Hassas ruhları yadırgamayı adet edinmişiz. İşimize gelmeyen yerde suçluyor, işimize gelmeyen yerde ön yargı ile bakıyoruz. Bizim karakterimize, örf ve adetimize, görünüşümüze benzemiyor ise de ötekileştiriyoruz. İnsanlığın ilk günden beri yaşadığı en önemli sorunlardan biri sanırım ön yargı problemi. Buna abartma ve lüzumsuz eleştiriyi de eklersek yapbozu tamamlamış oluruz. Yeni ile eskinin, geçmiş ile geleceğin kavgası bitmiyor ne yazık ki. Peki buna nasıl çözüm yolları bulabiliriz hiç düşündünüz mü? Özellikle büyükşehirlerde artık insanlar birbirleriyle samimiyet kurmaktan çekiniyor. Aslında buna yalnızca büyükşehirleri eklemek istemiyorum. Son birkaç zamandır kırsaldan duyduğum kadarıyla kırsal kesim de dahi, aynı köy içinde bile aileler eskisi gibi samimi ilişkiler kurmamaya özen gösterdiklerini belirtiyorlar. Peki neden?  Bu sorunun birden çok cevabı olsa da ata tabiri ile 'Azıcık aşım kaygısız başım' olsa gerek. İnsanlar kalabalıktan sıkıldı, kalabalıkta dönen dedikodu kazanından, gereksiz eleştirilerden, birbirinin hayatına karışma güdüsünden... Hiç hatayı kendimizde aradık mı?  Her kişinin etrafına hayali bir çember çizelim. Bu çember bizim sınırımız olsun. İşte biz kişilerin bu sınırlarını aştığımız zaman çıkıyor tartışmalar. Bu sınırı aştığımız zaman özel hayatları merak ediyoruz, dedikoduya yöneliyoruz, ön yargının esiri oluyoruz. Bu yüzden artık insanlar birbiri ile samimi ilişkiler kuramıyor çünkü artık kimse sınırını çizemiyor. "İyiyi ara, güzeli ara, doğruyu ara ama kusuru arama"