Cahiliye toplumunda pek çok karakterde olduğu gibi esnaf karakterine yön veren en önemli etken yine maddi değerlerdir. O itibarla esnafın toplumda saygın bir sıfat kazanabilmeleri ancak zengin olmalarıyla mümkün olur. Çünkü cahiliye toplumunda kişinin ahlakından önce gelen en önemli kriter zenginliğidir. Maddi güç söz konusu olduğunda kişinin ne cehaleti, ne görgüsüzlüğü hiçbir yerde hiçbir sorun oluşturmaz, kendisine her türlü imkanın kapısı açılır. İşte bu çevredeki insanların çoğu, açıklarını kapatmak için iyi para kazanmanın yollarını ararlar. Bu nedenle de menfaatçi bir karakter geliştirirler. İnsanları ne kadar aldatırlarsa kendilerini o kadar kurnaz görürler. Söz gelimi cahiliye toplumunda ticaretle uğraşan kişilerin bir kısmı ellerindeki hasarlı eşyaları hiç tereddüt etmeden sağlammış gibi satabilirler. Bundan en ufak bir vicdan azabı duymadıkları gibi bir kısmı da kendilerine bunu meslek edinmişlerdir. Defolu malı sağlam fiyatına müşterilerine satar (k.k.lar) lar. Buna aynı civardaki tüm esnaf şahit olur ama genellikle hiçbiri karşı çıkmaz. Çünkü bunlar ticaret hayatının adabıdır onlara göre. Müşteri kavramı onlara, kandırılacak ve üzerinden para kazanılacak kimseleri ifade eder.   Elbette bunların içerisinde İslam ahlakını benimseyen, Kuran'ın emirlerine göre davranan ve her zaman dürüst olan insanlar da vardır. Burada söz edilen dolandırıcılık ve sahtekarlık, dinden uzak cahiliye sisteminin sonuçlarıdır. Oysa Hz. Allah tüm insanlara ticarette adil bir tutum sergilemelerini, insanları aldatmamalarını emretmiştir: *Ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam tutun ve dosdoğru bir tartıyla tartın; bu, daha hayırlıdır ve sonuç bakımından daha güzeldir. (İsra, 35) *(Davud) Dedi ki: "Andolsun senin koyununu, kendi koyunlarına (katmak) istemekle sana zulmetmiştir. Doğ- rusu, (emek ve mali güçlerini) birleştirip katan (ortak)lardan çoğu, birbirlerine karşı tecavüz ederler; ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka. Onlar da ne kadar azdır."… (Sad, 24) Yine Sevgili Peygamberimiz de: “Bizi aldatan bizden değildir.” Buyurmuşlardır. Tarih boyunca cahiliye Allah'ın emirlerine uymayan, adaletsizlik yapmakta, insanları kandırmakta ısrarlı bir tutum sergileyen kimseler hep olmuştur. Allah, elçileri vasıtasıyla bu insanları uyarmıştır. Nitekim Hz. Şuayb'ın kavmine bu konuda yaptığı uyarılar Kuran'da şöyle haber verilir: Medyen (halkına da) kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a ibadet edin, O'ndan başka ilahınız yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik tutmayın; gerçekten sizi bir 'bolluk ve refah (hayır)' içinde görüyorum. Doğrusu sizi çepeçevre kuşatacak olan bir günün azabından korkuyorum." "Ey kavmim, ölçüyü ve tartıyı -adaleti gözeterek- tam tutun ve insanların eşyasını değerinden düşürüp eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın. Eğer müminseniz, Allah'ın bıraktığı (helal işlerden olan kazanç) sizin için daha hayırlıdır. Ben, sizin üzerinizde bir gözetleyici değilim." (Hud, 84-86) Ancak genelde cahiliye toplumlarında insanlar, sahip oldukları çirkin ahlak sebebiyle bu uyarıları dinlememiş ve bundan dolayı hem dünyada bir sıkıntı ile karşılaşmışlar hem de ahirette bunların hesabını mutlaka verecek duruma düşmüşlerdir. Bu karakteri taşıyan insanlar menfaat elde etmek için gerektiğinde basit tavırlar göstermekten çekinmezler. Bunun en açık örneklerini bazı tezgâhtarlarda görmek mümkündür. Mağazalarına gelen müşterilerine bir eşya satabilmek için her türlü yolu denerler. Mesela: Yakışmadığı çok açık olan bir giysinin yakıştığını ispatlamak için olmadık yalanlar söyler, uzun uzun dil dökerler. Hz. Allah, insanları dünyaya bu kadar kapılıp ahireti unutmamaları konusunda pek çok ayeti ile uyarmıştır: *Ey iman edenler, ne mallarınız, ne çocuklarınız sizi Allah'ı zikretmekten alıkoymasın; kim böyle yaparsa, artık onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir. (Münafikun, 9) *De ki: "Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, az kar getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler, sizlere Allah'tan, O'nun Resûlü'nden ve O'nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. Allah, fasıklar topluluğuna hidayet vermez. (Tevbe, 24) İşte müminlerin farkı da buradadır. Onlar da gerektiğinde günlerinin büyük bölümünü çalışarak, para kazanmak amacıyla geçirebilirler. Ancak onlar iyi bir kazanç elde etmeyi, Allah'ın rızasını kazanabilmek, O'nun hoşnut olacağı harcamalarda bulunabilmek amacıyla isterler. Ayrıca yaptıkları iş ne olursa olsun, hiçbir zaman Allah'ı zikretmeyi ve ahireti düşünmeyi unutmazlar. Allah'ın emri gereği, insanlara asla haksızlık, adaletsizlik yapmaz, hiç kimsenin hakkını ihlal etmezler. Allah bu güzel ahlaklı insanları Kuran'da şöyle tanıtmıştır:  Onlar öyle insanlar ki, ne ticaret, ne alış-veriş onları Allah'ı zikretmekten, dosdoğru namazı kılmaktan ve zekatı vermekten alıkoymaz'; onlar, kalplerin ve gözlerin inkılaba uğrayacağı (dehşetten allak bullak olacağı) günden korkarlar.” (Nur, 37) CAHİLİYEDE MEMUR KARAKTERİ Cahiliye mantığında memur karakterinde farklı bir ruh hali hakimdir. Onları yönlendiren mantık şudur; normalin üzerinde gösterecekleri bir çaba onlara ne maaşları, ne mevkileri, ne de itibarları açısından ek bir menfaat sağlamayacaktır. Binaen aleyh ekstra bir iş yüklenmeyi “cahiliye bakış açısıyla” boşuna yorulmak hatta enayilik olarak düşünürler. Cahiliye karakteri, işlerini halletmek için gelen kişilere karşı tavırlarında da hiç özen göstermez. Zira bunu bir külfet olarak değerlendirir. İşte bu sebeple sadece kendine verilen işi yapar ve bunun dışında bir şey istendiğinde ya hiç ilgilenmez ya da bir başkasına yönlendirir. Kendine soru soran vatandaşın yüzüne ya bakmaz ya da bakıp cevap vermeden başını aşağı indirir. Yine insanlara değer vermez, gerekirse onları sebepsiz yere saatlerce kuyruklarda bekletir ya da masa masa dolaştırır. Halden anlamak, ince düşünmek, nezaket ya da hoşgörü göstermek için bir sebep görmez. Nasıl olsa maaşını alacaktır. Bu nedenle her şeyleri mekanikleşmiş olup sadece eline verilen işi yapar. Oysa Allah'ın emrettiği ahlakı yaşayan insan, böyle tavırlar göstermez. Diğer insanlara karşı her durumda saygılı, ilgili ve nezaketli bir tavır gösterir. Zor durumda kalan kişilere elinden geldiğince yardım eder, o an yardım edecek bir imkanı olmasa bile en azından güzel bir sözle karşılık vererek asgari insanlık umdelerini yerine getirir. Cahiliye hayatı yaşayan memur karakterine sahip kişilerin bir başka özellikleri de hep aynı tavırları gösteren, olaylar karşısında belirli tepkiler veren kişiler olmalarıdır. Günlük hayatlarının akışı, görüştükleri insanlar, konuştukları konular, alışkanlıkları, zevkleri tamamen bu klasik yapının etkisi altındadır. Hiçbir konuda statükoyu bozmak istemezler. Oysa memurluk, bir hizmet mesleğidir. İslam ahlakını yaşayan memur, bir iş için gelen kişilere çok güzel tavırlar göstererek hizmet etmelidir. Asla onları sıkıntıya sokacak, boş yere vakitlerini alacak şekilde davranmaz. İnsanın iyilikten ve güzel ahlaktan yana yaptığı hiçbir şeyin boşa gitmeyeceğini bilir. Yaptığı her işi Allah'ın rızasını kazanmak niyetiyle bir ibadet olarak yerine getirir. Güzel davranışlarının hepsi hesap gününde ortaya konmak üzere Allah'ın katında bir kitaptadır. Kuran'da Hz. Lokman'ın oğluna bu konuyu şöyle hatırlattığı bildirilmiştir: *"Ey oğlum, (yaptığın iş) gerçekten bir hardal tanesi ağırlığında olsa da, (bu,) ister bir kaya parçasından ya da göklerde veya yer(in derinliklerinde) de bulunsa bile, Allah onu getirir (açığa çıkarır). Şüphesiz Allah, latif olandır, (her şeyden) haberdardır." (Lokman, 16) Yine Allah'ın bu konuyu hatırlattığı ayetlerden bazıları ise şöyledir: *De ki: "Ey iman eden kullarım, Rabbinizden sakının, dünyada iyilik edenler için bir iyilik vardır. Allah'ın arzı geniştir. Ancak sabredenlere ecirleri hesapsızca ödenir." (Zümer, 10) *Kim bir iyilik kazanırsa, biz ondaki iyiliği arttırırız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, şükredene karşılığını verendir. (Şura, 23) *Hayır, kim (güzel davranış ve) iyilikte bulunarak kendisini Allah'a teslim ederse, artık onun Rabbi katında ecri vardır. Onlar için korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır. (Bakara, 112) *Gerçek şu ki, Allah zerre ağırlığı kadar haksızlık yapmaz. (Bu ağırlıkta) Bir iyilik olursa, onu kat kat kılar ve kendi yanından pek büyük bir ecir verir. (Nisa, 40) * Kim bir iyilikle gelirse, kendisine bunun on katı vardır, kim bir kötülükle gelirse, onun mislinden başkasıyla cezalandırılmaz ve onlar haksızlığa uğratılmazlar. (Enam, 160) Elbette güzel tavırlarda bulunmak için insanın çaba harcaması ve emek vermesi gerekecektir, ama alınacak karşılık ayetlerden de anlaşılacağı gibi, güzellikle geçen bir yaşam, sonsuz bir cennet hayatı ve daha da önemlisi Allah'ın rızası olacaktır.