Vaktiyle çocukluğumuzun hatıralarını var eden yılları harcayıp gittik. Yaş belli bir kemale erince yitip gidene daha bir özlem duyuyor insan. İçinden geçtiğimiz zamanın değerini bilememek sanırım yaşamış tüm insanların sorunu olmuştur. Ömür dediğimiz şey bize verilmiş tek fırsat. Biz bunu nereye harcamamız gerektiğini öğrenmeye çalışırken harcıyoruz bu nimeti. Belkide bu yüzden değerini bilip zaten cevabı bulunmuş soruları aramaya devam ediyoruz. Cevabı bulunmuş desem de tabi insan olmanın gereği, herkesin kendi cevabından başkasıyla tatmin olmadığı gerçeği olsa gerek. İlk insandan bu zamana yaşamış her birey, bize ve bizden sonrasına bilgi ve tecrübelerini aktardılar. Değişen dünya dediğimiz şey bazen bu tecrübeleri kabullenmeyerek inkar etmemize sebep oluyor. Aslında dünyanın değişmediği değişenin ve gelişenin insan olduğunu görmezden geliyoruz. Çünkü dünyayı kendimizden ibaret görüyoruz. Doğayı var eden her bir canlı kendi fıtratı gereğiyle yaşıyor binlerce yıldır. Bunu değiştiren ve kendi yolunu çizen tek varlık olan insan dünyaya hükmetme isteğine doğru orantılı olarak değiştiriyor dünyayı. Hükmetmeye o kadar meyilliyiz ki aslında asla böyle bir talebi olmayan arslanlara ormanın kralı lakabını veriyoruz. Kendi hükmedemediğimiz yerlere bir hükümdar atıyoruz yani. Oysaki her bir canlı kendi küçük dünyasının kralı değil mi. Ama biz insanoğlunun krallıktan anladığı diğer canlıları avlayıp yiyebilen, öldürebilen bir varlık. Tarihte en büyük olarak gördüğümüz kralların en çok öldürenler olması bir tesadüf değil. Biz büyüklüğü güç yetiremediğimiz, korktuğumuz ve teslim olduğumuz kişilere atfediyoruz. Elbette doğruyu yada yanlışı aramıyorum. Sadece insanoğlunun varlık anlayışının aklım erdiği kadarıyla analizi bu. Bazıları çıkıp bunu yapmak sanamı düştü diyebilir. Ama ben kendi krallığımın hükümdarı olmak istiyorsam bu analizi yapmak zorundayım. Zira sizin krallığınız umrumda bile değil. Var olabilmenin, varlığımı sürdürebilmemin yegane yolu işte bu egoist bakıştan geçiyor. Kabullenin yada kabullenmeyin hepiniz bu bencilliğin içindesiniz. Asıl gücün sahibini görmezden gelip, gördüğünüz güce itaat ediyorsunuz ki, sizi güçlü görüp tebanız olanlar size itaat etmeye devam edebilsin. Akıl yürütmek yok, plan yapmak yok. Sadece kendi krallığınızın devamı var umurunuzda. Bu uğurda elde ettiklerinizi kendi gücünüzle elde ettiğinizi sanıp belki zalim, belki adil bir hükümdarcıksınız. Bu dünyadaki yaşam şekliniz sadece bu güç savaşından ibaret. Geride bıraktıklarınızı, huzur veremediklerinizi görmezden gelerek, mutlu edebildiklerinizle gururlanmayı seçiyorsunuz. Çünkü başardıklarınız sizi güçlü yapıyor. Başarısızlıklarınızdaki güçlüğünüzün üzerini örtmek için her türlü yolu mübah görmekte sizin seçiminiz.  İşte sizi siz yapan gerçek şeyde bu seçimleriniz. Birgün öldüğünüzde belki dünya tarihine belkide kendi küçük tarihinize bir iz bırakacaksınız. Arkanızdan isminiz anıldığında yanına koyacakları sıfat sizin gerçek kişiliğiniz olacak. Kiminiz hayır dua ile kiminiz nefretle anılacaksınız. Sizden geriye kalan tek şey bu sıfat olacak. Yapmak isteyipte yapamadıklarınızı kimse hatırlamayacak. Sizi sadece yaptıklarınızla bilecekler. O yüzden bu dünyadan göçüp gitmeden yapmak istediğiniz şeyleri yaparken bir kez daha düşünün. Böylece sizin tarihiniz doğru yazılabilsin. Tarihte hiçbir zalim doğduğu zamanki masumiyetiyle anılmaz. Çünkü yaptıkları o masumiyeti önce örter sonra yok eder. Onların gözyaşlarını kimse hatırlamaz. Herkes onların ağlattıklarını hatırlar ve her bir gözyaşının vebalini hanesine yazar. Güç ve iktidar sarhoşluğu sizin en büyük düşmanınızdır.