1 Kasım1979 Bir sonbahar sabahıydı. Portakalların ateş rengini alması pek yakındı. Tutunacak takati kalmayan dut yaprakları, süzülerek dallarına veda ediyordu artık. Aydın Kuyucak’ta ekmeğini alın teriyle kazanan, belediye işçisi Bahri Bey ile biricik eşi Hatice Hanım’ın prensesleri doğmuştu o gün. İki yaşındaki evlatları Ahmet’ten sonra doğan bu kız, ne iyi etmiş de katılmıştı Küçükçoban ailesine. Mutlu çift, yıllarca baharın tadına doyamadıklarından olsa gerek Filiz adını verdiler pembe patikliye. Ne güzel yıllardı. Acısıyla, tatlısıyla su gibi geldi geçti… Filiz artık genç kız olmuştu. Her genç kızın hayalindeki gibi telli duvaklı bir gelin olup evlendi Filiz. Evliliğin ilk yıllarında eşiyle çok mutluydular. Hatta bir erkek evlat bile vermişti bu mutluluk. Birkaç yıl sonra evlilik, maalesef mutsuzluğa kapı aralamıştı Artık aynı evde yaşamanın bir anlamı kalmamış, evlilik yaşanmaz bir hal almıştı. Yürümüyordu… Mutlu olmayı kim istemezdi ki, ama olmayınca olmuyor işte… Elleri emek kokan Bahri Bey kapılarını yeniden açtı biricik kızına ve sevgili torununa. Hayatın acıtan yanları yavaş yavaş yaralamaya başlamıştı Filiz’i… Yıpratıyordu hayat onu. Yaşı da yolun yarısını geçmişti. Ufak tefek rahatsızlıkları vardı ama yine de güçlü olmaya çalışıyordu. Bir gün aniden direnci düştü Filiz’in. Elleri ve ayaklarında güç azalmış, yürürken yalpalamaya başlar olmuştu. Anne babası başına üşüştüler hemen. Acilen hastaneye yatırdılar biricik kızlarını. MS teşhisi koydu doktorlar ve hemen tedaviye başladılar. Ne çalıştığı fabrikada işe gidebiliyor, ne de doğru dürüst yürüyebiliyordu artık. Biricik ağabeyi Ahmet Öğretmen de Nazilli’de yaşamasına ve bir ailesi olmasına rağmen, hiç yalnız bırakmıyordu biricik kardeşini ve canı gibi sevdiği yeğenini. Tedavi devam ediyordu etmesine ancak ayakta bile duramıyordu Filiz. Birkaç kuruma yapılan akülü sandalye müracaatları da sonuç vermemişti. Karanlıkta donmak üzere olan serçe gibi hissediyordu kendini ancak evladını düşünüyordu ve dayanmalıydı. Yine bir gün doktor kontrolü için Nazilli’ye gelmişlerdi. Arabanın penceresinden etrafa bakınırken liseli gençlerin kermes düzenlediğini gördü Filiz. Sadece gülümseyebildi dışarıdaki hareketli hayata. Son günlerde artık evden bile çıkamaz hale geldiğinden, baba ocağındaki dört duvar arasına, Kuyucak’a dönüyordu umutsuzca… Birkaç gün sonra Nazilli’deki kermesten elde edilen gelirle son model bir akülü sandalyenin sahibi olacağını nereden bilebilirdi ki Filiz? Nereden bilebilirdi ki, Nazilli Fen Lisesi öğrencileri Ali Efe’nin, Ali Berk’in üç beş kuruş fazla para biriktirebilmek için sağanak yağmur altında bile gözleme sattıklarını. Gaye’nin, Abdullah’ın, Buse’nin ve her biri kocaman yürekli diğer bilinçli gençlerin insan olmak adına harcadıkları çabayı nereden bilebilirdi ki? Ayşe öğretmenin pansiyonda kız öğrencilerle tencere tencere yaprak sardığını, Gülsemin Öğretmenin şehrin ortasında öğrencilerle satış yaptığını nerden bilebilirdi ki Filiz? Geçtiğimiz yıl Nazilli Fen Lisesi’nde, kendilerine ‘Bilinçli Gençler’ adını verdikleri bir ekip oluşturuldu. Merhametli ve yardımsever nesiller yetiştirmeyi kendilerine ilke edinmiş Okul Müdürü Ali Çomruk, Biyoloji Öğretmeni Ayşe Mete ve İngilizce Öğretmeni Gülsemin İlkinci, özveri ile bu ekibin önderliğini yapmaktalar. ‘Bilinçli Gençler’ in hayata geçirdikleri sosyal sorumluluk projelerinden biri de, çarşıda ve okul içinde düzenledikleri kermeslerden elde ettikleri gelirle, engelli vatandaşlara en iyisinden akülü sandalye bağışları yapmak. Geçen yıl iki engelliye umut olan bu gençler bu yıl da en iyisinden bir akülü araç satın almışlar, doğru adresi arıyorlardı. Dünya Engelliler Günü’nde sosyal medyadan yaptığım bir paylaşım Okul Müdürü Ali Bey’in dikkatini çekmiş olacak ki, beni arayıp ‘Bağış için doğru adresi bulmamıza yardımcı olur musunuz Şenol Bey?’ diye ricada bulundu. Telefon geldiğinde tesadüfen Nazilli Devlet Hastanesi’nde acil kayıt memuru olarak çalışan Fatih Nazlıel kardeşimle beraberdik. Fatih hemen Filiz’den bahsetti bana, ben de Ali Öğretmenime… * Geçtiğimiz perşembe elinde pastalar ve keklerle öğrencilerden aracını teslim almaya gelen Filiz artık gülümsüyor, mutluluğu bir güneş gibi aydınlatıyordu müdür odasını. Hayat onun için çok daha farklı olacaktı artık. Her bir vatan evladının gözlerine tek tek baktı ve dudaklarından şu sözcükler döküldü; Gençler, ben bugün sayenizde yeniden doğdum.  Hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum… * Filiz artık karanlık odalara kapanmayıp, aydınlık yarınlara yol alacak, oturarak ta olsa parklarda biricik oğluyla el ele dolaşacaktı. Ne iyi ettiniz be gençler. Hem Filiz’e hem de kendinize. Filiz ablanızın hayatına yeni bir anlam kattınız. Ayrıca, ‘Bilinçli Gençler’ ekibinde olmasaydınız, ihtiyaç sahibi birine omuz vermenin hazzını nasıl tadacaktınız ki? Bir saniyesi bile çok değerli olan öğrenciler, siz ne güzel yürekli gençlersiniz böyle. Sizler iyi puanlar alıp ülke çapında büyük başarılara imzalar atmış Nazilli Fen Lisesinde okuyorsunuz. Gelecekte doktor, bilim insanı, mühendis vs. olacaksınız besbelli. Ama hepsinden önemlisi, merhametli ve vicdanlı bir insan olmayı ilke edinmeniz onur verici. Ne mutlu size, sizi yetiştiren ailenize ve öğretmenlerinize… * Zaman buldukça Filiz ablanızı ziyaret etmeyi unutmayın gençler, emin olun ona çok iyi geleceksiniz. Saygılarımla…