Uzun bir uçak yolculuğunun sonun da yanımda oturan eşim ‘Bak Ağrı Dağı ne güzel’ dedi. Başımı çevirip uçağın penceresinden baktığımda gerçekten de o muhteşem görünüşüyle Ağrı Dağı bizleri sevecen bir şekilde karşılıyordu.
Uçağımızdan inerken merdivenlere ayak bastığımızda Ağrı Ahmed-i Hani Hava Limanı tabelası ile karşı karşıya kalmıştım. Bilmediğim bir memlekete kızım sayesinde ayak basıyordum.
Evet, kızım, can parem bu memlekette öğretmenlik yapmak için bulunuyor, bizde ona ziyaret için oradaydık.
Doğubayazıt’a ve kızıma kavuşabilmek için servise bindik. Yol boyunca ve Doğubayazıt’ta her köşede Ahmed-i Hani yazıları ve tabelaları dikkat çekiyordu. Benimde dikkatimden kaçmadı tabi ki. Ahmed-i Hani Hava Limanı, Ahmed-i Hani Mahallesi, Ahmed-i Hani Okul isimleri, cadde, sokak, dernek isimleri ve daha niceleri. Biraz bilgim vardı ancak yetersizdim. Ahmed-i Hani Kimdi? Araştırmalıydım.
Orada tanıştığım bir esnafa sordum. Bana karşıdaki dağı eliyle göstererek ‘Karşıdaki Sarayı görüyor musun’ dedi.
- ‘Evet’ dedim.
‘İşte o saray İshak Paşa Sarayı, biraz ilerisinde de Ahmed-i Hani Türbesi var, git ziyaret et. Sorunun cevabını orada alırsın’ dedi.
Dediğini yaptım ve önce o muhteşem görünüşü ile o bölgenin cazibe merkezi haline gelen İshak Paşa Sarayını daha sonrada Ahmed-i Hani Türbesini ziyaret ettim.
Türbe girişinde Arvasi Seyyidlerine ait mezarlar dikkat çekiciydi. Mezarlık buram buram mis kokuluydu. Huzur vericiydi.
Ahmed-i Hani’nin:
Edebiyatçı ve Alim olduğunu biliyordum. Detaylı bilgiler edinince de, Bağdat, Halep, Şam ve İran Medreselerinde eğitim gördüğünü Astronom olduğunu, İslami ilim, şiir ve tasavvuf eğitimi de aldığını, Cizre’de yaşadığı dönemlerde yaşanmış bir aşk hikayesi olan ünlü MEM U ZİN adındaki eserini de yazdığını öğrenmiş oldum. Hayatı boyunca evlenmeyen Ahmed-i Hani’nin çevresine faydalı olabilmek için bütün eserlerini Kürtçe yazdığı ve 1651 yılında Hakkâri’de doğan Ahmed-i Hani’nin 1707 yılında Doğubayazıt’ta vefat ettiği bilgisine ulaştım.
Bölge halkı bu önemli zat-ı muhteremi ölümünden sonra her dönemde, o kadar çok sevip benimseyip, sahiplenmişler ki her yere Ahmed-i Hani adı vererek adını yaşatma gayreti içerisine girmişler.
Bizim de bu bölge de Ödemiş’te Birgi köyünde kabri bulunan Takıyyüddin Mehmet Birgivi Efendi adında ilim insanımız var.
Nazilli’de Sinan Dede’miz, Şeyhül Azam Muhammet Zühdi Halvetiyyül Uşaki, Feyyzullah Çingilli dede ve isimlerini yazamadığım birçok değerlerimiz var. Var ama galiba kıymet bilememişiz…
Ne olurdu bizde okullara, mahallelere, cadde ve sokaklara, kültürel alanlara bu zat-ı muhteremlerin isimlerini verebilseydik…