Başta şunu belirteyim ki benim tıpla, toplum sağlığıyla, kimya ile ilgili tüm bilgim lise öğrencisi seviyesindedir. Kimseye ahkâm kesmek derdinde de değilim. Sadece köşemde kendi fikirlerimi yazma derdindeyim. Geçtiğimiz haftalarda manşetlere kadar çıkan “Bir Günde Dört İntihar” haberleri dikkatinizi çekmiştir. Bununla da sınırlı kalmayıp ortalama her gün Aydın sınırlarında yaklaşık iki intihar olayı yaşanıyor. Olayın sebebini ekonomik buhrana dayatacak olsak İzmir’de, Manisa’da, Trabzon’da ya da Mersin’de neden bu kadar sıklıkla bu olay yaşanmıyor da sadece Aydın’da çok fazla yaşanıyor? Eğer bir ekonomik kriz varsa bu sadece Aydın’da olamayacağına göre bu intiharların temelinde başka etkenler aramak gerekiyor. Yıllar önce de tavrım aynıydı şimdi de düşüncelerimde hiçbir değişiklik olmadı. Daha Aydın’da bir tane bile JES Santrali yokken de aynı konuları konuşuyorduk. Biz jeotermal enerjinin bu ülkeye katkısını biliyoruz. Bu enerji kaynağının altından bile kıymetli olduğunu biliyoruz. Karşı çıktığımız bürokrasiyi sindiren, yerel etkileri görmezden gelen enerji ağababalarının çevresel etkileri gözardı etmesi ve bir çevre felaketine yol açma tehlikeleriydi. Ve beklediğimiz (tahmin ettiğimiz) gibi de oldu. Yüzlerce sondaj kuyusunun, onlarca JES santralinin kurulduğu Aydın’da hava ve su ağır metallerle zehirlendi. Hatta iklim bile değişti. Artık saf Aydın beyazı pamuk yok, eski rekoltede incir yok, hastalanmayan zeytin ağacı neredeyse hiç kalmadı. Ve gelelim ağır metallerin insan ya da hayvanlar üzerindeki etkilerine. Burada isterseniz ben susayım uzmanlar konuşsun ki doğru bilgilenelim. Ağır metal zehirlenmesinin son yıllarda hızla arttığına değinen Yeditepe Üniversitesinden Uzm. Dr. Semih Gökart, araştırmalara göre, ABD nüfusunun yaklaşık yüzde 25’inde son 10 yıl içinde ağır metallere bağlı sorunlarla karşılaştıkların söyledi. Ağır metal zehirlenmesi, kurşun, kadmiyum, alüminyum, civa, bakır, fluorid ve arsenik tarafından vücudumuzda oluşan olumsuzluklar ve hastalıklar olarak tanımlanıyor. Dışarıdan alınan bu maddeler, biriktiği organa, etkilediği sisteme bağlı olarak psikolojik rahatsızlıklardan, fizyolojik sorunlara kadar geniş bir yelpazede hastalık oluşturabiliyor. HANGİ METALLER, HANGİ ORGANLARI ETKİLİYOR? Civa: Böbrek, karaciğer ve özellikle beyin fonksiyonları üzerinde etkisini gösterir. Kurşun: Sinir sistemine, kemik dokulara zararlıdır. Alüminyum: Hafıza bozukluğundan Alzheimer’e kadar problemlere neden olabilir. Bakır: Demir, çinko gibi ihtiyacımız olan yararlı elementlerin miktarını azaltabilir. Arsenik: Karaciğer, böbrek, solunum yolu sisteminde hasarlara yol açabilir. Fluorid: Dişlerde lekeler, kemik zafiyetine yol açabilir. Kadmiyum: Böbrek, sinir sistemi, solunum sistemi ile kemik dokularda hasar oluşturabilir, hipertansiyona da neden olabilir. Nikel: DNA hasarı, alerjik hassasiyette artış oluşturabilir. Çinko: Kalsiyum, bakır, demir emilimi bozulabilir. Mangan: Parkinson benzeri nörolojik bulgulara sebebiyet verebilir. Krom: GİS bozuklukları, karaciğer iltihaplanması, akciğer kanseri, alerjik hassasiyette artış görülebilir. Eski tabip odası başkanımız ve köşe yazarımız Dr. Metin Aydın hocamda SES’te yazmıştı; “Jeotermal akışkan salınımının yapıldığı yerlerde ağır metaller normal değerlerin binlerce kat üzerindedir” diye.  Son yirmi yılda artan hastalıklara bakıyorum. Aydın’ın uğradığı çevresel felaketlere bakıyorum. Arada bir bağlantı kurmaya çalışıyorum. Örneğin artan intihar vakalarının altında sinir sistemimizi ve beyin fonksiyonlarımızı etkileyen ağır metaller mi var? Bu benim işim değil sonuçta. İşi Aydın’ın sağlığını korumak olanlar versin cevabını…