Vazife ve Ufuk sahibi nesil nasıl teşekkül edecek? Vazifesine müdrik ve ufku ötelere, tanyerinden taşıyacak nesil kimdir? Vazife ve Ufuk sahibi nesil, seciyeli (karakter) ve meziyetli bir neslin donanımlı, hazır kıta halde görevi deruhte etmesidir. Karakterli ve meziyetli neslin en müessir(etkili) şubesi vazife şuuru ve sa­dakatidir. Şuurdan ve sadakatten mahrum olan nesil; bakıma muhtaç bitkilere benzer. Bitkiye suyu ve gübresi verilince yeşerir; verilmeyince naçar vaziyette hazin sonunu bekler. Bu gibi, başkasına muhtaç olan insan, ihtiyaç duyduğu şeyi almak mecburiyetinde olunca -namert dahi olsa- uzatılan yardıma bîgâne kalamaz. Hâlbuki Müslüman-Türk genci, köklerini su kaynaklarına doğru uzatmayı bilmeli, aradığı ve muhtaç olduğu mefkûreyi yüksek şuuruyla tesis edebilmelidir. Müslüman-Türk genci, millî bütünlük, gelişmiş­lik ve insanî kıymetler adına kendi uhdesine tevdi edilen vazifeyi mukaddes kabul etmelidir. Mukaddes vazifeyi noksansız bir şekilde yerine getirme ahd ve ceht içinde olduğunu tevdi edenlere karşı fiilen ispat etmelidir. Bu vazifeyi yerine getirirken kendi muhasebesini yapmalı; muhasebeyi de millî ve manevi değerler zeminine oturtmasını da bilmelidir. Muhasebesini yapamaz veya muhasebeyi kendi takdirine göre icraya kalkışırsa çok sesliliğe işarettir ki, vazife ve ufuk sahibi nesilde buna yer yoktur. Bu, dağınıklık demektir. Ayrılıkta zahmet vardır, esaret vardır, ithal fikir ve işgale davetiye vardır. Müslüman-Türk genci, kendi doğrularından; “bana göre böyledir” gibi fikirlerden uzak olmalıdır. Bunun yerine membaını Mukaddes Değerler’den almış bilgi ve becerilere -ecdadının mukaddes emanete sahip çıktığı gibi- dört elle sarılmalıdır. İnanç değerlerine ters düşüncelerden ırak bir telâkkîyi daima gözetmelidir.  Kıymetli kardeşlerim; Şuurlu Vazife ve Ufuk sahibi nesil, “Bana necilikten”, “Bunda benim ne gibi menfaatim var”, “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın”, “Her koyun kendi bacağından asılır” gibi Siyonist-Materyalist anlayıştan zinhar uzak duracaktır. Yani, Müslüman-Türk genci, “Egoizm”i hayatın hiçbir aşamasında dost edinmeyecektir. Bu gibi fikirlerden uzak durduğu gibi, vazifesinde milli bütünlük ve hürriyeti için “geçmiş-hal-gelecek” dengesini tesis edecektir. Bu hal üzere bazı kayıpları gözardı etmeden; bunun mukaddes bir dava olduğu müdrikliğinde; umumi menfaati, hususi menfaate tercih edecektir. Umumun menfaatindeki inceliği idrak ederek; yani “cemaatteki ruhu” bilerek hareket noktasını ve rotasını ona göre tayin edecek.  Çok değerli genç kardeşlerim;   Müslüman-Türk genci, âdeta bir ahlâk abidesi, millî ve yerli olmak mecburiyetindedir. Bunun aksi; taşıdığı mükemmel tarihî ve millî değere, hep ahlakî üstünlükle ayakta kalmış ve bu­lunduğu insanlık mevkisini hak­ketmiş ecdadına, daha önemlisi, en mükemmel din olan İslâm'a ve onun eşsiz ahlâkıyla ahlâklanmış Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'e ihanet olur. O’nun Vâris-i Nebisi’ne sırt çevirmek olur. Nasıl ki cemiyetler ahlâksızlıkları neticesinde hak ile yeksan olmuş, devletler tarihe gömülmüşse, âdemoğlunu da beşeriyet arenasında zelil ve rezil eden, köleleştiren, nâmerde el açtıran ahlaksızlıktır.