Atatürk diyor ki; "Çalışmadan, yorulmadan, öğrenmeden, rahat yaşama yollarını aramayı alışkanlık haline getiren milletler önce haysiyetlerini, sonra da istiklallerini kaybetmeye mahkumdurlar.”
Geçtiğimiz yazılarımdan birinde toplum olarak gereğinden fazla politize olduğumuzu, bu nedenle tabanda çok fazla siyasi tartışmaya girmenin kimseye yararı olmayacağını söylemiştim.
Demokratik ülkelerde toplumlar kendisini yönetecek olanları kendisi seçer, geçen sürede seçilen, halkın talepleri doğrultusunda hizmet verir ve halkına karşı yeterince adil davranırsa bir daha ki seçimde isterse tekrar seçilir.
Birde şöyle bir gerçek vardır. İnsanoğlu beşeri bir varlıktır, yani kusursuz değildir, elbet yönetenlerde hata yapabilir. Ancak yönetenler hata yaptıklarında kendilerini uyaracak mekanizmaları etkisiz hale getirir, çevrelerinde sadece dalkavukların kalmasına ve onların yağcılıklarına itibar ederse, her ne kadar iyi niyetli olursa olsun hatalarını göremez, toplum vicdanını rahatlatacak icraatlar yapamaz ve gün gelir duvara toslar. Ancak duvara tosladığında sadece kendisi zarar görmez, temsil ettiği toplumda onunla birlikte zarar görür.
Diyeceğim odur ki son yıllarda ülke siyasetinde hakim olan kin, nefret ve düşmanlık dili; dış tehditlere karşı sürekli birlik içinde olması gereken toplumu zayıf düşürür.
Yine önceki yazılarımda biz ülke olarak aylardır 31 Mart 2019 Yerel Seçimleri, yetmedi, YSK kararıyla tekrarlanan 23 Haziran 2019 İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri ile uğraşırken, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti Doğu Akdeniz’deki petrol kaynakları ve Ege Denizindeki çıkarları noktasında önce ABD sonra İsrail, Mısır ile önce ekonomik anlaşmalar yaptılar, sonra da Türkiye’ye karşı askeri saldırmazlık anlaşmaları imzaladılar. Yani ülkemiz kendi çıkarlarını korumak için Yunanistan ile ipleri koparırsa askeri saldırmazlık anlaşması imzaladığı ülkelerde Türkiye’ye karşı askeri karşılık verebilecekler. Bu bağlamda yine önceki yazılarımda 100 yıl önce İngilizler tarafından kullanılan Yunanistan’ın Türkiye’yi işgal ettiğini, 100 yıl sonra ise yine İngilizlerin kontrolünde AB ve ABD tarafından kullanılan Yunanistan’ın onlardan güç alarak Türkiye ile bir savaşa girebileceğini söylemiştim.
Nitekim geçtiğimiz günlerde sosyal medyada geçtiğimiz yüzyılda yaşamış ve bu güne kadar söylediklerinin bir çoğu gerçekleşen Bulgar Kahin Baba Vanga’nın 2019 kehanetlerinde Yunanistan-Türkiye Savaşı ve bölgede kuvvetli bir deprem olacağını söylemiş.
Neticede arkadaşlar; İktidarlar gelir, yönetir, yönetemez, zamanını doldurur gider başka siyasi partiler gelir yönetir. Yani makam ve mevkiler geçicidir, kalıcı değildir. Ayrıca hayat dediğimiz de bir nefesten ibarettir. Akşam yatarız, vademiz dolmuştur sabaha kalkamayız. Bu nedenle particiliği, düşmanlık haline getirmemek lazım. Burası Türkiye, ola ki yarın hiç beklenmedik gelişmelerle karşı karşıya kalabiliriz. Bu nedenle siyaset yüzünden kimseyi kırmamak gerektiğini düşünüyorum. Ki şu sıra kendi içimizde kavgaya değil kardeşliğe, birliğe ihtiyacımız var. Tekrar söylüyorum 3 tarafımız düşmanlarla çevrili ve inanın tarihte olmadığı kadar zayıf durumdayız. Düşünebiliyor musunuz daha düne kadar dünyada kendi kendine yeten 7 ülkeden biriyken şimdi 133 ülkeden 125 çeşit sebze meyve ithal ediyoruz.
20 yıl önce 900 bin askerimiz varken şimdi 300 bin askerimiz var, yeni askerlik yasası ile oda yarıya düşmek üzere. Yani demem o ki Allah Muhafaza yarın vatanı müdafaa mecburiyetine düşersek, “Sen yaptın, o yaptı.” demeden bütün kusurlarımızı bir kenara koyup birbirimizi sevmek ve gönül birliği oluşturmak zorundayız.
5 Milyon Suriyeliye bakabiliyoruz ama 500 bin kişilik orduya bakamıyoruz. Oysa ordu bizim güvenliğimiz için olmazsa olmazlarımızdan.
Bu gerekçeyle diyorum ki Yüce Allah Kutsal Kitabımız Kuran-ı Kerim’de ;”Kullarımın kusurunu gizleyerek benim yanıma gelirsen, bende senin kusurlarını gizlerim.” buyuruyor. Yüce Allah bizden bunu isterken, biz nasıl oluyor da rakiplerimizi düşman gibi görüyor ve sürekli onların kusurlarını araştırıyoruz. Yaptıklarımızdan vicdanen rahat mıyız? Bence hepimiz önce kendimizi vicdan muhasebesine çekmeliyiz. Yaptıklarımızdan vicdanen rahat mıyız? Zira en büyük yargıç kişinin kendi vicdanı imiş.
Aslolan Türkiye’dir arkadaşlar. Dünyada bir tane Türkiye var. Ve oda bizim vatan topraklarımızdan oluşuyor. Bu ülkede yaşayan her ferdin mutlaka bilmesi gereken en önemli gerçek “Türkiye’nin dünyanın en önemli ülkesi olduğu” gerçeğidir. Türkiye’yi hafife almak, Almanya yada Fransa gibi hiçbir coğrafi ve stratejik özelliği olmayan ülkelerle kıyaslamak en hafif tabiriyle aymazlık ve elimizde tuttuğumuz hazinenin değerini bilmemektir.
İşin kötü tarafı emperyalist ülkeler başta olmak üzere tüm dünya Türkiye’nin ne kadar değerli bir coğrafyada olduğunun farkında olmasına rağmen bizim hala bunun farkına varamamış olmamızdır. Ki adamlar açıkça söylüyorlar, ”Türkiye Türklere bırakılmayacak kadar önemli bir ülke” diyorlar, daha ne desinler. Ben diyorum ki Türkler tarihte olmadığı kadar uyanık ve tetikte olmak zorunda şu aralar. Yeterince okumadığımız yada sadece belli yayınları takip ettiğimiz için belki henüz farkında değiliz ancak ülke olarak her an başımıza beklemediğimiz bir takım gaileler açılabilir.
Aslında bu gaileleri aşabilmek için tüm vatansever cephenin bir an önce bir araya gelerek tedbir almaları gerekiyor. Ancak şu sıra aşırı derecede politize olduğumuz, ayrıca kendimiz gibi düşünmeyenleri terörist yada vatan haini olarak gördüğümüz için bu birlikteliği sağlamak şu ara pek mümkün görünmüyor.
Arzu edilen egosu yüksek yöneticilerimizin “Birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır”, “Bir günlük adalet, bin yıllık ibadetten iyidir.” Hadisi şerifleri, ayrıca Kutsal Kitabımızda yer alan; ”Kullarımın kusurunu gizleyerek benim yanıma gelirsen, bende senin kusurlarını gizlerim.” Ayeti kerimesi ışığında halkımıza ışık olma becerisini gösterebilmeleridir.
Selam ve Saygılarımla... İMZA : KÖŞE YAZISI