GDO, yani Genetiği Değiştirilmiş Organizma bir canlının genetik özelliklerinin insan eliyle laboratuar ortamında değiştirilmesiyle elde edilir. GDO yapılmasının ana amacı, bitki ve hayvanların sert iklim koşullarında yaşayabilmesi, böceklere karşı direnç ve doğal yaşam alanları dışında yaşabilme özelliği sağlamaktır. Genelde bitki ve hayvana gen eklemek veya gen çıkarmakla uygulanır. Canlıların bütünlüğü on milyonlarca yıllık gelişimin sonucunda çok hassas bir denge ile oluşmuştur. Canlılara yap-boz muamelesi yapmak o canlının bütünlüğünü, bu hassas dengeyi bozar.Bu bütünlüğün bozulmasının ne gibi sonuçlar doğurabileceği asla öngörülemez. Canlılar üzerinde yapılan bu değişiklikler  canlı sağlığı, biyolojik çeşitlilik, ekolojik dengenin bozulması, ekonomik bağımlılık, canlıların yaşam hakkının elinden alınması ve canlılar üzerinde  mülkiyet hakkı tanınması açısından önemli tehdit ve riskler taşımaktadır.Dünyada yoğun biçimde kullanılan GDO'ların yüzde 99'u "böcek öldüren zehir içermek" ve "yabancı otları yok eden kimyasal ilaçlara dayanıklı olmak" şeklinde iki temel özelliği içermektedir.Bugün dünyada 25 ülkede Türkiye yüzölçümüne yakın bir alanda GDO'lu tarımsal üretim yapılmaktadır.Ekim alanlarının yüzde 99’u ABD, Arjantin, Kanada, Çin ve Brezilya’da bulunmaktadır. 2014 yılı itibarı ile GDO’lu tohumların küresel pazar değeri 15,7 milyar $'dır. Dünyada GDO’ lu olarak üretilen bitkilerin yüzde 99’unu soya, mısır, kolza ve pamuk oluşturmaktadır. Bunların yanında bazı ülkelerde patates, domates, pirinç, buğday, balkabağı, ayçiçeği, yer fıstığı, bazı balık türleri, kasava ve papaya da GDO’lu olarak üretilmektedir. Muz, ahududu, çilek, kiraz, ananas, biber, kavun ve karpuzda ise çalışmalar devam etmektedir. Mısır ve soyadan üretilen yağ, un, nişasta, glikoz şurubu, sakkaroz, fruktoz içeren gıdalar günlük tüketim maddeleri arasında yer alıyor. GDO’ lu ürünlerin üretilme amaçları konusunda açıklamalar çok çeşitlidir. ABD eski Başkanı Bush’a göre, GDO teknolojisi, tüm dünyadaki açlık sorununa çözüm bulabilmek için üretilmiştir. Bu yolla verim artacak, gıda bollaşacak, herkes doyacaktır. Ancak bu söylemlere rağmen şu an dünyada 800 milyonun üzerinde insan açlığın pençesindedir. Dünyada üretilen gıdalar, aslında tüm dünyayı doyurmak için yeterlidir. Sorun, gıdaya ulaşmak için yeterli paraya sahip olamamada yatmaktadır. Bu bağlamda açlık, üretim yetersizliğinden değil, üretilen gıdanın adil paylaşılmamasından kaynaklanmaktadır. GDO’ da bir başka amaç ise, hammaddeden işlenmiş maddeye kadar olan zincirde, çevreye daha az zararlı, besleyici değeri daha yüksek, raf ömrü daha uzun ürünler elde etmektir.  Dünya Tarım Raporu, GDO'ların verim artışı sağlamadığı ve açlığa asla çözüm oluşturmadığını ifade ediyor.Zaten mevcut GDO'ların hiçbirisi verim artışını amaçlamamaktadır. Hedef sadece ot ilaçlarına direnç sağlamak veya yabancı böcekleri zehirlemektir. Peki öyleyse GDO'lar niye var? Tohum üreten dev küresel şirketler aynı zamanda zirai ilaç da üretirler. Bu şirketler üretip patentini aldıkları genetiği değiştirilmiş tohumları yaygınlaştırarak kimyasal ilaç satışlarını da arttırmayı hedeflerler. Böylece üreticiler gitgide daha fazla kendilerine bağımlı hale gelirler. GDO'ların dayattığı endüstriyel tarım yöntemlerinden sadece devasa tarım şirketleri kazanç sağlarken, üreticiler, tüketiciler ve doğa büyük zarar görür. GDO’ lu ürünlerin çevre, biyolojik çeşitlilik ve ekolojik denge, insan ve hayvan sağlığı, ülkelerin sosyo – ekonomik yapıların üzerine birçok olumsuz etkileri var. GDO’ lu ürünler bu açıdan, varolan ilişkileri ve dengeleri bozmakta, yeni bağımlılık ilişkileri yaratmaktadır. Dünyada kullanımı ve tüketimi gittikçe yaygınlaşan GDO’lara ilişkin olumsuzluklar içerisinde gündemi en çok meşgul eden konu, gıda olarak tüketilen GDO’ların yol açabileceği muhtemel sağlık riskleridir. GDO'lu bitkiler insanlarda allerjik reaksiyona neden oluyor, antibiyotik direncini zayıflatıyor, toksik etki yaratıyor, kanserojen olabiliyor.GDO’ larda ve tüketicilerdeki metabolizma değişikleri  sonucu 13000- 22000 kat daha fazla bebek cinsiyet sorunları, endokrin cevaplı kanser olayları saptanmıştır. Yapılan araştırmalarda hamile kadınların fetüs ve kanlarında GDO parçalanma ürünlerine rastlandığı gözlenmiştir. GDO'lar normal ve  organik  tarımı tehdit ediyor, ne kadar uzak alanda olursa olsun  rüzgar ve arılar yoluyla organik ürünlere de bulaşıyor, GDO'lu  tarım yapılan alanlardaki haşereleri yiyen kuşların türü tükeniyor, biyoçeşitliliği yok ediyor, ekosisteme olumsuz etkisi oluyor. GDO teknolojisi, “yaşamı patent altına alma esasına” dayanmaktadır. Birkaç gen aktarılan “yeni çeşit”, firmaların mülkiyetine giriyor ve sonrasın da “yeni piyasa” kurgulanmaya başlanmaktadır. Tohumlar kendini yeniden üretemiyor, bu bağlamda, artık çiftçinin ürününden tohumluk ayırma hakkı tamamen ortadan kalmaktadır.  Yine, GDO’ lu ekim alanlarında kullanılmak üzere geliştirilen kimyasal ilaçları üreten firmalar, GDO’ lu tohum üreten firmalar tarafından satın alınmakta; böylece tohumdaki şirket egemenliği tarımsal ilaç piyasası ile güçlendirilmektedir. Uygulanan patent hakları, çiftçiye tohum alıkoyma olanağı vermeyen sözleşme ve terminator gen teknolojisi uygulamaları yoluyla dünya çiftçilerinin bütünüyle tohum üreticisi birkaç ulus ötesi şirkete bağımlı kılınması sözkonusudur. Geçen 10 yıl boyunca GDO’lu bitkilere ilişkin olarak alınan her 4 patentten 3’ü 5 firmaya -Dow, Dupont, Syngenta, Aventis ve Monsanto'ya aittir. Dünya’da ekilen GDO’lu tohumun yüzde 90’ı tek bir firmanın, Monsanto’nun tohumudur. Bu tohum güvenliğini oldukça azaltan bir durumdur. Bu tablonun gıdaya erişim hakkını ortadan kaldıracağı çok nettir ve Halk Sağlığı ile bağdaştırılması olanağı yoktur. Temel insanlık hakkına aykırı bu kuşatma mutlaka durdurulmalıdır.  GDO’ lu ürünler 1998 yılından bu yana, hiçbir denetime tabi olmadan, Türkiye’ye rahatça girebilmektedir.2003 yılında Türkiye 1.8 milyon ton mısır, 800 bin ton soya ithal etmiştir. Mısırın yüzde 81’i, soyanın ise yüzde 88’i ABD ve Arjantin’den gelmiştir. Türkiye’nin gümrüklerinde, GDO’ lu ürün ayrımı yapabilecek laboratuar altyapısı yoktur.Gerek GDO’ lu hammaddeden Türkiye’de işlenen, gerekse yurtdışından ithal edilen işlenmiş ürünlerden önemli bir kısmı GDO içeriğine sahiptir. Mısır ve soyadan üretilen tüm gıdalar; bisküvi, kraker, kaplamalı çerezler, pudingler, bitkisel yağlar, bebek mamaları, şekerlemeler, çikolata ve gofretler, hazır çorbalar, mısır ve soyayı yem olarak tüketen tavuk ve benzeri hayvansal gıdalar ile pamuk GDO’lu olma riski taşıyan gıdaların başında gelmektedir. Türkiye'de genetiği değiştirilmiş bitki ve hayvan üretimi yasaktır.Ancak 2010 yılında kurulan Biyogüvenlik Kurulu bazı GDO'lu soya ve mısır türlerinin ithalatına,bunların sadece hayvan yemi üretiminde kullanılması koşuluyla izin vermiştir.Türkiye’nin ithal etmesine izin verilen GDO’lu ürün sayısı şimdilik 36 olup yakın gelecekte 56 çeşide çıkması bekleniyor. Gıda Bakanı Faruk Çelik, Türkiye genelinde 2016-2017 yıllarında 12 bin 286 GDO denetimi yapıldığını ve bu denetimlerde soya içeren 112 üründe GDO tespit edildiğini açıkladı.Türkiye'de denetimsizlik nedeni ile GDO’lu gıdaları insanlar ya doğrudan tüketmekte yada GDO’lu yemleri hayvanlar yemekte ve bu hayvanların ürünlerini tüketen insanlarda olası zararlar ortaya çıkmaktadır. Türkiye’de yapılan bir çalışmada 20’ye yakın ilin pazarlarından alınan domates ve patateslerin GDO’ lu olduğu saptanmıştır.Yine Türkiye'de uzmanların yaptığı analizler sonucu piyasadan alınan pirinçlerin yüzde 70’nin GDO’lu olduğu saptanmış. 2017 yılında Adana'da ekmeğin katkı maddesinde GDO olduğu tespit edilmiştir.Bunların hemen tümü, Türkiye’ye kaçak yollarla giren GDO’ lu tohumların hiçbir denetime tabi tutulmadan tarlalarda – seralarda ekilmesi sonucunda üretilmesi sonucu  olmaktadır. Dünyada yaşayan tüm canlılar belirli bir ekosistem içerisindedir ve tüm canlıların yaşamları zincirleme reaksiyonlarla birbirlerine bağlıdır. Bundan dolayı tarımda yaratılan tahribat veya yapılan bir değişiklik sadece bitkileri değil, onlarla etkileşim içerisinde olan hayvanları, insanları, havayı, suyu kısaca tüm doğayı etkilemektedir. Açlığa çözüm olarak başlatılan GDO'lu ürün üretme teknolojilerinin ekonomik faydalarından çok ortaya çıkaracağı sağlık sorunları üzerinde durulmalıdır. Bu teknoloji ile üretilen ürünler kullanıma sunulmadan önce alerjik, toksik etkileri bakımından incelenmeli, bunun için gerekli alt yapı oluşturulmalıdır. Etiketleme ile ilgili yasal önlemler mutlaka alınmalı, tüketicilerin satın aldıkları ürünlerin GDO içerip içermediğini bilmeleri sağlanmalıdır. Bir gıda ürününde GDO miktarı binde 9 oranından daha fazla ise etiketinde mutlaka “Genetik yapısı değiştirilmiştir”, “Genetik yapısı değiştirilmiş üründen üretilmiştir” ibarelerinin belirtilmesi zorunluluğu vardır. GDO’lu tohumların kontrolsüz alanlarda ekimine izin verilmemeli. Gümrüklerde, iç piyasada etkin bir denetim sistemi kurulmalı. Türkiye GDO’lu ürünler konusunda kendi araştırmalarını yapmalı, teknolojisini kendi üretmelidir.Tarımda, girdiden çıktıya, tüm alanlarda bağımlılık zincirini kıran, kendi potansiyelini kullanan bir politika izlenmelidir.  Tarımsal açıdan, geleneksel ıslah yöntemleri ile tarımsal üretime ilişkin gerekliliklerin kolaylıkla karşılanabileceği, yüksek teknoloji gerektiren endüstriyel tarım girdisi olan GDO ve üreticiyi bağımlı kılan hibrit tohumlar tarımsal üretimde kullanılmamalıdır.