Geçtiğimiz hafta adresimiz, Şairin gözlerini kapayıp dinlediği, Aziz İstanbul’du. ** Haftalar önce ortanca evlat benden, kendisini bir Beşiktaş maçına götürmem için söz almıştı. Hem o sözümü yerine getirmek, hem de tarihi dokuyu yeniden yaşamak için düştük yollara. Nazilli’den bindiğimiz sabah treninde başlayan yolculuğumuz, hava yolu seyahatimiz sayesinde çabucak sona erdi. Öğleye doğru yedi tepeli şehirdeydik artık. Şehrin kalabalığında birkaç dakikada alışıverdik oğlumla. Ancak bizi ve birçok kişiyi rahatsız eden şey, İstanbul’un göbeğinde Arap turistlerin sanki kavga eder gibi, çağdışı tavırlarla, bağıra bağıra sohbet etmeleriydi. İstanbul’da gördüğüm erkek Arap turistlerin en az üçte birinin başları sargılı ve saç diplerinde nokta nokta kan pıhtıları vardı. ‘Bu kadar gürültüye dayak yemişlerdir’ diye düşünürken öğrendik ki, kendi ülkelerindeki fiyatların yarısından bile ucuz olduğundan İstanbul’a saç ektirmeye geliyorlarmış. Hürmet bile eder olmuşuz onlara… Ülkemiz güzellik turizmine de başlamış. Ne güzellik ama! Tur şirketleri paket programlar düzenliyorlarmış Arap saçı eksikler için. Gelmişken de şehri geziyor terlikli delikanlılar. * Akşamına Beşiktaş’ımızın maçı vardı. Beşiktaş çarşısında akşam yemeğimizi yer yemez marşlar eşliğinde çınarlı yoldan Vodafone Park’a ulaştık. Beşiktaş, Malmö’den 1-0 yenilip elenmesine rağmen ona verdiğimiz sevgiden hiçbir şey eksiltmedik! Canın sağ olsun Kara Kartalım. Ertesi gün Mısır Çarşısı, Yerebatan Sarnıcı, Ayasofya Müzesi, Topkapı Sarayı, Galata Kulesi, Sultanahmet Camii, Taksim Meydanı vs. vs. ziyaretlerimizden çok zevk aldı ortanca evlat Çağan. Ertesi gün Beşiktaş’tan vapurla Üsküdar’a geçip çocukluk arkadaşım Erkan ve oğlu Ege ile buluştuk. Çocuklar yaşıt olduklarından hemen kaynaştılar. Kız Kulesi’ni Üsküdar’dan seyrettik dostlarımızla. Çağan, İstanbul Muhafızları adlı çizgi filmde Hababam Sınıfı Müzesi’nin olduğundan bahsetti. Müzeye vardığımızda karşılaştığımız manzara bizi çok üzdü. Amatörce dekore edilmiş bir sınıf, Oyuncuların internetten bulunmuş çözünürlüğü düşük kartondan fotoğrafları. Adile Naşit’in zil çalarken bir heykelini yapmışlar, heykelin kolu kırılmış ve bir koli bandıyla amatörce bantlamışlar. Hele Kemal Sunal’ın bir heykeli var, kafası dikine ve boyuna üç yerinden kırık ve vidalarla tutturulmaya çalışılmış. Münir Özkul ve Halit Akçatepe heykellerinin yüz kısımları kırılmış ve deforme olmuş. O yıllara ait olan sıralar sanki yokmuş gibi 2018 model sıralar var müze denen sınıfta! Kapatılan köy okullarındaki tarihi sıralar artık sınıflara istiflenen ot paketlerinin altında kullanılıyorken girişte üç-beş kuruşta olsa para aldığınız bu Hababam Sınıfı’na niye konmuyor? Müziğini bile duyduğumuzda birçok kuşağın çocukluk yıllarına gittiği bu kültüre neden özen gösterilmiyor, neden daha çok sahip çıkılmıyor? * Ah İstanbul ah! Sen neleri gördün bunlar ne olacak! İstanbul, Kalabalık şehir. Herkesin doluştuğu şehir Sokaklarda çoğu kişinin artık Arapça konuştuğu şehir… Ah İstanbul ah… Önceden sokaklarda seyyar satıcılar tespih, anahtarlık vs. satardı. Şimdi ise sokaklarda en çok satılan şeyin ‘selfi çubuğu’ olduğu şehir. Bir semtin çok ucuz, bir semtin çok çok pahalı olduğu şehir. Sokaklarda aşıkların hala kol kola dolaştığı şehir Suriyeli çocukların betonların üzerinde bir topan ekmeğe muhtaç kaldığı şehir. Ah İstanbul ah… Sultan Ahmet Meydanı’nda artık bir daha kalleş katliamlar olmasın diye polislerin cirit attığı şehir. Maçtan önce Beşiktaş Balık Restoranında yemek yerken Senegalli Kalin’den 10 TL ye bere alabildiğin şehir. Sivaslı taksici Kazım’ın ‘bıktım bu şehirden’ deyip, yirmi beş yıldır direksiyon salladığı şehir. Bin bir çeşit milletten gelip ellerdeki kameralarla her anın ölümsüzleştiği şehir. Müzelere, saraylara, camilere girmek için metrelerce kuyrukta bekleyip içeri ancak girilebilen ve ‘iyi ki gelmişim’ denilen şehir. Emekli Postacı Hasan Amca’nın Karaköy’de köprü üstünden yakaladığı istavritleri martılara kaptırmamak için, oltasını hızlı hızlı doladığı şehir. Sıcacık çayın sıcaklığıyla, içinin ısındığı şehir Üsküdar’dan gemi ile Eyüp’e kadar boğaz yolculuğu yapılan şehir. Mısır çarşısındaki baharat kokusunun tazecik lokuma karıştığı şehir, Ah İstanbul ah Her şeye rağmen, her şeyinle çok güzelsin be İstanbul Her çağda çok güzeldin, Hala daha çok güzelsin. Anlatmakla bitmez güzelliklerin Şarkılarda bir başka güzelsin Şiirlerde bir başka, Gönüllerde bir başka! Baharın da güzel, hazanın da Yazın bir başka güzel, kışın bir başka. Alışkanlıksın Bir tutkusun Bazen aşksın Bazen nefret Ama terk edilemiyorsun! Her geçen gün ağırlaşıyor yükün Çoğalıyor üzerine ayak basanlar. Daha kaç asır daha eskir böyle? Bilmem ne kadar daha güzel kalacaksın böyle? Söyle İstanbul söyle. Dayanacak daha gücün var mı bu kadar ezilmeye? Söyle!