"İnsanları tanıdıkça hayvanları daha çok seviyorum"(Johann Wolfgang Von Goethe) Bahçeli evde oturuyoruz. Havalar iyi olduğu müddetçe, özellikle akşam yemeklerini bahçede yiyoruz. Yaklaşık bir yıldır akşam yemeklerimize misafir oluyordu Naciye. Adını, geçtiğimiz kış bahçedeki sobanın başında kayınpederim koymuştu. Asil bakışlı, güzel mi güzel kahverengi-sarı ve beyaz iri benekleri olan bir dişiydi o. Sadece bizim değil diğer komşuların da kedisiydi Naciye. Gerçi onlara gittiğinde adı Hanife oluyordu ama o bizim biricik Sarı Naciye’mizdi. Geceleri nerede uyuduğunu bile bilmiyorduk ama dedim ya, o bizim akşam yemeklerimizin onur konuğuydu. Beni, eşimi ve çocuklarımızı mutlu eden. Birkaç akşam gelmediği oluyordu bazen ama arayı hiç Mayıs ayının ilk haftasında olduğu kadar açmamıştı. Birkaç gün üst üste gelmeyince merak edip komşulara sorduk Naciye’yi. Onlar da görmemiş birkaç gündür. İşkillenmiştik… Bir akşamüstü komşumuz, çocuklarımızın komşu annesi Münevver hanım; ‘Gelin size ne göstereceğim’ diyerek evlerine çağırdı. Koşuştuk çoluk çocuk… Çığlık atıyor, gözlerimize inanamıyor, mucizeyi seyrediyorduk. Birkaç haftadır kilo aldığını gözlemlediğimiz bizim Naciye bir erik fidanının dibinde üç yavrusunu emziriyordu. Dokunmak istedik ona ve tazecik yavrulara. Yanına yaklaşmaya çalıştığımızda vahşi bir anne kaplan, uzaktan izlediğimizde ise şefkatli bir sokak kedisi oluveriyordu Naciye. Dokunamadan sevdik onları günlerce. Gün geçtikçe daha da sevimli oluyordu yavrucaklar. Sarışın mavi gözlü yakışıklı bir erkek, diğerleri biri parçalı siyah beyaz ve öbürü annesi gibi kahverengi sarı ve beyaz iri benekli dişi yavrular. Daha çok benimsemiştik artık Naciye ve üç yavru kediciği. Hayatımızın birer parçası olmuşlardı adeta. Naciye birkaç kez yavrularını oradan oraya taşıdı ve son durağı, bizim evin arka tarafındaki odunların üstü olmuştu. Sütlerini ve yemeklerini arka kapıdan daha kolay verebiliyorduk artık. Üç günlük bayram tatilinde hem komşuları tembihlemiş hem de bol bol yiyecek koymuştuk yavrucaklara ve Naciye’ye. Geri döndüğümüzde ise, çok özlediğimiz yavrular ayaklanmış oradan oraya koşuşturuyorlardı ancak Naciye ortalıkta yoktu. Birkaç gündür arıyoruz ama nafile. Biraz büyüdüler ama geceleri hala mızıldanıyor yavrucaklar. Bulamıyoruz Sarı Naciye’mizi. Eşimin ve çocuklarımın hala umudu var ama ben Naciye’nin yaşadığına artık ihtimal vermiyorum. Aklıma kötü şeyler getirmek istemiyorum ama, Bir anne kedi, asla yavrularını yalnız bırakmaz! O yavrularını sevmeye çalıştığımızda vahşi bir kaplana dönüşen Naciye, hiç bırakmaz! Bakarsın bir şey olmamıştır çıkar gelir diyeceğim ama zannetmiyorum. Yine de umut işte… Belki bir trafik kazası, belki de zehirlenme… İnşallah acı çekmemişsindir sarı kızım. Evlatlarını sakın merak etme, Bizler ve komşularımız var oldukça evlatların asla aç kalmazlar Naciye! * (Son günlerde ülkemizi üzüntüye boğan, savunmasız hayvanlara uygulanan vahşeti şiddetle kınıyorum. Bu tür olayların bir daha yaşanmaması için, Türk Eğitim Sistemi tamamen değiştirilmeli ve Türk Ceza Kanunu’ndaki yaptırımlar artırılarak yeniden revize edilmelidir.)