Jurassic Park Michael Chrichton'ın aynı adlı,çok satan romanından dahi yönetmen Steven Spielberg tarafından sinemaya uyarlanan,bütün zamanların en başarılı yapıtlarından birisi olarak tüm Dünya'da izlenme rekorları kıran olağanüstü bir film. Mağaralarda yapılan kazı çalışmaları sonucunda dinazorların yaşadığı tarih öncesi çağa ait bazı sivrisinek fosilleri bulunur. Milyarder John Hammond öncülüğündeki bilimadamları,son derece ilginç ve karmaşık testler deneyerek bu sivrisinek fosillerindeki kan örneklerini almayı başarırlar.Dinazorların DNA zinciri bir Afrika kurbasıyla birleştirilerek 65 milyon yıl önce yaşamış bu korkunç yaratıklar yeniden yaratılır. Hammond hükümetten kiraladığı bir adada klonladıkları bu vahşi hayvanlar için elektrikli tellerle çevrili bir hayvanat bahçesi kurmuştur.İhtiyar Hammond,bir hafta sonunda Doktor Allen gibi bazı işinde uzman bilimadamlarını Jurassic Park adını verdiği bu hayvanat bahçesini test ettirmek için adaya getirir. Ancak embiryolarını ele geçirmek isteyen biri, güvenlik sistemini devre dışı bırakınca serbest kalan dinazorlar adada dehşet saçmaya başlar... Okadar etkileyici bir kitap ve film ki izledikden sonra insan ister istemez kendini bir anda dinazorlar hakkında araştırma yapmak zorunda hissediyor. Bir yandan dinazorlar hakkında bilgi toplarken diğer yandan evrim teorilerinde bir gezintiye çıkıyor insan. ** Evrim teorisi evrimleşmenin bir sonucu olarak türlerin değişimini ve yeni türlerin oluşumunu, evrime etki eden faktörler ve mekanizmalar ile açıklayan teoridir. Bunun yanında evrim teorisi türlerin oluşumuna dair noktaları son bilimsel araştırmaların getirdiği sonuçlar ve yeni bulgular ile açıklamaya çalışır .Bir olgu olarak Evrim, aynı zamanda ilke olarak da bilim dünyası içinde gerçekliği hakkında tartışmasız olup evrimin tanımlanmış olan mekanizmaları arasında hangilerinin daha ağır bastığı veya daha çok evrime etki ettiği, bunun yanında hangi faktörlerin hangi oranlarda evrim süreçlerinde etkili olduğu, bu çeşitli evrim kuramlarının incelediği ve açıklama getirdiği alanlardır.  ** Evrimin nasıl olduğuna dair araştırmaların açıklanmasında bu yüzden değişik evrim teorilerinden bahsedilir. Modern biyolojide bu evrim teorilerinden birine örnek verecek olursak, Evrim teorisini tamamlayan Ortak Ata Teorisi, bu konuda Dünya üzerinde yaşayan ya da soyu tükenmiş olan birçok canlının, hangi ortak bir atadan geldiğini inceler ve bunu bir soy ağacı oluşturarak açıklamaya çalışır.  Canlıların sınıflandırılmasına dair filogenetik sistem ise bu konuda elde edilen fosil ve genetik bulguları değerlendirerek Ortak Ata Teorisini destekler ve türler arasındaki akrabalık derecelerini genetik ve anatomik benzerlikler düzeyinde inceler. ** Dinazorların dünya'ya çarpan bir göktaşı nedeniyle nesillerinin tükendiği belirtilmekte .Belki de en bilinen nesli tükenen hayvanların başında gelen dinazorların, günümüzden tam  yaşamış oldukları  (250-205 milyon yıl önce) keşfedilmiş. Yaşadıkları dönemde Dünya'nın en güçlü hayvanı olarak adlandırılan dinazorlar, 150 milyon yıl kadar dünyada yaşamış..  Dinazorların birbirinden farklı türleri olduğu için genel bir yaklaşımda bulunmak çok da doğru olmaz. Çünkü bazı türler etobur, bazılarıysa otoburdu. Dolayısıyla beslenme alışkınlıkları gibi, yaşam şekilleri de birbirinden farklı olabiliyor. Ancak birçok farklı araştırmadan elde edilen kanıtlar, örneğin ördek gagalı dinazorlar ve sauropodların sürü halinde yaşadıklarını gösterdi. Bu sürülerde çeşitli yaş gruplarında dinazorların mevcut olduğu da biliniyor.Yani yetişkinler ve yavruları bir aradaydı. Aynı yönlerde, beraber yürüdüklerini, birlikte yön değiştirdiklerini gösteren bulgular da mevcut. Bazı fosil yataklarında yüzlerce dinazorun kemikleri bulundu. Bunların bazıları örneğin sel felaketinden kaçan dinazorların bir araya toplanıp saklandığı yerler de olabilir. Tiranozorların da ( İngilizce tyrannosaurus "bir tür dinozor" sözcüğünden alıntıdır )  sürü halinde avlandıklarına dair bazı keşifler yapıldı. ** Paleozoik zamanda kıtaların çarpışmasıyla oluşan Pangaea adlı kıtasal kütle, yaklaşık 100 milyon yıl el değmemiş olarak kaldı. Bu durum, yeni bir dizi tektonik, iklimsel ve biyolojik koşula yol açtı. Ardından Mezozoik zamanda süreç kendi karşıtına dönüştü. Süper kıta parçalanmaya başladı. Afrika-Amerika-Avustralya ve Antarktika’nın güney kesimlerini muazzam genişlikte buzullar kapladı. Triyas boyunca (250-205 milyon yıl önce) yavaş yavaş karada dinozorlar, denizlerde ise plezyozorlar ve ichthyozorlar geliştiler, kanatlı sürüngenler olan pterozorlar ise daha sonraları ortaya çıktılar. Memeliler, thraspid sürüngenlerden geliştiler fakat gelişimleri çok yavaştı. Diğer omurgalı karasal yaşam formları üzerinde hakim olan dinozorların patlayıcı büyümesi, memelilerin daha fazla gelişmesine olanak vermedi. Milyonlarca yıl küçük boyutlarda ve küçük sayılarda varlıklarını sürdürdüler, geceleri yiyecek arayarak, devasa çağdaşlarının gölgesinde kaldılar. Büyük bir iklim değişikliğine tanık olan Jura döneminde (205-145 milyon yıl önce) buzulların geri çekilişi, dönemin sonlarına doğru küresel sıcaklığın yükselmesine yol açtı. Mezozoik boyunca deniz seviyesi bugünkü ortalama seviyenin neredeyse iki katına ulaşarak, en azından 270 metre yükseldi. Süper kıta Pangaea’nın Jura dönemiyle başlayan parçalanışı (180 milyon yıl önce) öyle uzun sürdü ki, erken Senozoik zamana gelindiğinde (40 milyon yıl öncesi) son kıta henüz ayrılmamıştı. İlk ayrılma doğu-batı ekseni üzerinde gerçekleşmişti, Tethys okyanusunun oluşumu Pangaea süper kıtasını, Kuzeyde Laurasia ve Güneyde de Gondwanaland olarak bölmüştü. Ardından Gondwanaland, doğuda Hindistan, Avustralya ve Antarktika olmak üzere üç parçaya bölündü. Geç Mezozoik sırasında, bir Kuzey-Güney bölünmesi yaşandı, Kuzey Amerika’yı Laurasia’dan, Güney Amerika’yı da Afrika’dan ayıran Atlantik Okyanusu oluştu. Hindistan kuzeye doğru hareket ederek Asya’yla çarpışırken, Afrika da kuzeye doğru hareket ederek Tethys Okyanusunun yok olmasından sonra kısmen Avrupa’yla çarpıştı. Bu büyük okyanustan geriye yalnızca küçük bir parça olarak Akdeniz kaldı. Pasifik, Atlantik ve Hint Okyanuslarında, deniz zemininin hızla genişleme dönemleri kıtasal parçaların hareketine yardımcı olmuştu. Mezozoik boyunca dinozorlar omurgalıların başat grubuydu. Kıtaların ayrılmasına rağmen, tüm dünyaya sağlam bir şekilde demir atmışlardı. Ancak bu dönemin sonunda 65 milyon yıl önce yeni bir kitlesel tükeniş gerçekleşti ve dinozorlar dünya yüzeyinden silindiler. Karada yaşayan, denizde yaşayan ve uçan sürüngenlerin (dinozorlar, ichthyozorlar ve pterozorlar) çoğu silinip gitti.  Sürüngenlerden geriye yalnızca timsahlar, yılanlar, kaplumbağalar ve kertenkeleler kaldı. Ne var ki türlerin bu muazzam ölçekli yok oluşu sadece dinozorlarla sınırlı değildi. Aslında ammonitler, bellemnitler, bazı bitkiler, yosunlar, kabuklu yumuşakçalar, derisi dikenliler ve başkaları da dahil, tüm canlı türlerinin üçte biri yok olmuştu.