Bir yeri terk etmek ve oradan başka bir yere göç etmektir. Fakat insanlık tarihinde Hz. Peygamber (s.a.s) ve ashabının İslâm devletini kurmak üzere Mekke'den Medine'ye göç etmelerine özel-güzel bir isim olmuştur. Rasûlullah Mekke'de tebliğ görevini sürdürürken Kureyşliler de inkârlarında diretiyorlardı. Peygamberimiz tebliğ görevini Mekke'nin dışına taşımak istiyordu. Bu nedenle Taif'e gitti. Tâifliler de Kureyşliler gibi inkârcılıkta direnmişler hatta Peygamberimizi taşa tutmuşlardı. Peygamberimiz onların bu cahilce hareketleri karşısında yılmamıştır. Özellikle hacc mevsiminde Mekke dışından gelen insanlarla görüşüyor onlara İslâm'ı anlatıyordu. Akabe Görüşmeleri Peygamberimiz bir gün Akâbe mevkiinde Medineli altı kişi ile karşılaştı. Onlara Kur'ân okudu ve İslâm'a davet etti. Medineliler Peygamberimizle konuştuktan sonra durumu aralarında değerlendirerek: "Yahûdilerin, geleceğini bildikleri ve kendisiyle bizi korkuttukları peygamber bu olmasın" dediler. Hemen müslüman olmanın gereğine inanıp Müslüman oldular. Zira Medinelilerle aralan açılan Yahudiler onlara "Bir Peygamber gönderilmek üzeredir. O Peygamber gelince biz ona tabi olacağız, İrem ve Âd kavimleri gibi sizin kökünüzü. kazıyacağız" diyorlardı. Akabe'de Müslüman olan Medineliler durumu yakınlarına aktarıp bir yıl sonra, on iki kişi olarak Hacc için Mekke'ye geldi. Bunlar Peygamberimizle görüşerek: "Hırsızlık, zina ve iftira etmemek, çocukları öldürmemek, Allah ve Rasûlüne muhalefette bulunmamak üzere" peygamberimize söz verip bey'at ettiler. Ertesi sene (Bi”setin 13. yılında) bu sefer yetmiş iki kişilik bir grup hacc için Mekke'ye gelip Akabe mevkiinde görüşmek üzere yine toplandılar. Peygamberimiz (s.a.s), amcası Abbas'la birlikte Akabe'ye geldi. Abbas henüz Müslüman olmamıştı. Ebu Talib'in vefatından sonra peygamberimizle daha çok ilgilenmeye başlamıştı. Toplantıda ilk konuşmayı Abbâs yaptı; "Ey Hazrec topluluğu! Bu kardeşimin oğlu, benim yanımda insanların en sevgilisidir. Siz onu tasdik ediyor, onun getirdiklerine inanıyor ve kendisini alıp götürmek istiyorsanız, sizden bu hususta beni tatmin edici bir söz almak isterim. Sizler, ona vereceğiniz sözü yerine getirebilecek ve onu düşmanlarından koruyabilecek misiniz? Bunu gereği gibi yaparsanız ne iyi! Yok Mekke'den çıktıktan sonra yardımsız bırakarak rezil-rüsvay edecekseniz şimdiden bu işten vazgeçiniz. O, kavmi arasında ve yurdunda izzet-şerefiyle yaşasın."Arkasından Peygamberimiz iki şart ileri sürdü:Allah”a hiç bir şeyi ortak koşmamanız, yalnız O'na ibadet etmeniz. Bir de kendinizi, çocuklarınızı, kadınlarınızı esirgeyip koruduğunuz şeylerden, beni de korumanızdır" buyurdu. Medineliler: "Böyle yaptığımız zaman bizim için ne var" dediler. Allah Rasûlü de: "Cennet var" buyurdular. Medineliler "bu kârlı alış veriştir" deyip Allah Rasûlüne bey'at ettiler. Müşrikler Akabe bey'atları haberini alınca Allah Rasûlünü Mekke dışına çıkarmamak için önlemler almaya başladılar. Bir süre sonra Peygamberimiz Müslümanların Medine'ye hicret etmelerine izin verdi. İlk olarak Cahşoğulları hicret ettiler. Bunlardan sonra Hz. Ömer hicret için önce silahını kuşandı, Kâbe'yi tavaf etti. Müşriklere hicret etmekte olduğunu bildirip: "Anasını ağlatmak karısını dul bırakmak isteyen varsa beni izlesin" diyerek bir grup sahabe ile hicret etti."Hz. Ömer'den sonra Hz. Hamza ve diğer müslümanlar hicret ettiler. Hz. Ebû Bekir de hicret etmek isteyince Peygamberimiz ona "acele etme, belki Allah sana bir arkadaş verir" diyerek beklemesini söyledi. Hemen Hz. Ebu Bekir iki deve satın alıp, hicret edeceği günü beklemeye başladı. Kureyşliler Müslümanların Medine'de tutunduklarını görünce telaşlandılar Peygamberimizin hicretine engel olabilmek için “Darü'n-Nedve” adı verilen meclis binasında toplandılar. Çeşitli fikirler ileri sürdülerse de Ebû Cehil'in düşüncesinde karar kıldılar: “O, her kabileden bir delikanlının seçilmesini, bunların hep birlikte Peygamberimizi öldürmelerini teklif etti. Böylece Abdi Menâfoğullarının bütün kabilelerle bas edemiyecegini kan davasından vazgeçeceklerini bildirdi. Kureysiler böyle çeşitli hileler düşüne dursunlar. Peygamberimiz Hz. Ebû Bekir'in evine gitti. Hz. Allah'ın; kendilerine de hicret izni verdiğini bildirerek yol hazırlıklarına başlanıldı. Mekkelilere ait emanetlerin sahiplerine verilmesi ve müşrikleri yanıltmak amacıyla Hz. Ali'ye Peygamberimiz, evinde yatmasını emretti. Müşrikler Peygamberimizin evini kuşattılar Allah Rasûlü, “Hem önlerinden bir sed, arkalarından bir sed çekmişiz, kendilerini sarmışızdır. Baksalar da görmezler.” (Yasin,9) ayetini okuyarak müşriklerin arasından görünmeden geçmiştir. Bir müddet sonra müşrikler Peygamberimizin yatağında Hz. Ali”nin olduğunu görünce hayrete düşmüş ve tuzaklarının boşa gittiğini anlamışlardır. Rasûlullah (s.a.s) Hz. Ebu Bekir'le birlikte Sevr Dağı'na doğru yol alıp Hıra mağarasına gizlendiler. Bu dağ Medine tarafında değil, Cidde tarafında Mekke'nin kuzey batısında yer alıyordu. Müşrikleri şaşırtmak için de böyle bir yola başvurulmuştu. Müşrikler Hz. Ali'yi ve Hz. Ebû Bekir'in kızı Esma'yı sıkıştırmış fakat bir şey öğrenemediler.İz sürenleri yanlarına aldılar; dağ, tepe demeden her tarafı taradılar. Hatta mağaranın ağzına kadar bile geldiler, mağaranın önüne bir güvercinin yuva yaptığını, örümceğin ağ ördüğünü görünce Allah Rasülünün mağarada olabileceğini düşünemediler. Elleri boş olarak geri döndüler. Hz. Ebu Bekir'in oğlu Abdullah ve kızı Esma onlara yemek taşıdılar. Hz. Ebu Bekir'in çobanı da koyunlarını Abdullah'ın geçtiği yerlere sürerek izlerini silmeye çalıştı. Peygamberimiz ve Hz. Ebu Bekir burada üçgün-4 gece kaldılar. Kılavuzları Uraykıt, Hicret yolculuğunda binecekleri develeri getirdi. Peygamberimiz devenin ücretini Ebu Bekir'e ödeyerek yola koyuldular. Yolculukta geceleri yol alıyor, gündüzleri gizleniyorlardı. Süraka’nın atının kuma gömülmesi Kureyşliler, Peygamberimizi bütün çabalarına rağmen bulamayınca şaşkına döndüler. Onu bulana yüz deve vereceklerini vadettiler. Bu ödül herkesi heyecanlandırdı. Yüz deveye sahip olabilme ümidiyle her tarafı aramaya başladılar. Her yöne haberciler gönderildi. Bu habercilerden birisi de Süraka'nın yurduna gelmişti. Onlar da Allah Rasûlünü bulabilmek ve yüz deveye sahip olabilmek için fırsat kolluyorlardı. Bir gün adamın birisi üç kişilik bir yolcu kafilesinin gitmekte olduğunu gördü. Bunu bir toplulukta anlattı. Süraka uyanık bir adam idi. Adamı yanıltmak ve sözü kesmek için onlar falancalardır dedi. Adam kesin bir şey bilmediğinden susmak zorunda kaldı. Süraka hemen evine geldi. Atını ve oklarını hazırladı. Belirtilen yöne doğru hızla yol almaya başladı. Bir müddet sonra Peygamberimiz ve Hz. Ebû Bekir'e yetişti. Onlara "bugün sizi benden kim kurtarabilir" diye bağırmasıyla birlikte Süraka'nın atının ayakları kuma gömüldü. Hz. Allah, bu Hicret yolculuğunda Rasûlünü yalnız bırakmamış ve onu tehlikelere karşı bir kez daha korumuştu. Atının kuma gömülmesi sonucunda gerçeği anlayan Süraka affını istedi. Peygamberimiz de onu affetti. Süraka Peygamberimize ikramda bulunmak istedi. Peygamberimiz de onun hiç bir ikramını kabul etmedi. Müslüman olmasının gerektiğini öğrendi ve müslüman oldu. Peygamberimizin ilk bayraktarı BüreydKureyş'in vadettiği yüz deveye sahip olmak isteyenlerden birisi de Büreyd idi. O da kendi kabilesinden yetmiş atlı ile yola çıkmış, Peygamberimize yetişmişti. Ancak bütün gayretlerine rağmen muvaffak olamadı. Sonuçta Büreyd ve yanındakiler müslüman oldular. Büreyd, peygamberimizin Medine'ye bayraksız girmesinin uygun olmayacağını düşünerek, başından sarığını çıkardı, mızrağının ucuna bağladı, böylece Medine'ye kadar Peygamberimizin bayraktarlığını yapmış oldu. Medineliler yollara dökülüp Peygamberimizi karşıladılar Peygamberimizin Mekke'den çıktığını duyan Medine'deki müslümanlar her gün güneşin doğumundan önce Harra mevkiine çıkıyorlar, sıcak bastırıncaya kadar bekliyorlardı. Bir gün Yahudi'nin birisi bir işiyle ilgili olarak yüksek bir kuleye çıkıp etrafı gözetlemeye başlamıştı. Peygamberimizin ve arkadaşlarının gelmekte olduğunu gördü. Kendisini tutamayarak heyecanla: "Ey Arap topluluğu! İşte beklediğiniz ulu kişi geliyor" diyerek Rasûlullah'ın geldiğini onlara haber verdi. Medineliler yollara dökülüp Peygamberimizi karşıladılar. Peygamberimiz burada bir müddet kaldı. Kuba Mescidi'ni inşa ettirdi. Hz. Ali de Kuba'da Rasûlulah'a yetişti. Peygamberimiz iki hafta sonra Medine'ye hareket etti. Hareketinden önce Neccâroğullarına kendisini Medine'ye götürmeleri için haber gönderdiği rivayet edilmektedir. (A.Muttalib'in annesi Neccar oğullarının kızıydı. Dolayısıyla Neccaroğulları Abdulmuttalib'in dayıları oluyordu.) Neccaroğulları Peygamberimizi Medine'ye götürdüler. Halk Peygamberimizi ağırlamak için can atıyordu. Allah Rasûlü hiç kimseyi kırmak istemiyordu."Devenin yolunu açınız. Nereye çökeceği ona buyrulmuştur" diyordu. Deve boş bir araziye çöktü. Peygamberimiz bu araziye akrabalarından kimin evinin yakın olduğunu sordu. Böylece Neccaroğularından Ebu Eyyûb El-Ensâri'nin evine misafir oldu. Hz. Peygamber (s.a.s)'in Medine'ye gelişi Medinelileri büyük bir sevince gark etti *Bütün mü'minler, evlerinin damına çıkmış; gençler ve çocuklar yollara dökülmüşler "Yâ Rasûlallah! Yâ Muhammed! Yâ Rasûlallah!" diyerek bağırıyorlardı. (Müslim, Sahih, VIII, 237). *Çocuklar ve hizmetçiler, yollarda ve damlarda "Rasûlullah geldi! Allahû ekber! Muhammed geldi! Allahû ekber! Muhammed geldi! Allahu ekber, Muhammed geldi! diyorlar, Habeşliler de, sevinçlerinden kılıç kalkan oynuyorlardı (Ebû Davud Sünen, II, 579) *Kadınlar ve çocuklar, hep bir ağızdan: "Vedâ tepelerinden dolunay doğdu bize! Allah'a yalvaran oldukça, şükür etmek gerekir halimize, Ey bize gönderilen Peygamber! Sen boyun eğmemiz gereken bir emr ile geldin bize" diye şiirler okuyorlardı (Semhudî, Vefaü'l-Vefa, I,187; Halebi insanü'l-Uyun, II, 58). *Rasûlullah”i Medine'de mü'minlerin her biri kendi evinde ağırlamak istediler ve bu konuda yarışırcasına hareket ettiler. Rasûlullah'ı misafir edebilmek için devesinin önüne geçiyorlardı. Efendimiz onlara "Devenin yolunu açınız! Nereye çökeceği ona emir buyurulmuştur" diyordu (Semhûdî-Vefâü'l-Vefâ, I,183). Berâ' b. Âzib: "Peygamber (s.a.s) Medine'ye gelince, Medinelilerin Rasûlullah'a sevindikleri kadar hiç bir şeye sevindiklerini görmedim” demiştir.Enes b. Mâlik de: "Ben, Rasûlullah'ın Medine'ye girdiği günden daha güzel, daha parlak bir gün görmedim" der (İbn Sâ'd, Tabakat, I, 233, 234).