31 yaşındaydı Sevcan kansere yenik düşüp hayata gözlerini yumduğunda. İlk tanı konulmanın, ameliyat olmanın, kemoterapi ve yoğun bakım tedavisi görmenin üzerinden 6 ay geçmişti .Bu süre zarfında hiç eve çıkma şansı olmadan tedavi ve bakım süreci hep hastanede devam etti. Maalesef kanser hastalığı yapılan tüm tedavilere cevap vermedi, çoklu organ metastazları ve enfeksiyonlar gelişti, genel durumu giderek bozuldu ve Mart ayının ilk haftasında aramızdan ayrıldı Sevcan. Genç ölümü çok zordur, çeken yada başına gelen bilir. Sevcan’ın kaybında daha da zor olanı geride beş, üç, birbuçuk yaşlarında üç çocuğun öksüz kalmasıydı. Aslında özel bir çocuktu Sevcan ve özel bir yaşantısı oldu. Doğumu normal olsada kısa süre sonra kalça çıkığı tanısı konuldu kendisine. Kalça çıkığı için önce tıbbi, sonra cerrahi tedavi gördü. Uzun süren bu tedavi süreçleri sırasında bebekliğinin ilk dönemlerini hep yatakta geçirdi. Anne kucağı ve sıcaklığını istiyorum dercesine ağlamaları uzun süreli ve yüksek sesli oluyordu. O nedenle de iyileşince sürekli koşmak isteyen, yerinde duramayan hareketli bir çocuk yapısı vardı. Bu hareket ve sürat ömrünün son anına kadar devam etti durdu. Bebekliğinde yaşadığı travma sanki hiç peşini bırakmadı Sevcan’ı. O nedenle okul yaşantısı, genç kızlığı sorunlu geçti. Evlendi ve kısa aralıklarla üç tane çocuk doğurdu. Sanki kaderini bilircesine 31 yıllık ömrüne çok şey sığdırmaya çalışıyordu. Gezmeyi, süslenmeyi, yemek yemeyi, gülmeyi ama özellikle kahve içmeyi ve yapmayı yani yaşamayı ve kendini çok seviyordu. Ama hayatının baharında amansız kanser hastalığına yakalanmış ve çare bulamamıştı derdine Sevcan. Ne kadarda çok kanser hastalığı artmıştı son yıllarda Türkiye’de. Ne çok ölümler duyar olduk etrafımızda, yaşantımızda. Amcası doktordu Sevcan’ın. Aydın’da yaşıyor halk sağlığı ve çevre kirliliği ile araştırmalar yapıyor, yazılar yazıyor, kanser ve ölümler olmasın diye çaba gösteriyor, ilgili kurumları tedbir almaya davet ediyordu. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, TÜİK verilerine göre Aydın ilinin sağlık ve çevre verileri kötüydü. Verilere göre Aydın’da kansere bağlı ölümler Türkiye ortalamasından 2 kat fazla ve Aydın’da yaşayan 5 kişiden biri kansere bağlı ölüyor. Yine bebek ölümleri, 5 yaş altı çocuk ölümleri, anne ölümleri de Aydın’da Türkiye ortalamasından fazlaydı. İşte bu resmi verileri ve sorunun sebebini paylaştığı, halkı bilgilendirdiği, yetkili makamları göreve davet ettiği için Sevcan palyatif bakımda son günlerini yaşarken amcası bir aylığına Didim’e sürülmüştü. Oysaki amcasının kayınvalidesi, dayısı, teyzesi, eniştesi, sınıf arkadaşı, komşusu kansere bağlı ölmüş, hali hazırda kanser tedavisi gören akrabalarıda vardı. Her gün artan sayılarda genci ve yaşlısı pek çok kanser hastası görüyordu amcası poliklinikte. Ve şimdi genç yaşta yeğeni kansere bağlı hastanede yatıyor ve son günlerini yaşıyordu. Nasıl söylemezdi bu yaşadıklarını, bildiklerini bir doktor. Nasıl inkar ederdi ettiği Hipokrat yeminini. Nasıl bakardı eşinin, annesinin, babasının yüzüne. Ve nasıl çıkardı toplum önüne. Bırakın doktoru bir insan bu kanser ölümlerine nasıl suskun kalabilir, kabullenir ve normal görebilir ki zaten. Didim’e sürgün edilişinin ilk günü İzmir’den Sevcan’ın durumu ağırlaştı diye haber geldi. Mesai bitimi hastaneye gittiğinde gerçekten kötüydü Sevcan. İdrar çıkışı yok, tansiyonu giderek düşüyor, nabzı çok yüksek, solunum sıkıntısı var ve şuuru komaydı. Dua etmekten başka yapılacak birşey kalmamıştı artık. Sabaha kadar başında beklediler akrabaları hep beraber. Sürgün edilişinin ikinci günüydü ve işe gitmesi gerekiyordu amcasının. Sayılı saatlerin olduğu belliydi Sevcan’ın. Haksız bir şekilde sürgün edilişi değilde, ölüm döşeğinde yeğenini bırakıp gitmek zorunda bırakılışı ağır geliyordu. Esas ceza ve sürgün buydu aslında. Elleri ve dudakları titreyerek son kez yeğeninin alnına avucunu koydu, yüzünü okşadı, ellerini tuttu, bir süre o şekilde bekledi ve gözlerinden yaşlar akarak hastaneden ayrıldı. İzmir’den Didim’e özel aracıyla sabahın altısında yola çıktı. Hava puslu, sıkışık ve kasvetliydi. Yaşamış olduğu yoğun sıkıntı, karmaşık duygu ve düşünceler içinde Selatin tüneline ne zaman vardı ve nasıl geçtiğini anlamamıştı. Tüneli geçer geçmez birden burnuna çürük yumurta kokusu gelince kendine geldi.  DEVAMI YARIN