İnsan içine düşmeden bilemiyor bazı gerçeklerin tuhaflığını. Geçen cuma akşamından beri neredeyse her gün yolumuz  Aydın Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesine düşer oldu. Önce 12 yaşındaki büyük oğlum sonrada 4 yaşındaki küçük oğlum rahatsızlanınca uzun uzun zamanlar geçirmek zorunda kaldık burada. Allah ne düşürsün nede eksikliğini hissettirsin hastahanelerin. Ama gittik gördük ki durum içler acısı. Zaten girişte izinsiz görüntü kaydı almak yasaktır uyarısını görünce inceden bi kıllandım. Dedim ki eyvah demek ki saklamaya çalıştıkları çok rezalet var. Neyse nasıl olsa görüntüye ihtiyacımız yok iftira atmak gibi niyetimiz olmadığı için. Yazacaklarımı nasılsa oraya yolu düşen herkes yaşayıp görüyor.  Gelelim konuya. Cuma akşamı büyük oğlum nefes alırken ciğerlerim batıyor nefes alamıyorum deyince atladık gittik hastahanenin “ACİL” kısmına. Kapıdan girer girmez oturup bekleyenleri görünce durumun aciliyetinden şüphe duymaya başladım. Zira “ACİL” deyince benim aklıma hastanın durumuna hemen müdehale edilmesi geliyor. Ama mevcut düzene bakarsanız bu birim, akşamları da boş geçirmeyelim oyalanalım sistemiyle çalışıyor. Hastaların dışında herkes rahat. Ortada acil hiç bir durum söz konusu değil sanki. Zaten dikkatli bakmazsanız belli bölgelerin dışında pek fazla personelle karşılaşmıyorsunuz. Ortamda personel açısından zaten yeterince hasta var birde biz kalabalık etmeyelim durumu söz konusu. Girişte kaydınızı yaptırdıktan sonra ateş ölçüp sizin aciliyetinize karar veriyorlar. Yani oğlanın ciğerlerindeki acı yüzünden nefes almakta zorlanması çokta acil bir durum olarak görülmeyebiliyor. Neyse bir şekilde ön aşamaları geçip doktora ulaşabilirseniz durumun aslında çok ciddi ve acil olduğunu anlayan biriyle karşılaştığınız için önce memnun oluyor, daha sonrada bir telaşa kapılıyorsunuz. Çünkü bu dakikadan sonra doktorun istediği tetkikleri yaptırmak için aşmanız gereken koridorlar, çalmanız gereken kapılar var. Neyseki yerdeki yönlendirmelerle aradığınız birimi kaybolmadan bulabiliyor olmanız çok güzel. Önce göğüs filmi çektirmek gerekiyorsa sadece yönlendirmeleri iyi takip etmeniz sizin için yeterli. Zira kıt zekamla hastahanelerin neden hep labirent tarzında inşaa edildiklerini çözemiyorum. İçeride koridorlar arası mücadele verirken insan kendini packman oyununda gibi hissediyor. Ciğer filmini çektirtip doktora kontrol ettirdikten sonra doktorun yüzündeki telaş size ulaşıncaya kadar dahada büyüyüp içinize yerleşiyor. Bir panik durumu hasıl oluyor içinizde. Doğal olarak doktor size endişeli bir şekilde ciğerleri çok kötü acil hava verilmesi gerek dediğinde ilk aklınıza gelen hakikatende “ACİL” miş hissi oluyor. Ama merak etmeyin bu “ACİL” telaşı Aydın Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesinde fazla uzun sürmüyor. Çünkü Hava verilmesi için yönlendirildiğiniz Acil müşahade birimine gittiğinizde her şeyin normale döndüğünü aslında çokta “ACİL” bir durum olmadığını hemen anlıyorsunuz. Çünkü bakıyorsunuz ki ortada ne hemşire var nede danışacak bir personel. Karşılıklı 2 bölmede yan yana dizilmiş onar yatakta yatan hastaları ve yanlarındaki refakatçilerin durumuna bakınca bir sükunet hasıl oluyor. Benim gibi bilinçsiz bir hasta yakınıysanız durumunuz korkunç. Ama çok şükür ki etrafta çok tecrübeli hasta yakınları var. Kendi havalarını, serumlarını ayarlamayı biliyorlar. Biz oğlanla önce serum taktırmak, sonrada hava tedavisi almak için kime danışalım diye danışmaya gidince kendimizle baş başa kalmanın şaşkınlığı içinde sağa sola bakmaktan başka bir şey yapamadık. Tecrübesizlik çok zor hakikaten. Aydın Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesinde “ACİL” müşahade biriminde ne danışacak nede işimizi yaptıracak tek bir görevli göremeyince yanımda nefes aldıkça acı çeken oğlumun durumu yalanmış gibi geldi. Biraz sert bir bakışla “-Oğlum sende numara yapma bak aslında o kadar da acil değil demek ki” diye çıkıştım. Çaresizce acil acil beklemeye başladık. Kısa bir bekleyişten sonra karşıdaki kapılardan biri açıldı ve içeriden bir erkek personel çıktı. Hemen durumu izah edip yardım isteyecektim ki sayın personel ne diyeceğimi ve durumumu hemen anlayıp beni konuşturmadan 'bekleyin şimdi hemşire gelir' dedi. Bende bekleriz ya sıkıntı yok siz keyfinize bakın deyince personel ters bir bakış atıp 'biz burada oyun oynamıyoruz beyefendi' dedi. Yaptığım terbiyesizlikten dolayı utanç içinde boynumu büküp beklemeye başladım. Bu kan alma, serum takma, ve 20 dakika arayla 2 kez hava verme operasyonu aynı durumların tekrarıyla devam etti. Ne kadar uzun sürdüğünü şöyle anlatayım. Her işimizi halledip ilaçlarımızı almak için eczaneye gittiğimizde eczacı hanım kağıda baktı ve 'saat dokuz buçukta girdiniz ancamı geliyorsunuz' dedi. Bende inanın buna şükrediyorum şu an dedim. İşte durumumuz özetle bu kadar “ACİL”di. Ama en çok canımın yandığı yer ise, oğlan hava tedavisi alırken su isteyince su almak için gittiğim hastahanenin kantini oldu. Dışarıda 50 kuruşa satılan su için 1,50 lira ödeyince içimi merak duygusu kapladı ve dayanamayıp sordum kantinciye. 1 karton bardak nescafe 3 tl. 1 teneke kola 4 tl olduğunu öğrendiğim anda “düşene bir tekmede sen vuracaksın” sözünün 40 yıllık hayatımda ilk kez tezahür ettiğini anladım. Gerçekten kendi adıma değil. En nihayetinde aldığım 1,50 liralık suydu. Ama orada hasta refakatçileri, hasta yakınları hatta hastaların ihtiyaçları üzerinden böyle bir rant dönmesi ve maalesef bu rantın DEVLET eliyle dönmesi  çok can yakıcı. Millet olarak öpülmediğimiz bir hastahaneler kalmıştı diyordum ama anladımki orda daha beter öpüyorlarmış.  Anlatsam neler söyleyecek dilim ama inanın bazı şeyleri anlatmak bile zor geliyorken milletçe her gün bu çileyi çekiyor olmak çok üzücü. En can yakıcı olan ise galiba gerçekten hakediyoruz. Düşmeden bilmiyormuş insan ama ben artık biliyorum. Bir daha bana hastahaneler düzeldi diyene çok güzel cevaplar verecek kadar doneler biriktirdim.