Her çevrenin bilinen özel bir yapısı vardır. Kişiler, bulundukları çevrenin karakterini alır ve hayatlarının sonuna kadar da etkisini taşırlar. Çevrenin etkisiyle gelişen bu karakterlerden biri, cahiliye zengin karakteridir. Bu karakter yapısını, özellikle küçük yaşlardan itibaren zengin çevrelerde yetişip büyüyen kimselerde görmek mümkündür. Çocukluklarından itibaren toplumun diğer fertlerine göre daha iyi şartlar altında yaşamış olan bu kimseler, genellikle hayatlarında hiç zorluk ve sıkıntı çekmemişlerdir. İstediklerini anında elde etmiş ve her zaman için hazır olarak bulmuşlardır. Bunların hiçbirini kazanmak için en ufak bir çaba sarf etmelerine gerek kalmamıştır. Oysa, olayların arka planında, tüm bunların önlerine gelmesini sağlayan pek çok insanın maddi-manevi emeği vardır. Ancak onlar bunu düşünmez, dolayısıyla da takdir edemezler. Bu cahiliye karekterinin başka özelliği "halden anlamamaları"dır. Kendileri zorluk ve sıkıntı yaşamadıkları için, zor şartlar altında yaşayan insanların içerisinde bulundukları durumu değerlendiremezler. Bir başka dikkat çekici vasıfları da vefakâr olmamalarıdır. Karşılarındaki insanların özelliklerini ve üstün yönlerini takdir edemedikleri için onlara vefa göstermek için de bir sebep bulamazlar. Böyle insanlar samimi bir dostluğu hiçbir zaman elde edemezler. Ellerindeki maddi güce çok fazla güvendikleri için bir insanın dostluğunu kaybetseler bile sahip oldukları imkanlarla başka birilerini bulabileceklerini düşünürler. Karşılarındaki kişinin insani yönleri, İslam'a göre güzel ahlaklı olması değil, ondan ne kadar dünyevi menfaat karşılayabileceği önemlidir. İşbuna göre dostlukları insani ve İslami ölçülere dayalı olmadığı için asla gerçek bir dostluk kuramazlar. Ya paralarından istifade etmek için yanlarına yaklaşan insanlarla ya da kendileri gibi zengin olup gerçek dostluğu bilmeyen, halden anlamayan insanlarla beraber olabilirler. Elbette tüm bu olumsuz özellikleri sebebiyle kolay kolay mutlu olamazlar. Çünkü her şeyi maddi çıkarlar perspektifinden bakmaya alıştıkları için manevi değerler karşısında kayıtsız bir tavır gösterirler. Böylece manevi güzelliklerden zevk alamazlar. Dolayısıyla da ortaya hiçbir şeyden kolay kolay tatmin olmayan bir karakter çıkar. Bu kimseler insanların güzel yönlerini görmemeleri nedeniyle onlara derin bir sevgi ve saygı da beslemezler. Hatta karşı tarafın sevmek için onlarda güzel özellikler görmek isteyebileceğini akıllarına bile getirmezler. Bu nedenle de mutlu olamaz, sevgiye, saygıya ve sadakate dayalı dostluklar kuramazlar. Tüm bu anlatılanlardan da anlaşılacağı gibi, ortaya insani özelliklerden oldukça uzak bir karakter çıkar. Ancak şu da önemlidir ki, bu kimseler yaşadıkları çevreden koptuklarında ya da maddi imkanlarını kaybettiklerinde bile artık alıştıkları bu ahlakı yaşamaya devam ederler. Binaen aleyh cahiliye zengin karakteri sadece kelime anlamıyla zengin olan insanları içermez. Bu kimselerin sadece bu çevrede ve bu şartlarda yetişmiş olmaları bile kimi zaman bu karakteri yaşamaları için yeterli olur. Hâlbuki Zenginlik Ya da zengin bir çevrede yetişmiş olmak güzel bir ahlaka sahip olmamak için bir sebep değildir. Aksine zenginlik Allah'ın insanlara verdiği güzel bir nimettir. Önemli olan bu nimeti Allah'a şükrederek ve O'nu takdir ederek kullanmasını bilmektir. Bu konunun örneklerini Peygamberlerde görmek mümkündür. Hz. Süleyman'ın Allah'ı zikretmek, O'nun nimetlerini anmak ve şükretmek için Allah'tan mal istediği Kuran'da şöyle bildirilmiştir: O da demişti ki: "Gerçekten ben, mal (veya at) sevgisini Rabbimi zikretmekten dolayı tercih ettim..." (Sad, 32) Ayrıca Allah'ın verdiği nimeti takdir edebilecek ahlaktaki bir insan, aynı şekilde çevresindeki insanlarda gördüğü güzellikleri de kavrayabilecek bir düşünce ufkuna sahip demektir. Dolayısıyla böyle bir insan dünyanın en zengin insanı da olsa, her şeyi önüne hazır gelse, ya da hayatı boyunca hiçbir zorluk ve sıkıntıyla karşılaşmamış da olsa yine de halden anlayan, ince düşünceli, vicdanlı bir karaktere sahip olur. Sıkıntı çekenin, fakir olanın ruh halini, ihtiyaçlarını bilir. Sevmeyi, saygıyı, sadakati en derin şekliyle yaşayabilir. Dostluğu, arkadaşlığı herkesten daha iyi bilir. Çünkü bu kimse mümindir ve her ne kadar refah içerisinde olursa olsun vicdanını ve aklını bir kenara bırakmaz. Hep daha iyisini daha güzelini bulmak ve Allah'ın rızasını daha da fazla kazanmak için sürekli bir arayış içerisinde olur. Bu nedenle rahatlık onu ahlak tembelliğine itmez. Çünkü onlar Allah'a yakınlaşmak ve O'nun sevgisini kazanabilmek için yarışırlar. İşte onlar, hayırlarda yarışmaktadırlar ve onlar bundan dolayı öne geçmektedirler. (Müminun, 61)