kaç tanesi IŞİD Üyesi, kaç tanesi PKK’lı, kaç tanesi Truva Atı, kaç tanesi PYD’li, kaç tanesi El Kaide üyesi, kaç tanesi gerçekten mülteci, kaç tanesi Türkmen, kaç tanesi Arap, kaç tanesi başka dinlerden, kaç tanesi Türk Milleti’nin dostu, kaç tanesi düşmanı.? İnsan evine misafir alırken bile tanımadığı insanı evine kabul etmiyor. Dünyanın hangi ülkesinde böyle bir mülteci kabulü görülmüş.?

Nitekim yapılan kurgulama sonucunda halkın bu insanlara karşı tavır almasıyla birlikte, ülkemizdeki Suriyeliler başta olmak üzere diğer mülteci ya da sığınmacı gruplar kendi aralarında örgütlenmeye başladılar. İşin asıl tehlikeli boyutu bundan sonra. BOP kapsamında ülkemizde SEVR Şartlarını yeniden uygulamak isteyen emperyalizm ülkemizde iç savaş çıkarmak ve akabinde ülkemizi bölmek istediğinde kimi ya da kimleri kullanacak.? Elbette içimizdeki yabancıları kullanacak ve önceki Truva Atlarını. Bir Şehit Torunu olarak Aziz Türk Milleti’ne başına örülebilecek çoraplar konusunda uyarılarda bulunmak görevimdir. Umarım benim gördüklerimi ve daha fazlasını ülkemizi yönetenlerde görüyordur ve gerekli tedbirleri de alıyorlardır. Bu anlamda İktidarın “Yeniden Asya” açılımını Emperyalizmin üzerimizdeki senaryosunu bozma adımı olarak değerlendirmek istiyorum. Ancak Suriye Kuzeyinde Güvenli Bölge planının ülkemizin hayrına olduğuna inanamıyorum. Zira 1991 yılında Irak’ın kuzeyinde uygulanan güvenli bölge sonucu Barzanistan kurulmuştu.