Çocukken büyüklerimizden hep eskiye özlem lafları duyardık. Bizim çocuk mutluluğumuz, onların eskiye hasretini tetiklerdi sanki. Değişen dünyada her yeni götürdüğü eskiyi aratırmış büyüyünce anlayabildik.  Mutlaka bir youtube videosu altında ah90’lar diyen bir yoruma denk gelmişsinizdir yada benim gibi o kuşaktansanız böyle bir yorum iliştirmişsinizdir videonun altına.  Peki asıl özlenen ne? Size eskiyi hatırlatan her hangi bir görsel her hangi bir müzik birden bire istemsizce alır götürür aklınızı o yıllara. İşte o anda içinize yerleşen tuhaf duygular tekrar o yılları yaşayamayacak olmanın üzüntüsüyle birleşir. Biliyorum ki yeni nesil kızıyor bu laflara. Eeee haklılar bizde büyüklerimize kızardık. Genç dimağlarımızda ahkam keserdik ne vardı eskilerde diye. Koltuğa uzanmışım, zamanın modası renkli wolkmanime yeni çıkan Mustafa Sandal kasetini yerleştirip kulaklıklarımı takmışım, son ses “Denize Doğru” şarkısını dinlerken burnuma denizin tuzlu kokusu geliyor. İki ön çaprazımdaki sırada oturan kızla hayalimde el ele tutuşup atıyorum kendimi Ege Denizinin maviliklerine. O an dünya dönüyor mu dönmüyor mu umrumda değil. Ben varım, o kız var ve deniz. Gerisi başkalarına var bana yok. Ben bu keyifle hayallerimde uçuşurken, babam dinlediğim şarkıdan karşısında uzanıp yatmama kadar her şeye gıcık olurdu.  Bana zevk veren herşey ona zulümdü sanki. Kızardım tabi babama. Neymiş onun zamanında tüplü radyolar varmış, onu dinlerlermiş. Ama keyif alırlarmış. Yahu cızırtılı pikaptan çalınan şarkıyı birde kısa dalga uzun dalga yayınla radyonun cızırtısı ekleniyor. Şarkı mı dinliyorsun, azap mı çekiyorsun belli değil. Bense wolkmanimde cızırtısız şarkı dinliyorum. Sadece şarkı aralarında bir tıslama oluyor.  Sonra televizyonlar renklendi. özel kanallar açıldı. Açıyorum magic box kanalını ama kılçık antenle zor çekiyor. Bir çatıya çık bir aşağıda görüntüye bak. En iyi çektiği yeri bulup sabitliyorum anteni ama yinede tam net değil hafif karıncalı. Ama olsun TRT’de bu toprağın sesi var magic boxta Jetgiller. Allahım ne keyifli bir şey. Babam yine mutlu değil. Neymiş eskiden siyah beyaz tek kanal varmış. Her akşam konu komşu toplanır beraber televizyon izlenirmiş. O keyif yokmuş.  Gündüzleri okul dışında hep sokaktayım. Mahalle maçları yapıyoruz, dokuz taş oynuyoruz, uzun eşek oynuyoruz. Birde tasolarımız var. Biriktirip biriktirip birbirimizi ütmeye çalışıyoruz. O zamanlar ütmek var kazık atmak yok. Play Station gibi ultra teknolojik icatlar yok tabi hayatımızda ama dijital dünyayla aramızda çok iyi yani. Atari salonları var jetonla Street Fighter oynuyoruz. Birde kasetli atariler çıktı sonra hani mariolu olanlardan. Yarış yapıyoruz aramızda en çok kim ilerleyecek diye. Ortak çalışmayı ise tank oyunuyla öğreniyoruz. İki kişi bir olup kaleyi korumaya çalışıyoruz.  İnternet henüz hayatımıza girmemiş. Bizim için google, gazete kuponu biriktirip aldığımız Meydan Larousse. Ne ararsak onda buluyoruz. Tabi google gibi bize aradığımız şeyi direkt olarak vermediği için suyun kaldırma kuvvetini ararken, suyun her türlü halinide öğreniveriyoruz. Zira sayfaları çevirirken ilgimizi çeken resimler ve bilgi başlıkları hafızamıza giriveriyor.  Şimdilerde eskiye özlem duymak için çok sebep çıkıyor karşımıza. Ama artık neden insanların kendi zamanında yaşadığı çocukluğu ve gençliği özlediğini biliyorum. O çağlarda karnımızı doyurmak, giyinmek, barınmak hep bedava. Bunları sağlamak için çabalamanız gerekmiyor. Elektriği, suyu harcarken faturayı düşünmüyorsunuz. Faturanın son ödeme tarihini bilmiyorsunuz. Sadece hayatın size verdiklerini yaşayıp tadını çıkarıyorsunuz. Bu yüzden ki o zamanlarda çektiğiniz sıkıntılar bile ilerde özlenir oluyor. İnsan önceliklerini çocukluğunda harcamak, büyüyüncede kazanmak üzerine kurduğu için her zaman kendi çocukluğunu özlüyor. Çünkü insan büyüyünce asla çocukluğundaki kadar özgür olamıyor.